Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Yaşımıza eklenen her on yılla beraber modaya olan ihtiyacımız artıyor mu? Telegraph gazetesinin moda direktörü Lisa Armstrong, yaşlandıkça modanın daha hayati ve tatminkar olduğunu iddia ediyor. Yaş aldıkça kendinizde “bir stil tutulması” gözlemliyorsanız, bu yazı size iyi gelecek.
Yirmili yaşlarımın kaygısızlığıyla kendime bir hayat planı yapmıştım. Buna göre kırk yaşımda modadan vazgeçip defileleri takip ederek kendimi komik duruma düşürmeyecektim. Benim için kırklı yaşlara sanki daha milyonlarca yıl vardı, kırk beş yaşında yeni koleksiyonların olmazsa olmaz parçaları peşinde koşmak kim, ben kimdim...
Anna Wintour
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Aklımın bir karış havada olduğu zamanlardı tabii. Halbuki şimdilerde, 40’lı yaşlarda henüz olgunluğa bile erişilmediğini düşünüyorum. Üstelik, yeni bir giysi satın alıp onu üzerinize geçirdiğinizde duyduğunuz heyecan, kaç yaşına gelirseniz gelin, aynı kalıyor. Bence bu hayatın olumlu yanlarından biri. Ortalıkta çıplak dolanma lüksümüz olmadığına göre, yaşa bakmaksızın kendimize özen göstermemizin kime ne zararı var ki... İyi giyinmek bir disiplin ve yetenek işidir. Ömrünüz boyunca öğrenmeye devam edeceğiniz bir derstir, moda olmadan da bu başarılamaz. Günümüzde üniforma gibi birbirine benzer kıyafetler giymenin kutsandığının farkındayım. Bu kıyafetlerle verilen mesajı da net olarak algılıyorum; kendinizi tanıyorsunuz, özgüveniniz tam. Bu nedenle, hangi giyim tarzını kendinize üniforma edindiyseniz, onunla rahat olmanız da güzel. Ancak, unutmayın ki üniformalar da giyen kişiye adapte olurlar. Kate Moss, Stella Tennant, Emmanuelle Alt, Miuccia Prada, Caroline de Maigret ya da Ines de la Fressange’ın, özlerine sadık kalarak stillerini nasıl güncellediklerini bir düşünün. Hiç değişmeyen, yenilenmeyen bir giyim tarzının, botoks yaptıra yaptıra ifadesini kaybetmiş bir surattan ne farkı var?..
Tilda Swinton
Fotoğraf: Rex Features
Bu teorimi, tanıdığım yetmiş yedi yaşındaki en stil sahibi kadınlardan biri, Carolina Herrera ile paylaşıyorum. Bele oturup dizlere doğru genişleyen kloş etekler, beyaz gömlekler ve özel dikim pantolonlardan oluşan üniformasını on iki yaşından beri giyse de, Herrera, hâlâ moda konusunda yeniliklere açık. Söz konusu yaşı olduğunda muğlak davransa da (yetmiş yedi ya da yetmiş sekiz olabilir) örneğin giysilerin dikkat çekici kol kesimlerine dair ifadeleri çok net. H&M’den aldığı son parçaları anlatırken “Elbette modaya hâlâ bayılıyorum!” diyor. “Her tür modayı kastetmiyorum tabii. Ama hakikaten moda değişim, yenilik ve tecrübe değildir de, nedir zaten. İnsanı genç tutan bir yaklaşım bu.”
Kate Moss
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Matchesfashion.com ortağı Ruth Chapman’a göre ise moda, yaşadığımız çağ ile bağlantılı hissetmek için bir araç. Tıpkı sanat, film ya da kitaplar gibi... “Yirmilerimdeki kadar asi değilim” diyor. “Bazen o eski çok sevdiğim parçaları giymek istiyorum ama günümüzde geçerli olduğunu hissettiğim seçimleri yeğliyorum.”
Kısacası, eğer Gucci, Valentino, Erdem ve tabii ki H&M’de giysi deneyip, bir heyecan hissetmiyorsanız, belki de yardım almanız gerekiyordur. Kıyafetlere tutkun bir ömür yaşadım ve bu yaşımda hâlâ defileleri izliyorum, haklarında yazılar yazıyorum. Şunu kesin olarak öğrendim: Yaşantımıza on yıllar eklendikçe, kendimizi iyi hissedebilmek daha önemli hale geliyor. Ve modaya, tam da bu yüzden ihtiyacımız var.
