Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Yaşadığı birçok şehirden aldığı ilhamı Mara Paris’in vizyonuna yansıtan Ayça Özbank Taşkan, bizi markasının büyüleyici hikayesiyle ve yepyeni koleksiyonuyla tanıştırıyor.
Taktığınız her takı bir tasarım olabilir, peki taktığınız her takı bir sanat eseri olabilir mi? Mara Paris, bir takı markasından fazlası. Kimi tasarımları ilhamını gerçek ve ikonikleşmiş sanat eserlerinden alırken, kimi tasarımları da başlı başına bir sanat parçası. Sadece bir göz attığınızda bile dikkatinizi hemen çekebilecek özgünlüğü, markanın kendine güvenen klas tavrına katkıda bulunuyor. Markanın kurucusu Ayça Özbank Taşkan ile Mara Paris hakkında konuştuk.
Hayatınızı İstanbul’dan Helsinki’ye birçok şehir arasında gidip gelerek geçirdiniz. Tasarımlarınızı oluştururken bu şehirler size nasıl ilham verdi? Bu ilhamların tasarımlarınıza yansımalarını hangi detaylarda görebiliriz?
Farklı şehirlerde yaşamış olmak benim için çok büyük bir şans. Yaşadığım her şehir, vizyonumun bir miktar daha gelişmesine yardımcı oldu. Şehirleri; mimari dokuları ve kültürleri üzerinden öğrendikçe zenginleşiyor insan. Tasarımlarımda bu izler kimi zaman çok net, kimi zaman saklı ya da başka unsurlarla harmanlanıyor.
Mara kadınını nasıl tanımlarsınız? Nelerden hoşlanır, neleri önemser?
Modern, sofistike ve rafine. Tasarım sürecinde arayışım bu sıfatlar etrafında şekilleniyor diyebilirim. Mara Paris kadını sürprizlerle dolu. Paris’teki stüdyo/showroom’umuz sayesinde, dünyanın değişik yerlerinden gelen Mara Paris kadınlarıyla bizzat tanışma şansım oluyor. Aralarında şampiyon tenisçi, ressam, avukat, mimar, kostüm tasarımcısı, mühendis, emekli, tasarımcı, şarkıcı, koleksiyonerler var. Hepsi birbirinden farklı profiller elbette. Kimi Mara Paris’in statement parçalarını seçiyor; çünkü sokakta yürürken tanımadığı birinin ona takısını nereden bulduğunu sormasını çok seviyor. Kimi daha sessiz bir takıda ufak, eğlenceli bir detayı ilginç buluyor. Kimi takıdan ziyade sanat takmayı tercih ediyor. Kimi kendinden bir şey katmayı seviyor, o yüzden farklı şekillerde takılabilen versatil parçalarla oynuyor. Ortak buluştukları payda ise, bir şeye ait olan bir aksesuar takmak istiyorlar. Onları gerçek anlamda tamamlayacak bir aksesuar. Ruhlarının bir tür aynası olan parçalar arıyorlar. En önemlisi; her yerde herkeste olan değil de, gerçekten özel olanı arıyorlar. Belki de kimisi en çok o nadir olanı keşfeden olmayı seviyor.
Mara Paris’i benzersiz yapan nedir?
Mara Paris gerçek hayatın bir parçası. Başından beri tüm parçaları tasarlarken, hep kendim kullanacağım gibi düşüyorum. Rahatça kullanamayacağım hiçbir modeli koleksiyonlara taşımıyorum. Tasarladığım her parçanın estetik bir değeri ve bunun yanında rahat kullanılabilir olması şart. Mimar olduğumdan olsa gerek, detaylı bir tasarım sürecim var. Pek çok parça versatil, yani çok amaçlı. Birçok Mara Paris parçasının ortak özelliği, farklı şekillerde kullanılabiliyor olması. Kimi zaman takılarımızın bizim bile hayal etmediğimiz şekillerde kullanıldıklarını görmek beni şaşırtıyor. Bazı parçalar, fotoğrafta ya da birinin üzerinde gördüğünüzde, “Bu takı nasıl takılıyor ya da nasıl duruyor?” gibi sorular sordurabiliyor.
Bir yandan, pek çok takı uniseks ve her yaşa uygun. Takılarımı anneannem ve annemin üzerinde görmek en çok sevdiğim şeylerden biri. Birçok kişinin “yaşına uymaz” diyeceği parçalar en çok anneanneme yakışıyor bence.
Tasarım sürecinde size en çok hangi mimari eserler ve modern sanat tasarımları ilham verdi? Hangileri sizin için en unutulmaz ve dikkat çekici?
İlham bence bir tür heyecan. Kimi sanatçı ya da mimar, bana öyle bir heyecan veriyor ki, bu heyecan bende yaratma isteğine dönüşüyor. Ben mimarlık eğitimimi Venedik’te aldım. Carlo Scarpa bizim okulda çok önemliydi. Scarpa’nın mimari detaylarından esinlenerek hazırladığım bir koleksiyonum var. Brion Aile Mezarlığı, Olivetti Showroom’u, Querini Stampalia Vakfı ve bizim okulun (IUAV Mimarlık Fakültesi) giriş kısmı benim belleğimde çok yer etmiş önemli eserleri arasında. Başka bir koleksiyonda ise Frank Gehry ya da Zaha Hadid gibi dekonstrüktif mimarlardan izler bulmak mümkün. Onlar nasıl yapıların yüzeylerinde veya cephelerde yamultma ve kaydırma yapıyorlarsa bende bunu takılarda yaptım. Bilbao’daki Guggenheim Müzesi ya da Haydar Aliyev Kültür Merkezi ilk aklıma gelenler.
