Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Ressam Lütfiye Kösten’in “Geçmişten Gelen” adlı son sergisinde, sanatçının izleyiciyi etkisi altına alan detaylı gözlere sahip portrelerine bakıyoruz.
Çalışmalarında zaman, mekan, kimlik ve varlık kavramları üzerine odaklanan ressam Lütfiye Kösten, gözlerin ön planda olduğu portre resimler yapıyor. Her portresinde ayrı bir hikaye anlatan, bunu yaparken farklı ifade ve motiflerden yararlanan sanatçı, özellikle gözleri betimlerken oldukça detaylı ve gerçekçi bir üslup kullanıyor. Bakışlarından kaçamadığınız bu portreler, izleyiciyi gözleriyle nereye giderse gitsin takip ediyor; “kalbin aynası” gözler, ifadenin ve duygunun en çok yoğunlaştığı alanlara dönüşüyor. Sanatçının Türk süsleme sanatında karşılaştığımız motifler, semboller ve mitlerden de yararlandığı portelerden oluşan yeni sergisi “Geçmişten Gelen”, Emirgan’daki Şule Gazioğlu Art & Design’da 8 Mayıs tarihine kadar ziyaret edilebilir. 7 Nisan’daki açılıştan hemen önce Lütfiye Köstem ile bir araya gelerek sergi hakkında konuştuk.
Öncelikle serginin adıyla başlamak isteriz: “Geçmişten Gelen”. Biraz açabilir misiniz, kimdir geçmişten gelen?
“Geçmişten Gelen”, aslında içinde çok şey barındırıyor benim için. Tarihin içinde sakladığı semboller, simgeler, motifler, mitler ve öyküler… Bunların hayatta anlam bulmuş halleri ve elbette kadınlar. Geçmişin ince bir ruhu varmış diye düşünüyorum. Güzel olan her şeyin sadeleştirilip tılsımlaştırılması, öykülendirilmesi ve bunların hayatın içinde kullanılması beni her zaman çok etkiledi. Geçmişten gelen, bir bakıma da kültürümüzde her zaman olan fakat unutmaya başladığımız bir gizli özne...
Kimlerin portrelerine bakacak sergide izleyici? Portresini yaptığınız karakterlerden biraz bahsedebilir misiniz? Onlar gerçek insanlar mı yoksa hayali karakterler mi?
Resimlediğim portreler bazen hayali, bazen tarihten ya da bir romandan, bazen de hayatın içinde etkilendiğim gerçek insanların portrelerinden oluşuyor.
Portrecilik, çağdaş sanatta artık eskisi kadar fazla karşılaşmadığımız bir resim biçimi belki de. En azından resim tarihindeki yeri ve anlamı fotoğrafın icadından sonra değişti. Siz ne zamandır portre resimler yapıyorsunuz? Sizi portre resimler yapmaya yönelten neydi?
Ben üniversite yıllarından beri portre çiziyorum. İlk kendi portrelerimle başladım. Sonrasında da çevremdeki insanların portrelerini yapmaya yöneldim. O dönem yaptığım portreler realist bir anlatım içindeydi tabii ki. Zaman içerisinde farklılaştı. Yüzler ve ifadeler beni her zaman çok etkiledi, özellikle de gözlerdeki anlam. Benim için gözlerin portrelere kattığı anlam çok önemlidir. Bakışlar benim resimlerimde en önemli unsur, ifadenin ve duygunun yoğunlaştığı, resmin merkez noktasıdır. Belli bir zaman sonra takıntı hâline geliyor sanırım. Gözleri yapmaktan kaçamıyorum, tıpkı portre yapmaktan uzaklaşamadığım gibi. Portre yapmak bir tutku oldu sanırım. Her yüz ayrı bir hikaye ve bu durum beni çok heyecanlandırıyor.
Aldığınız fotoğraf eğitimi resme bakışınızı şekillendirdi mi sizce?
Fotoğrafın resimlerime yansıması oldu diye düşünüyorum. Özellikle fotograftaki ışık ve gerçekçi durum, görüntülere daha üç boyutlu ve sadeleştirerek bakmamı sağladı. Çizimlerimde en yalın hâli aramaya başladım.
Resim tarihinden favoriniz portre ressamlarını ve eserleri de duymak isteriz.
Johannes Vermeer’in “The Girl With A Pearl Earring” ve Diego Velázquez “A Young Lady” en sevdiğim portreler arasında. Bunların yanı sıra Albert Dürer, Käthe Kollwitz, Kiki Smith, Anselm Kiefer, Zhang Xiaogang, Claire Tabouret, Luc Tuymans, Zeng Fanzhi, Jenny Saville, Kehinde Wiley, Elizabeth Peyton, Louis Boudreault, Sarah Ball, Takao Ono, takip ettiğim favori ressamlardan.
Resimlerinizin arka planında geleneksel Türk süsleme sanatından motifler görüyoruz. Bunları kullanarak amaçladığınız neydi? Bu motiflere ne gibi anlamlar yüklediniz?
Bu motifler eskiye, mitlere, tarihe olan ilgimle başladı. Geçmişi araştırırken Anadolu, Osmanlı, Mezopotamya motifleri, anlamları, mitoslari beni çok etkiledi. Yaptığım resimlerde bu motifleri, sembolleri kullanmaya başladım. Her motifin benim için ayrı bir anlamı oldu. Bazen bunları resimlerime aktardım, bazen de bu sembollerin mitosları resimlerimin konusunu belirledi.
Eserlerinizde kullandığınız diğer sembol ve mitlerden de söz edebilir misiniz biraz?
Bu sergide çintemani motifini çok kullandım: Bereket, koruyuculuk, güç gibi kavramları temsil eden bu motif hem sembol olarak hem de tılsım özelliğiyle beni çok etkiledi. Gerçi son zamanlarda bitki mitosları ve böcek mitosları üzerine de okumalar yapıyorum. Resimlerimde portrelerle beraber bitki ve böcekleri stilize ederek kullanıyorum.