Ines de la Fressange
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Tasarımcı Bella Freud, elli altı yaşında ve yaşını hiç mi hiç göstermiyor. “Erkek çocuklarının giyimine benzer bir tarzı kendime üniforma edindim ancak kıyafetlerime eklediğim yeni öğelerle görünüşüme olan ilgimi hep canlı tutuyorum” diyor. Bu açıdan bakılınca, insanın kendi markası olması ve onunla uyumlu olmak, son derece pozitif bir etki. Bella Freud ekliyor: “Kendi giysilerimi giyerek boşvermişliğe kapılmadan şık kalabiliyorum. Sürekli olumlu geri dönüşler alıyorum, bu da beni henüz tasarlamadığım yeni giysiler üzerinde düşünmeye itiyor. Kendi tasarımlarımı giymek, içime kapanıp bir münzeviye dönüşmemi önlüyor.”
Caroline de Maigret
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Bu içine kapanmak meselesi, orta yaşın getirdiği bir refleks. Fakat ne yapın edin, gençlerin dünyasından el etek çekmeyin. Ben bunun önemini yirmi bir yaşındaki kızımı izlerken fark ettim. Arkadaşlarıyla, Brick Lane’deki bir pazardan kiloyla aldıkları elbiseler içinde bile güzeller. Bu arada güzel olan elbiseler değil, kızlar. Vücutları çabasızca diri; yüzlerinde şeftali renginin tazeliği, pozitifliği var; saçları gür. Ne kendilerine iltifat yağdıracak işli bir bluza, ne görünümlerine keskinlik katacak bir Hood by Air parkaya, ne de elmacık kemiklerine aydınlatıcı sürmeye ihtiyaçları var. Gençlikleri tüm bunların icabına bakıyor. O yaştakilerin sohbetleri, dünyayı dolaşmak ve ileride kendilerine uygun işi bulmak üzerine kurulu. İş yaşamıyla beraber daha sade, klasik, hatta tutucu giyinmeye başlıyorlar, tabii kendi çağlarının anlayışına uygun olarak. Kızımı bir yelken paça pantolon ya da hacimli kollara ikna etmek kolay değil. Patronları var ve uymaları gereken, daha doğrusu uymaları gerektiğini hissettikleri kurallar... Kural olmayınca da nereden başlayacaklarını bilmiyorlar. Örneğin Zara, balta girmemiş bir orman, yüzlerce seçenek var. Diyeceğim o ki, kızımın oyunu daha çekimser oynama şansı var. Bense ona göre yeniliklere daha açık olmalıyım, çünkü yaş dezavantajım var. Örneğin Michelle Obama’yı düşünün, renk ve desen seçimleriyle, yerine göre giydiği ışıltılı parçalarla her zaman ne kadar da genç görünüyor.
Tabii onun tarzı tek seçenek değil. Sofia Coppola’yı ele alalım, oldukça minimalist; Cate Blanchett daha deneysel; Tilda Swinton ise adeta bir kamikaze. Fakat dikkat edin; bu isimler, yenilikleri deneyip stillerine adapte ederken özlerine de sadıklar. Tibi’nin kurucusu ve kreatif direktörü Amy Smilovic, “Moda dediğimiz olgu, kişinin özgüveniyle özdeştir” diyor. “Çalışma ortamımda çok gözlemlediğim bir durum var, yirmili yaşlardakiler etrafın ne diyeceğine o kadar önem veriyorlar ki, yenilikleri denemeye cesaretleri yok, kendileri ve vücutlarıyla ilgili özgüvenleri kısıtlı.” Smilovic, yirmi yaşlarındayken American Express’de çalışıyormuş ve benzer duygular yaşamış.“Direktörlerimizden biri sürekli Armani giyerdi, ben de neredeyse bütün bir yıl boyunca, Armani’nin daha ucuz kıyafetleriyle dolaştım. Beni olduğumdan çok daha yaşlı gösteriyorlardı. Şu yaşımda ise tarzım modaya daha uygun. Geriye dönüp baktığımda, keşke bugünkü özgüvenim o zaman da olsaydı, diyorum. Neyi nasıl yapacağımı daha iyi kestirirdim.”
Miuccia Prada
Fotoğraf: Getty Images Turkey
“Bilmek”, gerçekten de zorlu bir sınav. Şıklık algısı doğuştan gelen yüzde 0.2’lik dilimdeyseniz neyse, ama geriye kalan herkes stil konusunda bilgi edinmek zorunda. Yaşımız ne olursa olsun öğrenmemiz gerekiyor. Kıyafetlerimizi kombine etmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz. Kendimize özgü mantralarımız olmalı; Coco Chanel gibi, “Evden çıkmadan üzerinden mutlaka bir parçayı çıkar” şeklinde olabileceği gibi, Anna Dello Russo taraftarlarının benimsediği üzere “On-on beş yeni parça daha ekle” de diyebiliriz. Giyinirken endazeyi kaçırmamak için ciddi olarak düşünmek ve çalışmak lazım. Detaylara da özen göstermeliyiz. Detaylar demişken... Samantha Cameron’a kulak verelim: “Düğmeler, şık fermuarlar ve bakışlarımızı çalıveren doğru renkte ayrıntılar... Bir kıyafetin, hangi yaş üzerinde olursa olsun göze çarpmasını, modaya uygun görünmesini sağlarlar. No 10’da çalıştığım sırada ve daha sonra Cefinn adlı markamı yaratırken de odak noktam buydu. Klasik ve uygun fiyatlı olmasına rağmen ufak tefek detaylarla modaya ayak uyduran, her ortamda giyilebilecek bakış kıyafetler tasarlıyordum. Üzerinizdeki giysi işyerinize uygun olduğu kadar, çocukları almaya okula gittiğinizde ya da hemen sonrasında arkadaşlarınızla buluştuğunuzda da özgüveninizi düşürmemeli.”
