Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Pandemi kısıtlamalarını geride bıraktıktan sonra eskisi gibi sinema, sinemada hep beraber izlenir dediğimiz günlere geri dönüyoruz. Bu heyecan devam ederken İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan ile 41. İstanbul Film Festivali'ni konuştuk.
41. İstanbul Film Festivali dünya sinemasının en yeni örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenlerin son filmleri, yeni keşifler ve gizli hazinelerin aralarında olduğu 135 uzun ve 22 kısa metrajlı filmden oluşan zengin programıyla festival takipçileriyle buluşmak için gün sayıyor. 8-19 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek festival, hepimizi heyecanlandıran filmlerin yanı sıra konuk yönetmen ve oyuncuların katılımıyla gerçekleştirilecek sohbetler, konserler ve özel etkinliklere de ev sahipliği yapacak.
Pandemi kısıtlamalarını geride bıraktıktan sonra eskisi gibi sinema, sinemada hep beraber izlenir dediğimiz günlere geri dönüyoruz. Bu heyecan devam ederken İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan ile 41. İstanbul Film Festivali'ni konuştuk.
41. İstanbul Film Festivali’ni bir de sizden dinlemek isteriz. Neler bekliyor sinemaseverleri?
Öncelikle pandemi şartları sona erdi, sonunda kısıtlama olmadan salonlara dönüşümüzü kutluyoruz. Yedi salonda gösterim yapacağız, toplam 157 filmimiz olacak. Başta büyük ödülümüz Altın Lale'nin verileceği Uluslararası Yarışma, sinemamızın en yeni yapımlarının yarışacağı ve bazılarının dünya prömiyeri yapacağı Ulusal Yarışma, Ulusal Belgesel Yarışması ve Ulusal Kısa Film Yarışması bu yıl da devam ediyor. Geleneksel bölümlerimizden Genç Ustalar bu yıl ödüllü bir bölüme dönüşüyor; bu yıl ilk defa, sinema öğrencilerinden oluşan Nespresso Genç Jüri, yine genç yönetmenlerin filmlerini değerlendirecek.
Spagetti western türünü ortaya çıkaran Sergio Leone'nin tüm filmlerini programa alabildik. Baba filminin de 50. yılına özel restore kopyasından gösterim yapacağız. Mayınlı Bölge'de de bu yıl folklorik korku filmlerini konuk ediyoruz. Birçok filmin gösterimini yeniden ekiplerinin katılımıyla yapacağız. Panellerimiz ve saygın sinemacılarla festival sohbetlerimiz olacak. Sinema profesyonellerine seslenen Köprüde Buluşmalar etkinlikleri de büyük ölçüde fiziksel olarak yapılacak.
Uzun yıllardır festival direktörü olarak görevinize devam ediyorsunuz.Nasıl hissediyorsunuz, festival kapsamında neler değişiyor, “her yıl beni şaşırtıyor” dediğiniz bir şey var mı?
2016 yılından bu yana İstanbul Film Festivali'nin direktörüyüm ama dediğiniz gibi uzun yıllardır sektörde farklı aşamalarda ve pozisyonlarda bulundum. Sinema belki birçok sanat alanından daha fazla değişime açık ve daha hızla dönüşüyor. Doğrusu her yıl beni etkileyen filmlere yenileri katılıyor; usta yönetmenlerden genç sinemacılara yaratıcılığın sınırının olmadığını kanıtlıyorlar bize. Teknik olanakların sürekli gelişmesi olasılıkları çoğaltıyor ve daha çok kişinin hevesini gerçekleştirmelerini sağlıyor. Sinema çevrimiçi, salon, platform derken yine de yerini koruyor. İzleyici oldukça sinema da var olacak.
41. İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışması Bent Hamer başkanlığında, yönetmen Radu Muntean, yapımcı Marie-Ange Luciani, yönetmen Ali Asgari ve Venedik Günleri sanat direktörü Gaia Furrer isimlerinden oluşan bir jüri tarafından değerlendirilecek. Jürideki isimlerin bir araya gelme sürecini anlatır mısınız?
Tüm jüri üyelerimizle daha önce bir şekilde bir araya geldik. Bent Hamer'in jüri başkanlığı bizi çok sevindirdi elbette. İlk filmi Yumurtalar'ı 1997'de festivalde gösterdiğimizden beri hiçbir filmini kaçırmıyorum. Son filmi Aracı'yı programa alınca hem konuk hem jüri başkanı olarak davetimizi kabul etti. Radu Muntean da Ali Asgari de ödüllü sinemacılar. Marie-Ange Luciani'nin yapımcılığını üstlendiği üç film bu yılki festival programında yer alıyor; Gaia Furrer'i de Venedik Film Festivali katılımlarımızdan tanıyoruz. Her jürinin yaklaşımı, dinamikleri, çalışma tarzları farklı oluyor, bu yılki yarışma filmlerini nasıl değerlendireceklerini ben de merak ediyorum.
Sizinle 37. İstanbul Film Festivali özelinde yaptığımız bir röportajda, “Sinema, sinemada hep beraber izlenir” demiştiniz. Araya giren pandemi bu durumu da değiştirdi elbette. Online gösterimlere çok büyük bir talep olduğunu gördük. İKSV’nin düzenlediği festivallere farklı nedenlerle katılamayan pek çok insan dijitalleşmenin de avantajıyla gösterimleri yakalayabildi. Sizce online gösterimler festival ruhuna adapte olabildi mi, nasıl bir etkisi olacak?
