Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Disiplinlerarası ve çok yönlü bir sanat deneyimi yaratmayı hedefleyen offgrid art project’i kurucusu mimar İpek Eyüboğlu ile konuştuk.
İstiklal Caddesi üzerindeki İmam Adnan Sokak'ta bulunan offgrid art project, 2024 yılının son günlerinde kapılarını açtı. Caddenin bu kısmında daha çok resmi kurumlara bağlı sayıca oldukça az sanat mekanına aşina olsak da offgrid art project bağımsız sanatçılara alan açarak disiplinlerarası ve çok yönlü bir sanat deneyimi yaratmayı hedefleyen bir platform olmasıyla ayrışıyor. Zira kurucusu İpek Eyüboğlu'nun “Sanatın sadece sergilenmesi ve izlenmesi değil; onun etrafında konuşabilmek, sorular sorabilmek ve sanat yoluyla başka disiplinlerle ilişki kurmak beni heyecanlandırıyor,” sözleri de bu hedefi destekliyor.
İstanbul yeni sanat sezonuna merhaba demeye hazırlanırken offgrid art project’i kurucusu mimar İpek Eyüboğlu ile konuştuk.
İpek Eyüboğlu
Ben İpek Eyüboğlu, offgrid art project’in kurucusuyum. Mimarlık eğitimimi Northeastern Üniversitesi’nde tamamladım. Bugüne kadar New York, Boston ve Berlin’de yaşama ve çalışma fırsatı buldum. 2016 yılından bu yanaysa İstanbul’da, aile şirketimiz bünyesinde profesyonel çalışma hayatıma devam ediyorum.
Hem mesleğim gereği hem de yan dalım olan fotoğrafçılık sebebiyle sanata ve sanat tarihine zaten ilgiliydim. Çoğu mimar gibi ben de mekan üzerinden hayal kurabiliyorum. İçinde sanat olan bir mekan hayali benim için yeni bir fikir değil; ancak bu konuda özel bir eğitim almadım. Seyahat ettikçe galeriler dışında da sergi mekanlarının var olduğunu ve bu esnekliğin farklı disiplinlerle birleşebildiğini gördüm. Bu çok yönlülük ilgimi çekiyor. Sanatın sadece sergilenmesi ve izlenmesi değil, onun etrafında konuşabilmek, sorular sorabilmek ve sanat yoluyla başka disiplinlerle ilişki kurmak beni heyecanlandırıyor. offgrid art project ise bu esneklik ve çok disiplinliliğin somutlaşmış bir hâli diyebilirim.
Aslında offgrid art project’in bulunduğu mekana bu fikirle girmedik. 2013 yılında inşaatını aile şirketimizin üstlendiği bir binanın giriş katında yer alıyoruz. Altı katlı bu yapının en üst üç katında bu yıl 10. yaşını dolduran Sentire Hotel & Residences faaliyet gösteriyor. İşletmesinden dekorasyonuna kadar aktif olarak yer aldığımız 25 odalı bir şehir oteli burası. Müşterilerimiz genellikle İstanbul’u seven ve sık sık ziyaret eden kişiler. Bu nedenle oteldeki her detaya oldukça hakimler. Biz de kendimizi bu konuda geliştirmeye çalıştık ve konforun yanı sıra estetik açıdan tatmin edici detaylara da önem verdik. Bu süreçte, daha önce lounge olarak kullandığımız bir alanı yeniden değerlendirme kararı aldık. Bir süredir otel için sanat eserleri toplamaya başlamıştık. Benim ilgi alanlarım ile bu mekan, bu sayede bir araya gelmiş oldu.
Beyoğlu tarih boyunca değişmiş ve dönüşmüş bir bölge. Belki de bu anlamda İstanbul’un en homojen semti. Dönem dönem popüler olan her şeyi o sırada İstiklal’de görebilirsiniz. Kalıcı olmak bu sebeple epey zor. Tam olarak da bu sebeple toplumu yansıtan bir ayna görevi görüyor. İster iyiye ister kötüye gidelim her zaman başka bir şeye dönüşme ihtimali var. Bunu ben söylemiyorum, bunu Beyoğlu’nun tarihi anlatıyor.
Imprint sergisinden, Fotoğraf: offgrid art project
Türkiye’de bir çok değerli galeri var. Uzun yıllardır faaliyet gösteren, yurtdışına açılmış ya da farklı açılardan sanat üretiminde önemli yeri olan oluşumlar bunlar. Bu sebeple ben de “ne katabilirim?” diye düşünüyorum sürekli.
Sanatçıların offgrid için eser üretmesini istiyoruz ve o süreci kayıt altına almaya çalışıyoruz. Üretim sürecini Youtube sayfamızda paylaşıyoruz. Bu sayede izleyiciler sadece finaldeki işleri değil, sanatçının nereden nereye geldiğine de tanık oluyor. Mümkünse iki sanatçı ile çalışıyoruz. Üretim sürecinde birbirlerinden etkilenme ve birbirlerini geliştirme şansları doğuyor. Her sergide farklı bir küratörle çalışıyoruz. Bu dinamik süreç merakımızı dinç tutuyor.
