Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Grafik formlar ve fonksiyonel özelliklerle ultra çağdaş bir çizgi kazandırdığı mücevher markası Kloto’yu kurucu tasarımcısı Senem Gençoğlu ile konuştuk.
Verilen sözler, kurulan aileler, atalardan kalma değerler... Nisan sayımızda değindiğimiz bağlantılar konusuna mücevherden daha somut bir örnek düşünülemez. Aynı şekilde türetebileceğimiz sayısız soyut anlamını ise Senem Gençoğlu’nun ele alışı oldukça ilgi çekici. Kloto’nun kurucu tasarımcısı, mücevherlerini evrendeki her şeyin ve herkesin birbiriyle olan görünmez bağının birer manifestosu olarak görüyor. “Üretim sürecinin üzerimde meditatif bir etkisi var. Mücevherler avucumun içindeyken formlar ve fikirler beraber şekil alıyor. Anlatması güç ama tasarımlarımın içime doğan manevi hisleri ve aklımdaki bilimsel soruları dışa vurma isteğiyle ortaya çıktıklarını söyleyebilirim” diyor online buluşmamızda. Stephen Hawking’den Paulo Coelho’ya uzanan ilham kaynakları üzerine konuşurken Tadao Andō’nun yalın ama görkemli mimari eserlerinin yarattığı etkiyi anması heykelsi tasarımlarına ayrıca açıklık getiriyor.
Uzun yıllardır mücevher işinde olan köklü bir aileden gelen Gençoğlu, Rhode Island School of Design’da endüstriyel tasarım eğitimi almış. Bu disiplinin ona kattığı düşünce sistemi ise değerli taşlardan önce formları sorgulaması veya kapanış sistemi gibi fonksiyonel detaylara onun öncelik vermesiyle sonuçlanıyor. Altın ve gümüşün buluştuğu çağdaş tasarımlarını Kapalıçarşı ustalarına ürettirmeye nasıl ikna ettiği sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Gerçek bir mücadeleydi! Ama eğlenceli bir mücadeleydi. Tasarımlarımı ilk gördüklerinde ‘Yok, bu olmaz, mümkün değil’ gibi tepkilerle çok karşılaştım. Sonra kendimi onlara kanıtlamam gerektiğini fark ettim ve kalıptan parlatmaya atölyelerdeki her süreci bire bir öğrenmeye karar verdim. Ne zaman ki kendi başıma birkaç parçayı ürettim ve ‘İşte bunu yapmak istiyorum’ diyerek onlara gösterdim, işin rengi değişti ve çok heyecanlandılar. Böylece mücadele yerini işbirliğine bıraktı. Aramızda tatlı çekişmeler hâlâ oluyor tabii!” İç içe geçen yüzükler, klipsleri yanlamasına açılan küpeler, hem akışkan hem sert yüzeyli kolye ve bilezikleriyle Gençoğlu’nun koleksiyonları endüstriyel oldukları kadar sanatsallar da. Heykeltıraş gibi yaklaştığı çalışmalarına, Londra’da Objet d’Emotion ve New York’ta Broken English Jewelry gibi prestijli satış noktalarından ulaşılabilirken Türkiye’de şimdilik sadece İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin butiğinde yer alıyor. Gençoğlu’nun markasını sanata yakın hizalama isteği, yıpranma ihtimali olan kaplama tekniğini tercih etmeyişinde de gözlemleniyor. Pırlantaları ise tıpkı endüstriyel tasarım uygulamalarında belli yüzey ve özellikleri vurgulamak için kullanılan parlak malzemeler gibi ele alıyor. Peki, yakın tarihte obje tasarlamayı düşünüyor mu? “Mücevherdeki çizgimi ürün tasarımına taşımayı çok isterim. Odaklanmayı sevdiğim ve mükemmeliyetçi olduğumdan parçaların üstünden defalarca geçiliyor, ortaya çıkmaları da vakit alıyor. Yapmış olmak için yapmak istemem, o yüzden objelerle karşılaşabilirsiniz ama henüz vadesi var.” Bir bağ kurduk artık, takip edeceğiz.