Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Yoksa sonunda eşofmanları çıkarıyor muyuz? Ufukta gidilecek bir partinin olmadığı bu dönemde, modanın haute couture ihtişamına gerçekten ihtiyacı var mı? Herkesin davetli olduğu 2021 model online etkinliklerin ve nostaljik kırmızı halı fotoğraf galerilerinin izinde, yüksek modanın “en yükseğinin” evrimini inceliyoruz.
Haute couture, yüksek modanın kalbi; sanata en yakın durduğu, en müzelik, en parıltılı, en kişisel hâli… Varlığı, abartısı, elitizmi ve escapist doğası bütün kriz dönemlerinde sorgulanan bu disiplin, dünya savaşlarından, ekonomik depresyonlardan, terör saldırılarından ve son olarak da 21. yüzyılın ilk global sağlık krizinden sağ çıkmayı başardı. Elbette ki, büyük bir dönüşüm ve iç hesaplaşmayla… Peki, asırlık bir tarihe sahip, yalnızca bir elin parmakları kadar tasarımcının resmi olarak “couturier” sayıldığı, dünyada en fazla birkaç bin aileye hizmet ettiği düşünülen couture nereye doğru evriliyor? Konforun odağımızda olduğu, seyahatlerin ve bütün VIP etkinliklerin durduğu, cinsiyet akışkanlığı, sürdürülebilirlik, kapsayıcılık gibi konularda sosyal farkındalıkların yükseldiği 21. yüzyıl dünyasında kendisine nasıl bir yer edinir? Gittikçe seyrelen hazır giyim takvimine, satış rakamları dibe vuran trendsetter markalara rağmen, hızla toparlanabilmesinin sırrı ne? Bütün bu kültürel ve ekonomik sarsıntıya, daha dışavurumcu bir tutumla ve delirerek mi, yoksa yavaşlayıp sorumluluk alarak mı cevap verecek? Hepsi ve daha fazlası için son dönemin ezber bozan couture koleksiyonlarını ve kırmızı halı ajandasını masaya yatırıyoruz.
Fotoğraf: Eva Wang Moda editörü: Joana Dachville
“Haute hoodie” ve Dior mistisizmi
“Dürüst olmak gerekirse, geleceğin ne getireceğini bilmiyorum; ama ‘şimdiyi’ görebiliyorum. Pesimist değilim, ama değiştim... Geçtiğimiz seneden sonra, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” 2016 yılından bu yana Dior’un kreatif direktörlüğünü yürüten Maria Grazia Chiuri, 2021 İlkbahar/Yaz couture sunumundan sonra Business of Fashion’dan Tim Blanks’e haute couture’ün, tıpkı diğer yaratıcı disiplinler gibi zamana ve değişime adapte olmak zorunda olduğunu açıklamıştı. 1947’den beri değişmeyen, kalite ve zanaat odaklı Dior geleneğini tekrar yorumlayan başarılı tasarımcı; geleceğin bize neler getireceğini hiç olmadığı kadar merak ettiğimiz bu şafak öncesi karanlıkta, “kristal küre mistisizmine” sığındı. Mösyö Dior’un, II. Dünya Savaşı sırasında kaybolan kız kardeşi Catherine’i bulabilme umuduyla merak sardığı tarot kartlarını koleksiyonun merkezine koydu. Geçtiğimiz sene olduğu gibi İtalyan yönetmen Matteo Garrone’yle işbirliği yapan Chiuri, couture’ün büyülü gerçekliğini “biz fanilerle” cömertçe paylaştı ve koleksiyon filmiyle bizleri yine çok uzaklara götürmeyi başardı.
Prestijli couture dünyasının demirbaşlarından Valentino ve çok beklenen Kim Jones çıkışıyla Fendi’yse bu sezonda erkek modellerin, dış giyimin, pantolon takımların ve 21. yüzyıl ruhunun kol gezdiği karma sunumlarla bizi karşıladı. Virginia Woolf’un akışkan cinsiyetli, zamansız kahramanı Orlando’dan ve Bloomsbury ekolünden ilham alan Jones; Karl Lagerfeld’in “Romalı Fendi” imajına, İngiliz teatralliği ve melankolisi getirdi. Kadınların hakim olduğu bu asırlık aile şirketine ithafen, Kate Moss ve kızı Lila, Aboah kız kardeşler; Adwoa ve Kewesa, Silvia Venturini Fendi’nin kızları; Delfina ve Leonetta gibi isimler podyumdaydı. Güçlü siluetlerin, pantolon takımların ve yerlere kadar inen görkemli pelerinlerin öne çıktığı koleksiyonda, androjen couture görünümlerinin yanında Jones’un erkek giyim geçmişine dair de birçok referans vardı.
