Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Tanıyanların yıllardır beklediği, tanımayanların müptelası olacağı ilk albümü Merhem vesilesiyle buluştuk Melike Şahin’le bir dijital perde ardında. O perde rengarenk tüllere, doyumsuz anlara dönüştü.
Melike Şahin. Bu kişinin kim olduğunu, müzikal özgeçmişini, hayat hikayesini merak edenler bir Google araması sayesinde bulabilirler bu cevapları. Bu yazı bunu amaçlamıyor; Melike’yi “Melike” yapan o nakış gibi işlenmiş renklerin izini sürmek istiyor. Bu yazı Melike’nin hangi üniversitenin hangi bölümünde okuduğunun, yirmili yaşlarında hangi grupla tüm dünyada kaç yüz küsur konser verdiğinin cevaplarını vermeyecek. Aksine, bu yazı Melike’ye kendi sorularınızı sorduracak ve onun ruhunu tecrübe edebilmek için “Konserler ne zaman başlayacak?” sorusunun izini sürdürecek.
Öyle bir müzik yapmak, öyle bir sese sahip olmak ki dinleyicisine yaşatacağı hissiyatın da kıvılcımını üstlenmek. Bu hissiyatlar öyle bir aralıkta geziyor ki, yakıştırılanın aksine asla “arabesk” değil. Muazzam nahiflikte ve berraklıkta bir yorum, ziyadesiyle eğitimli bir orkestral altyapıyla birleşiyor ve içinizde, bilinçaltınızda bir yerlere gizlediğiniz hissiyatları gün yüzüne çıkarıyor. Bu hislerin karanlık olması gerekmiyor. Örneğin; bende uyandırdığı his, yaz sonu serinliğinde keyifli ve sakin bir akşamın dinlendirici etkisi. Ancak bu bir başkasında karanlık, uzun ve soğuk bir kış gecesinin yalnızlığı olabilir.
Son yıllarda oldukça popülerleşen, özellikle bazı kesimlerin bayrağını taşıdığı “rakı edebiyatı”nı yapmaktan hiç hazzetmediğimi baştan söyleyeyim. Ancak Melike’nin sesinden bahsederken bu konuya girmemek olmaz gibi geliyor. Zira bu, o klişe hâline gelen “rakı içen kadın” güzellemesindeki değil; Türk Sanat Musikisi’ne, Müzeyyen Senar’ın sesine eşlik eden ya da bir Eylül akşamı hafif serin bir terasta en çok özlenen dostlarla birlikte içilen rakı. Derdi, tasayı, arabeski ve karanlığı sahiplenen değil; iç huzuruna, deniz kıyısına, uda ve kanuna eşlik eden, saatlerce keyifle yudumlanan... Tam da bu yüzden Melike’nin ekibinin ona yakıştırdığı kıyafet, “Akdeniz arabesk”.
Kıyafet demişken Melike’nin renklerle, kostümlerle ve modayla ilişkisinden bahsetmemek de olmaz. Melike’nin herhangi bir konserini tecrübe eden, klibini izleyen, sosyal medyada takip eden kimsenin gözünden kaçmayacak bir renk ve desen paleti var. Bitkiler, hayvanlar, çiçekler, allar - morlar, takılar, pelerinler, tüyler gibi doğaya ve dünyaya dair onlarca öğeyi bir arada görebilirsiniz. Melike bir konserine, herhangi bir sahnesine, görsel cephesi olan herhangi bir üretimine hazırlanırken kendi stilistliğini de üstleniyor. Takılarından tokalarına her şeyini geceden seçip hazır ediyor. Modayla müziğin birbirinden asla ayrı düşünülemeyecek bir ikili olduğuna inanıyor.
İster Spotify’da, ister konserinde, ister yüz yüze olsun; Melike, ona maruz kalan birinin etkisinden kaçmasının mümkün olmayacağı bir aura’ya sahip. Çoğunluğa göre onun şarkıları yürek dağlıyor, ama Melike’nin ta kendisi insana çok iyi geliyor. Enerjisi, gülümsemesi, tercih ettiği kelimeler, taşımayı seçtiği renkler, takılar ve bütün evreniyle ruh hâlinizi yükseltiyor; o samimi gülümsemesini size de bulaştırıyor. Tam da bu yüzden icra ettiği müziğin yakıştırıldığı rakı masasında onun da olmasını istememek mümkün değil. Sazı, sözü o eline alsın; fasılı o yönetsin istiyorsunuz.
Unkapanı’nın nostaljik 45’liklerini alıp bugünün diliyle ve imkanlarıyla yepyeni bir pakete sokan, yeni nesil bir gazinodan seslenen bu “Akdeniz arabesk”, an itibariyle raflarda yerini almış olan Merhem ile bambaşka hisler uyandıracak dinleyicisinde. Ondan duymaya alışık olduğumuz müzik türlerinin sınırlarının çok dışına çıkan, yepyeni şeyler deneyen ve bunları da layığıyla yerine getiren bir Melike göreceğiz bu albümle. Mabel Matiz, Sabi Saltiel, Uri Brauner Kinrot, Can Güngör, Emre Malikler, Elif Dikeç ve Dijf Sanders gibi birbirinden değerli müzisyenlerin de sihirli parmaklarını değdirdiği albümün açılışını yapan Serim atmosferik bir intro iken, ardından gelen Hepsi Geçti modern rock sound’u ve kuvvetli baslarıyla yepyeni, 2021 model bir Melike sunuyor. Nasır alaturka tonuyla alıştığımız Melike’ye biraz daha yakın olsa da o alıştığımız minör parçalarından uzakta, ziyadesiyle yüksek enerjili bir parça. Gönlüm Durur Orda o çok sevdiğimiz akustik yorumlarından biriyken, Uri Brauner Kinrot imzalı Samatya’da İlk Rakı tam da ismindeki gibi oturduğunuz yerde “meyhaneler açılsın artık” dedirtiyor. Öpmem Lazım bu kez aşk acısı çekenlerin değil, aşkını özlemeye doyamayanların repertuvarına girecek; halihazırda tanıştığımız Uykumun Boynunu Bükme ise o aşina olup sevdiğimiz saykedelik Anadolu rock klavyeleriyle yüzümüzü gülümsetecek. Sardunyanın Kırmızısı 90’lar ballad’larını hatırlatırken, Hançer ruh titreten üflemelileriyle dinleyicisinin kalbine yine ismiyle müsemma davranacak. Kapanışın mükemmel oyuncusu Bedelini Ödedim ise albümün ismine selam çakan sözleriyle yeni favori Melike Şahin şarkınız olmaya oynayacak. Melike’nin tamamını kendi yazıp prodüktörlüğünü de üstlendiği Merhem, bütün anlatısıyla kadın acılarına, yenilgilerine, galibiyetlerine, kalp kırıklıklarına, umutlarına, kadınların hikayelerine eşlik edecek. Tıpkı Melike’nin de ilhamını kadın hikayelerinden aldığı gibi.
Dönemin trend’lerini kopyala - yapıştır yapmayan zamansız yorumu, üslubu ve müzikalitesiyle “single çağı”nda bize bir albüm sunma cesaretini gösteren Melike’ye teşekkür ve sevgilerimizle…