Yalnızca düğmeler, fermuarlar ve renkli ayrıntılarla da bitmiyor iş. Moda yazarlığı ve danışmanlığı yapan, moda konusundaki öğütlerine her zaman başvurduğum, kırk iki yaşındaki Carolyn Asome şöyle söylüyor: “Kol uzunluğu, kazağınızın yaka kesimi, ayakkabınızın topuğu... Bunlar, modası kıyafetlerden daha hızlı geçen unsurlar. Bu ince detaylar giysinizi demode yapabilir.” Asome, gardırobunuzun havasını değiştirebilecek, her kıyafetinizi modaya uyduracak o sihirli parçaları bulmakta uzman; kendine karşı dürüst; üstelik Anglo- Saksonlara has alışveriş mahcubiyetini de taşımıyor. Kısacası, stil nirvanasına ulaşmak için gerekli her özelliğe sahip.
Emmanuelle Alt
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Şimdi modaya uygun giyinmenin püf noktalarını tek tek inceleyelim: Öncelikle doğru parçayı bulmak mühim. Gençlik yıllarınızda, biraz da fiyat etiketi kaygısıyla, bu konuya pek kafa yormamış olabilirsiniz. Ancak artık, moda için harcadığınız paranın kıyafete değil, o kıyafeti giyince hissettiğiniz keyfe harcandığının farkındasınız. Beklenmedik durumlar için, gardırobunuzda can simidi bir elbisenin bulunmasının verdiği güven de cabası. Bir daha asla giymem dediğiniz geniş omuzlu Balenciaga trençkotun, gardırobunuza renk ve hareket katacak parça olmadığı ne malum? Hani bir moda kuralı vardır, trend olduğu yılları hatırladığınız giysileri giymeyin, derler. Boş laf, inanmayın. Kişiliğiniz, yaşam tarzınız ve vücut yapınızı göz önünde bulundurmak suretiyle yenilikleri denemekten vazgeçmeyin. Kısa süre önce, on beşinci lacivert pantolonumu almak üzere Prada’ya giderken, moda görüşlerine güvendiğim bir ikinci insan, iş kadınlarına kişisel stilistlik hizmeti veren Annabel Hodin ile karşılaştım. Hodin beni, lacivert bir pantolon yerine, pembe bir elbiseye yönlendirdi. Halihazırda sahip olduğum parçaların aynısını alma refleksimi yenince, göz kamaştırıcı bir kıyafete kavuşmuş oldum. Aklınızda tutmanız gereken şu: Belli bir yaştan sonra fazla dekolte ya da grunge, boho, rock chic gibi akımlar üzerinizde sofistike durmuyor, ancak bunun dışında istediğinizi denemekte serbestsiniz. Sade ve rafine parçalar ise kumaş kalitesi, mükemmel kalıpları ve rahatlıklarıyla vazgeçilmezlerimiz. Victoria Beckham, “Bir zamanlar giydiğim bazı kıyafetlerin ne kadar rahatsız olduklarını düşününce şaşırıyorum” diyor. “Seksi olmak için giyiyordum onları. Şimdi kırk üç yaşındayım ve seksilik kavramım değişti. Yaratıcılığımla tatmine ulaştım, bu da özgüvenimi artırdı. Her kıvrımımı ortaya çıkaracak daracık, rahatsız elbiselerle seksi olmaya çalışmak gibi bir kaygım yok artık.
”Bu aydınlanmaya ulaşmak, kendimize karşı dürüst olmayı öğrenmekle mümkün. Acımasız olmaya da gerek yok, sadece tarzımızla ilgili neleri öne çıkaracağımızı, neleri tarihin sayfalarına bırakacağımızı ayırt etmek gerekiyor. Asome, “Gardırobunuzu inceleyin, giymekten zevk aldığınız ve üzerinizdeyken insanların size iltifat ettiği parçaları belirleyin” diyor. “Hem vücudunuzu, hem de psikolojinizi yüksek tutan kıyafetleriniz hangileri? İlk bakışta göremeyebilirsiniz ama üzerinde düşünürseniz, bulursunuz.”