Roma tarafında, diğer bir yenilikçi couture sunumu Valentino’dan geldi. 2021 İlkbahar/ Yaz sunumuyla Pierpaolo Piccioli de, Jones gibi, couture’ün yeni sınırlarının izini sürdü. Piccioli, geleneği bozarak erkek look’larını couture koleksiyonuna entegre etmesiyle ilgili Vogue Runway’e; “Couture, insanlar için... Cinsiyet etiketli moda artık beni ilgilendirmiyor” açıklamasını yaptı ve Valentino’da yeni bir dönemin başladığının sinyallerini verdi. Temel parçaların, zarif el işçilikleri ve cesur renklerle yıldızının parlatıldığı, 2021’in gerçekliğiyle konuşan koleksiyonda, akışkan cinsiyetli tasarımlar, couture trençkotlar, gökyüzüne uzanan metalik platform topuklar öne çıktı.
Diğer bir kural yıkıcı da kuşkusuz Maison Schiaparelli’de ikinci yılını dolduran Daniel Roseberry idi. Genç tasarımcı, Kim Kardashian, Beyoncé, Lady Gaga ve Regina King gibi isimleri giydirerek, markayı kısa sürede bir sosyal medya fenomenine dönüştürmeyi başardı. Vogue Runway’in deneyimli moda eleştirmeni Laird Borelli-Persson tarafından “punk couture” şeklinde adlandırılan ve Schiaparelli’nin ikonik “şok eden pembeleri”nin ve sürreal tasarım öğelerinin öne çıktığı koleksiyon, aynı zamanda “haute hoodie’leriyle”, bol fermuarlı, kontrast dikişli spor giyim referanslarıyla da zamanın ruhunu yansıtıyordu. Haute couture’ün yeni nesil temsilcilerinden kabul edilen Roseberry, Persson’a verdiği röportajda; “Kapkek gibi görünmek istiyorsanız başka bir yere gidebilirsiniz” diyerek, “Bridgerton’vari” ultra feminen siluetlerdense, eğlenmeyi seven ve kendisi için giyinen güçlü kadın imajının peşinden gittiğinin mesajını verdi.
Haute couture: Sanat ve inovasyon
Bu niş disiplinin birer birer yıkılan stil kurallarına daha birçok örnek verilebilir. Ancak işin etik ve inovatif tarafında da haute couture değerleri daha geniş kesimler tarafından kucaklanıyor. Zira couture artık, ayrıcalıklı salonlarda yalnızca en zenginler için yaratılan bir dünyadan çok daha fazlası... Geçtiğimiz ay kaybettiğimiz, deneyimli couturier Alber Elbaz, yeni markası AZ Factory’le ilgili Vogue Türkiye’ye verdiği röportajda, couture’ün yalnızca yüksek fiyatlı, gösterişli elbiselerden ibaret olmadığının altını çizmiş, Paris Haute Couture Haftası’nda lansmanını yaptığı ulaşılabilir lüks kategorisindeki markası için yeni fikirlerin denendiği bir “moda laboratuvarı” benzetmesini yapmıştı.
Benzer bir inovatif yaklaşımı, sürdürülebilirliği tasarımının merkezine koyan ve dünyanın en genç couturier’lerinden olan Iris van Herpen koleksiyonlarında da görmek mümkün. Tilda Swinton ve Björk gibi isimlerin tercihi olan Van Herpen, Mart ayında Vogue Türkiye’ye verdiği röportajda, couture’ü modanın geleceği olarak gördüğünü şu sözlerle açıklamıştı: “Moda endüstrisinin haute couture geleneğine daha çok tutunacağı bir döneme gireceğimize inanıyorum. Haute couture’ün sunduğu kişiselleştirilmiş deneyim, üç boyutlu tasarım modelleri, sipariş üzerine üretim sistemi, şu anda birçok büyük marka tarafından adapte edilmeye çalışılıyor. Bu dönemde bütün sistemin üzerinde uzlaştığı bir konu varsa, o da yavaşlamak ve azaltmak. Bu genel yönelim, haute couture’ün aslında ne kadar sürdürülebilir bir iş modeli olduğunu bize tekrar hatırlatıyor.” Ayrıca, denizden toplanan atıkları kaliteli ve giyilebilir materyallere dönüştüren Parley for the Oceans ile işbirliği gerçekleştiren tasarımcı, couture’de pek sık karşımıza çıkmayan tarzdaki materyal denemelerini de gündeme getirmişti.
Ezberleri bozan, aklımıza gelmeyecek parçaları yüksek kalitede tasarıma dönüştüren bir diğer isim de, haute couture dünyasına, 2012 yılında Raf Simons işbirliğiyle dolaylı olarak giren ressam Sterling Ruby oldu. Moda eleştirmenlerinin favorisi Ruby, Fédération de la Haute Couture et de la Mode’un davetiyle gerçekleştirdiği 2021 İlkbahar/ Yaz couture sunumunda geri ve ileri dönüştürülmüş materyallerden faydalanmış, görünümlerini tıpkı bir tuvalmişçesine yorumlamıştı. Kimileri tarafından “art wear” olarak adlandırılan bir çizgiyi takip eden diğer bir isimse Ronald van der Kemp. Koleksiyonlarında sıklıkla geri dönüştürülmüş malzemelerden yararlanan, modanın sanatla flört ettiği tasarımlarıyla bilinen Kemp, çevresel maliyeti ince hesaplanmış bir couture yaklaşımını takip ediyor.