İki seneden uzun süre Helsinki’de yaşadım. Alvar Aalto kanıma işledi. Mimari eserlerinin yanı sıra tasarladığı objeler, mobilyalar ve onlarda kullandığı akışkan formlardan esinlenerek tasarladığım bir koleksiyon var. Son olarak da Brancusi. Paris’te Brancusi Atölyesi’ni ilk ziyaret edişim benim için çok eşsiz bir tecrübe. Hâlâ arada sırada gidip orada biraz vakit geçiriyorum. Bana ilginç bir dinginlik hissi veriyor; bir nevi tapınak gibi.
Airpod takısı markanın oldukça özgün ve kullanışlı bir tasarımı. Takı ve tasarım konusundaki yaklaşımınızdan bahseder misiniz?
Benim için sanırım konu sadece takı ya da aksesuar tasarlamak değil. İlk günden beri bunu bir tür kendimi ifade etme biçimi olarak görüyorum. Kişisel tecrübe ve birikimlerimi harmanlayarak, formsal anlamda ilginçliği olan objeler tasarlamak amacım. Hem takarken ilginç, hem de obje olarak elinize aldığınızda size haz veren, ruhunuza hitap eden objeler. Bazı tasarımlarımı pirinç, seramik heykel ve ışık gibi başka objelere dönüştürdüm. Bu dönüşümün kolay olmasını da buna borçluyum diye düşünüyorum.
Tasarım süresince, yaklaşımlarım ve metotlarım oldukça mimari. Kullanım rahatlığı, estetik kaygı kadar önemli. O yüzden Mara Paris koleksiyonlarında kocaman küpeler bile çok hafif, rahatsız olacağı sanılan iki parmak yüzüğü kesinlikle çok rahat, ear cuff kulağı rahatsız ediyor mu diye defalarca test edilmiş.
Airpod takısında ise kullanım ve fonksiyon meselesi iyice açığa çıkıyor.
Mara Paris takıları size her gün, ruh halinizle uyumlu şekilde eşlik edebilecek parçalar. Ben sadece Mara Paris takıyorum. Üzerinde çalıştığım yeni modellerimi tamamlamadan önce düzenli bir şekilde kullanıyorum. Bu şekilde test edip, gerekirse tasarımı iyileştirme imkanı buluyorum.
Yeni koleksiyonunuz Haven hangi temaları temsil ediyor? Bu temaları sizin hayatınızla ve ilham kaynaklarınızla nasıl bağdaştırabiliriz?
Haven sığınak demek. Pandemi döneminde sığınak kelimesi hayatımızda çok daha fazla anlam kazandı bence. Hem fiziksel hem de manevi olarak. Haven benim için daha fazla manevi anlamda bir sığınağı temsil ediyor. Pandemi sırasındaki yorgunluklardan arınıp kendimi yenilediğim bir sığınak gibi.
Haven daha önceki koleksiyonlarımdan oldukça farklı. Alışılagelmiş tasarım sürecim, konsept üzerinde çalışma, ilk taslak ve çizimleri hazırlama, ardından bunları atölyeyle paylaşıp ilk prototipleri hazırlama, prototipleri test etme ve gerekliyse iyileştirme şeklindeydi. Haven’da ise bu süreç tamamen farklı gelişti. Mimaride bazen atölye çalışmaları yaparız. Amaç kısa bir süre zarfında bir proje üzerine yoğunlaşıp sonuca varmaktır. Bu bazen yaratıcı anlamda yenilenmeye yardımcı olur. Her zamanki tasarım süreçlerinin dışına çıkmak yenilenme sağlar. Haven da benim için böyle bir süreçti. Birkaç hafta atölyemde, sadekar ustamla omuz omuza bir atölye çalışmasıydı. Elimizdeki kısıtlı imkanlarla yeni formlar aradık. Bunları bir koleksiyona çevirme zorunluluğu da yoktu ama ortaya çıkan sonuç çok tatmin edici oldu benim için.
Bu koleksiyonun en akılda kalan ve öne çıkan üç özelliği nedir?
Huzur, zarafet ve ânın kıymetini bilerek tadını çıkarma.
Paris’te yaşamak size ne hissettiriyor? Taşınmaya nasıl karar verdiniz?
Paris gerçekten çok ilginç bir şehir. Ben İstanbul’da doğup büyüdüm. İstanbul’dan sonra yaşadığım tüm şehirler aslında küçük kalıyor. Ama Paris’in acayip bir yoğunluğu var. Her an her yerde bir şeyler oluyor. Hem tarihiyle hem de o an olup bitenleriyle çok ilham veren bir şehir. Yaratıcı biri için harika bir sığınak.
Paris’e taşınmadan önce eşim Gökçe’yle Helsinki’de yaşıyorduk. Farklı bir yere gitme ve değişim zamanımız gelmişti. Paris bir nevi kendi kendine oldu. Bir anda kendimizi burada bulduk ama sanırım ben daha önce kendimi hiçbir yere bu kadar ait hissetmedim. Üstelik yaşadığım bütün şehirlerde çok büyük bir keyifle, tadını çıkararak yaşadım. Ama Paris’in ilginç bir gücü var. O gücü bana da verdi ve hâlâ vermeye devam ediyor. Mara Paris’in de burada doğmuş olması bir tesadüf değil.