Sergi açıldıktan sonra konuya göre sanatçıları başka disiplinden biriyle eşleştiriyoruz. İkinci sergimizde arıcılıktan ilham alarak işler üreten Aslıhan Mumcu ve Beyza Durhan’ı, Açık Radyo’da arıcılık ile ilgili bilinci yaymak olan Arı Aşkına! ekibi, Nil İlkbaşaran, Güngör Erdem ve Maria Sezer ile bir araya getirdik. Tutkuları aynı olan ama farklı şekillerde üretim yapan insanları yan yana getirmenin değerli olduğunu düşünüyorum. İşte size offgrid’in X-ray’i!
Fuar gezmek, stüdyo ziyaretleri, galeri açılışları önemli ama dönemin nimetlerinden de faydalanmak lazım. İnternet sayesinde bir mekanda fiziksel olarak bulunmadan da birçok gelişmeden haberimiz olabilir. Her türlü mecradan bilgi almaya çalışıyorum. YouTube, Instagram, TikTok gibi platformlar bir yandan içerik çöplüğüyle dolu ama oradaki gürültüyü aşabilirseniz çok verimli kaynaklar hâline gelebilir.
Oyuna Davet sergisinden, Fotoğraf: offgrid art project
Alan açan kişi olarak sanatçının derdi bende merak uyandırdığında, onu anlayabilmek adına araştırma sürecine girmem gerekiyor. Tarafların bu süreçte karşılıklı olarak heyecan duyması ise birlikte çalışmayı somutlaştırmaya başladığımız noktayı işaret ediyor. Sanatçı, doğal olarak üretiminin merkezinde yer alıyor. Benim rolüm ise onu dikkatle dinlemek, doğru soruları sormak, ortaya koyduğu üretim üzerine düşünmek ve tüm bu süreci detaylandırarak sonunda izleyiciyle buluşacak biçimde sadeleştirmek.
İstanbul’da uzun senelerdir yapılan birçok fuar var. Bunlara katılmak hem galerileri tanımak hem de Türkiye’de neler olduğunu takip etmek için önemli. Bir çok şehirde artık bienal düzenleniyor. Büyük organizasyonların yanında küçük bütçeli ve amatör oluşumları da değerli buluyorum, çünkü fuarlar büyüdükçe homojenliğini kaybediyor.
Ayrıca New York, Londra, gibi büyük şehirlerde neler oluyor takip ediyorum. Eğer bir yurtdışı planım varsa tatillerimi fuar zamanlarına denk getirmeye çalışıyorum. Youtube’da sergi ve fuar gezen blogger’lar bile var. Takip etmek için gereken tek şey merak etmek ve zaman ayırmak.
Şu anda yapay zeka ile neler yapılabildiğini anlamaya çalışıyoruz. Bir çok sanatçı da bu teknolojinin sınırlarını keşfetmeye çalışıyor. Öncü oldukları için ilgi kadar eleştiri de alıyorlar. Biçilen değerler ise bana göre popülizmle doğrudan ilişkili. Serbest piyasa sonuçta.
Bu tür gelişmeler bize şaşırtıcı gelse de tarihe baktığımızda hep benzer eşikler görüyoruz. Değişmeyen tek şey yenilik ile geleneğin çatışması. Geçiş dönemleri olduğu için bu tartışmaların çıkmasını doğal buluyorum. Çocukluktan itibaren akıllı telefon ve tablet kullanıp bunların sağladığı tüm imkanlardan faydalanıyoruz. Dolayısıyla teknolojinin getirdiklerini, ifadenin temel olduğu bir alan olan sanatta görmezden gelmek bana gerçekçi gelmiyor. Sonuçta teknoloji de hayatın bir parçası. Halı ve kilimi sanatta kullanmak ne kadar olağansa pixel art da bana o kadar olağan geliyor.
Bu gelişmeler önümüzdeki senelerde eli ile iş üretenleri çok daha değerli de kılabilir. Artık kontrollü bir yenilik döneminde değiliz. Teknoloji ve teknolojik ürünler eskiye göre çok daha hızlı gelişiyor.
Haberleri takip etmek için Instagram yeterli. Daha derli toplu olan newsletter’lar da var. Hem fiziksel hem de çevrimiçi olarak Artam bence güzel bir iş çıkarıyor bu konuda. Onun dışında YUNT İmge’nin Onuru adlı yeni bir podcast serisine başladı. Güzel bir açığı kapattıklarını düşünüyorum içerikleri ile. Yabancı olarak Alexis Hyde ve Erika Wong’un senelerdir devam ettikleri Hyde or Pratice’i önerebilirim. Sanat dışında tasarımı konu alan Amy Devers’in Clever with Amy Devers epey zihin açıcı.
Bülent Somay’ın Edebiyat Psikanaliz ve Başka Meseleler kitabını ve Bloomberg Business Week’in AI Issue 2025 sayısını okuyorum.
4 Eylül’de Tuba Üstel ve Şebnem Kurtul duo’su ile başlıyoruz. Daha sonra 18. İstanbul Bienali’ne paralel etkinlik haftamız var. Bienalin konusu etrafında İstanbul’un dünü, bugünü ve yarınını akademisyenler, gezginler ve mimarlar ile ele alacağız. Kasım ayında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mezunlarından oluşan ve Geleneksel Türk El Sanatları’nı modernleştiren karma bir sergi ile seneyi kapatıyor olacağız.
Düzenlediğimiz sergileri arşivlemek, fiziksel bir iz bırakmak bizim için önemli. Onun dışında bir artshop hayalim var, bunun için çalışmalara da başladık. Sadece eserlerin değil, tasarım ürünlerin de olduğu bir platform açmak istiyoruz. Mekanı olan bir platform olmak istiyoruz.