Kırmızı halı açılımı
“Hiçbir dijital etkinlik, fiziksel etkinliklerin yarattığı elektriğin ve duyguların yerini alamaz. Öte yandan, couture ve kırmızı halılar, bütün çekiciliğinin ötesinde, çok sayıda sektörü ve insanı hayatta tutan büyük bir ekosistemi de temsil ediyor. Önümüzdeki Paris Haute Couture dönemiyle birlikte, bütün büyük etkinliklere katılmayı dört gözle bekliyoruz.” Maison Schiaparelli’nin CEO’su Delphine Bellini, Vogue Türkiye’ye yaptığı açıklamada, haute couture ve kırmızı halının “raison d'être”sini (var olma sebebi) unutmamak gerektiğini hatırlatıyor. Haute couture’ün inovatif ve sürdürülebilir özelliklerinin yanı sıra bayıldığımız diğer bir tarafı da, elbette ki, Bellini’nin de vurguladığı gibi sınırsız yaratıcılığı, bizlere hayal kurdurabilmesi ve ışıltısı. Ekranların ardından takip edebildiğimiz, biz ne değilsek “o” olan starlara yaklaştırması… Cannes, Emmy, Altın Küre, Oscar, The Met Gala… İkonik modaevlerinin gövde gösterisine dönüşen, global yıldızlarla aralarındaki alışverişten kimin kârlı çıktığına dair matematiğe aklımın hâlâ ermediği meşhur “kırmızı halı”; yüksek modanın en önemli manifesto ânı. Hayatın “iptal olduğu” 2020’den ve yüksek doz “nostaljik kırmızı halı fotoğraf galerisi” tüketiminden sonra, 2021’in Oscar’larıyla, aradığımız modaya sonunda ulaşabildik. Üstelik maskesiz.
Haute couture’ün dönüşüne tanık olduğumuz bu yılın en önemli kırmızı halı hadisesinde, aslında dikkat çeken tam olarak da bu “hiçbir şey olmamışçasına” devam edebilme refleksimizdi. The New York Times’tan Vanessa Friedman’a göre; bu yılın Oscar’larının modası bol ama mesajı eksikti. Modaevlerinin ve ünlü isimlerin pandemi ve Black Lives Matter hareketi boyunca verdikleri Instagram imajının arkasında durmadıklarına dikkat çeken Friedman; kırmızı halının sosyal ajandadan ve hayattan uzak oluşunun altını çizdi. Geceye Vivienne Westwood’un vegan kumaşlardan hazırlanan kostümüyle katılan Marlee Matlin sürdürülebilir moda tarafında tek temsilciyken, vintage couture tercih eden veya eski kostümünü yeniden değerlendiren bir isim bile yoktu. Komedyen Travon Free ile yönetmen Martin Desmond Roe’nun, George Floyd ve diğer polis şiddeti kurbanlarının ismini yazdırdıkları Nike’ları dışında da moda tarafı oldukça sessizdi.
Peki, gerçekten geçtiğimiz seneden bir şeyler öğrenmedik mi? Vogue Türkiye moda direktörü Ceylan Atınç konuya daha pozitif yaklaşanlardan. Senenin ilk kırmızı halısındaki ihtişamı ve abartıyı, pandemi ve Zoom bıkkınlığına bağlayan Atınç, değişimin Covid-19 öncesi dönemde başladığını hatırlatıyor. Kristen Stewart’ın 2018 yılındaki Cannes çıkarmasını örnek veriyor ve ekliyor: “Kadınlar için topuklu ayakkabı zorunluluğunu ve cinsiyetçi yaklaşımı protesto ederek, kırmızı halıda Louboutin stiletto’larını çıkaran Stewart’ın yanında, Hollywood’un go green hareketi de haute couture ve kırmızı halı vizyonuna dair büyük bir değişimi işaret ediyor. Kendisi için tasarlanmış elbiseleri tekrar tekrar giyerek, yavaşlama mesajı veren Cate Blanchett, Jane Fonda gibi isimler; vintage couture tercih edenler; Versace’nin Jennifer Lopez’le gerçekleştirdiği ses getiren re-make’i, Cartier ve Chopard gibi lüks mücevher markalarında gördüğümüz sürdürülebilir tasarımlar da kırmızı halının yeni gerçeklerinden olacak.”
Aklımızda Eylül ayında gerçekleşeceği duyurulan The Met Gala varken, Pierpaolo Piccioli’nin 2020 Sonbahar/Kış couture sunumu sonrasında basınla paylaştığı sözleri hatırlıyoruz; “Couture; hareket, ışık, renkler ve müzik yoluyla; ama en çok da onun içindekiyle, kumaşla temas eden insanla hayat bulur. Dans eden ve hayal kuran… Couture hâlâ hayatta. Hayaller de öyle...” İster üretim modelinden dolayı daha sürdürülebilir oluşuna odaklanalım, isterse modanın sanata en yakın hâli olduğunu hatırlayalım; haute couture ve bize sunduğu fantezi dünyası bizleri pek bırakacağa benzemiyor.