Evet, pandemi sırasında festival filmlerini çevrimiçi gösterdiğimizde Jia Zhang-ke ile yine çevrimiçi bir söyleşi yapmıştık, "omuz omuza film seyretmenin" eşsiz olduğunu, bu yüzden sinemanın hep var olacağını söylemişti. Festivali çevrimiçine taşımakla pandeminin ağır havasını da bir nebze dağıtıp hem de bütün Türkiye'den erişime açabilmiştik. Çevrimiçi gösterimlere sinemalara dönüşle birlikte bu yıl ara verdik, önümüzdeki dönemde şartları yeniden değerlendireceğiz.
İstanbul Film Festivali’nin retrospektif bölümü bu yıl sinemanın en yaratıcı, en etkili isimlerinden biri olarak kabul edilen Sergio Leone’ye ayrıldı. Leone’nin filmlerini kaçıranlar, tekrar izlemek ve büyük ekranda görmek isteyenler için çok iyi bir fırsat, biz de çok heyecanlıyız. Siz neler söylemek istersiniz, hangi filmler buluşacak bizlerle?
Sergio Leone görece az sayıda filmle sinema tarihine damgasını vurmuş bir vizyoner. Ailesi sayesinde hep sanatın içinde olmuş, saygın sinemacılarla çalışmış, kalıplaşmış western türünü de bir hamlede dönüştürmüş. Günümüz izleyicilerinden kaç kişi Leone'nin filmlerini beyazperdede, büyük ekranda görebilmiştir, tahmin edemiyorum bile, fakat gerçekten büyük şans bizim için de. İtalyan ustanın çektiği kılıçlı macera Rodos Heykeli, dolar üçlemesi ve bir zamanlar üçlemesiyle yedi filmini de gösteriyoruz. İnsanın aklına ister istemez geliyor, son filmi Bir Zamanlar Amerika'yı çektikten kısa süre sonra, daha 60 yaşında ölmeseydi, Leningrad kuşatmasını anlatacağı projesini çekebilseydi kim bilir yeni bir başyapıta kavuşur muyduk sinemaseverler olarak…
Sinemamızın ilk kadın yönetmeni Cahide Sonku'nun yapımcılığını üstlendiği, Sonku ile Zeki Müren'in başrollerini paylaştığı 1953 yapımı Beklenen Şarkı'yı Atlas Post Production tarafından restore edilmiş kopyasından izleyebileceğiz. Bu filmi programa almaya ve restore etmeye nasıl karar verdiniz?
Zurich Sigorta'nın süregelen desteğiyle her yıl sinemamızdan bir klasiği restore ettiriyoruz. Festivalin sinemamıza bu katkısı uzun yıllardır süren bir gelenek oldu. Türk sinemasının efsanelerinden Cahide Sonku'nun yer aldığı çok film gösterdik ama hiçbir filmini daha önce restore etmemiştik. Sonku bu filmin her şeyi: başrolü Zeki Müren'le paylaşıyor ama 1953'te hiç görülmemiş bir şekilde filmin hem yapımcısı hem ortak yönetmeni hem de Müren'in anlattığına göre sette makyajı bile üstlendiği oluyor. Bu anlamda çok önemli, bir yandan da Zeki Müren'in rol aldığı ilk film olduğu için de çok özel bir yapım Beklenen Şarkı.
41. İstanbul Film Festivali ile ilgili hedefleriniz nelerdir, nasıl bir festival geçirmeyi hayal ediyorsunuz?
Öncelikle pandemiyi tamamen ardımızda bırakmış olmayı hayal ediyorum. Diğer bir hayalim de izleyicilerimizin 2022'nin türlü krizlerine rağmen festivalde başka dünyaları, iklimleri, hayatları keşfetmeye gelmeleri.
Yansıma / F: İKSV
Festival Programı kapsamında görmemizi önereceğiniz 5 film önerisi alsak sizden...
Yansıma: 2020'de Atlantis ile İstanbul Film Festivali'nde Uluslararası Yarışma'nın büyük ödülü Altın Lale'yi kazanan Ukraynalı yönetmen Valentyn Vasyanovych Ukrayna halkının travmasını yeniden ele alıyor.
Aşk, Mark ve Ölüm: Cem Kaya ile Mehmet Akif Büyükatalay'ın olağanüstü belgeseli, hem bir müzik filmi hem Almanya'yla Türkiye'nin kesişen tarihini müzik üzerinden aktarıyor hem de Almanya'daki ikinci, üçüncü kuşak müzik kültürünü çok şenlikli anlatıyor.
Garip Ama Gerçek / Incredible But True: Quentin Dupieux'nün çok sıradışı bir mizah anlayışı var; doğrusu bu kez kendini iyice aştığını düşünüyorum. En son Filmekimi'nde Deri Ceket filmini izlemiştik, bu kez de gizem filmi ile bilimkurgunun kesiştiği yerde çılgın bir komediye imza attı.
Elveda Leonora / Leonora Addio: Paolo ile Vittorio Taviani kardeşler uzun yıllar Kaos dahil İtalyan sinemasının birçok başyapıtına imza attılar. Bu film, Paolo Taviani'nin kardeşi öldükten sonra çektiği ilk film. Bir yandan ona adanmışken bir yandan da Kaos'un da uyarlandığı Nobel ödüllü yazar Pirandello'ya bir saygı duruşu. Çok evrensel ve çok hüzünlü.
Plastic Semiotic: Radu Jude'nin 20 dakikalık minik filmi şahane bir insanlık hali/evrenin tarihi filmi. Sadece belgesel diyerek nitelendirmek haksızlık olur, çünkü binlerce yılı, hem de hiç kendini tutmadan plastik çocuk oyuncakları üzerinden anlatıyor. Berlin'de Altın Ayı'yı kazanan ve geçen yıl festivalde gösterdiğimiz Kaçık Porno filmini izleyenler hemen anlayacaklar neyi kastettiğimi.