Cate Blanchett
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Çok haklı. Bizlere dayatılan kalıpların dışını görmeye başlarsak, gençliğimizde kamufle etmeye çalıştığımız kendimize has fiziksel özelliklerimizin, yaşlandıkça özgün stilimizin bir parçasına dönüştüğünü fark edebiliriz. Asome’un deyimiyle, “Genel geçer kurallara uymak yerine, en iyi göründüğünüz tarzı seçin.” Bunun en iyi örneklerinden biri, bir kış günü ofisime kahve içmeye uğrayan Susan Foster. Muhteşem mücevherler tasarlayan Foster, o gün krem rengi saten Brunello Cucinelli gömlek ve dar denim pantolon giyiyordu. Üzerindeki vintage kürkünü, vintage yılan derisi el çantası ve Gianvito Rossi kahverengi süet botlarıyla tamamlamıştı (kürke karşıyım ama 60’lı yıllardan kalmaymış, bu yüzden ses çıkarmadım). Kendi tasarladığı pırlantalarını takmıştı ve tek kelimeyle muhteşem görünüyordu. Bedenini harika gösterecek gösterişli parçaları olağanüstü harmanlayarak tamamen özgün bir stil yaratmakta usta bir kadın. “Ana kuralım kalite” diyor, Foster. “Yumuşak, saten dokulu feminen materyalleri seviyorum. Gardırobum, on yıl geçse de hâlâ severek giyeceğim, vücudumu en iyi gösteren kıyafetlerle dolu. Şaşaa, benim için mühim.”
Nasıl bir hava yansıtmak istediğinizi belirlemek önemli, zira bu, size bir dayanak noktası veriyor. Gençken, henüz stilinizi belirlemeye çalışırken, oraya buraya savrulmak normal ama ileri yaşlarda pek uygun bir durum değil bu. Bir ortama girdiğinizde yaratmak istediğiniz etki göz kamaşması mı, güç mü, yoksa dramatik bir havanız mı olsun istiyorsunuz, buna karar vermek, stilinizi belirlemeye yardımcı olacaktır. Amy Smilovic, metodolojisini titizlikle uygulayanlardan. “Yeni sezonda aldığım her parçanın, hali hazırda var olanlarla birlikte kullanılabilmesine dikkat ediyorum” diyor. “Yeni ve modern görünmek için bütün gardırobunu baştan aşağı yenilemek zorunda olmamalı insan. Gardırobunuzu her iki yılda bir yeniliyorsanız, öz tarzınızın ne olduğunu düşünmenizde fayda var.” Bu noktada, son ve mühim bir konuya geliyoruz, işin finansal kısmına. Bunları yapmak bize ne kadara mal olacak? Bahsettiğimiz kadınların hiçbiri şıklıktan ödün vermiyor ama alışveriş bağımlısı da değiller. Özgün parçalara daha fazla bütçe ayırıyor olabilirler, ancak kıyafetlerine yirmili yaşlarında harcadıklarından daha fazla para da akıtmıyorlar. Örneğin mükemmellikten taviz vermeyen Ruth Chapman bile böyle. “Kıyafetlerimin yarısından fazlası iki yıldan eskidir” diyor. “Ancak biriktirmem de. Arada bir dolap temizliği yapmayı severim, altı aydır giymediğim bir giysinin artık evimde yeri yoktur. Aşırı beğendiğim parçalardan ise çifter çifter alabilirim. Moda, nasıl göründüğünüz kadar nasıl hissettiğinizdir.” Elden çıkardığı kıyafetlerle ilgili hiç pişmanlık duymuş mu, merak ediyorum. “Moda ile ilişkim bir aşk ilişkisi. Ama kullanmayacağım kıyafetleri elden çıkarıp yeniden kullanılmalarını sağlamaktan da hiç pişmanlık duymadım.”
Jessica Diehl
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Smilovic, konuya daha iş odaklı yaklaşıyor. “Bir giysinin fiyatını onu ne kadar giyeceğimi hesaplayarak değerlendiririm; yıllarca değerini koruyacağını hissedersem, alırım. Herkes Vetements denim pantolonların fiyatıyla ilgili olumsuz yorumlar yapıyor ama o pantolonun fiyatını, üstümde olduğu tüm zamanlara bölersem, bana maliyeti bir dolar civarında oluyor. Güzel şeylere bayılırım. Bazen, çok giymeyeceğim elbiseleri öyle beğenirim ki, alır gardıroba koyarım. Mesela dolabımda muhteşem bir Loewe elbisem var, onu seyretmek bile bana haz veriyor.” Diğer derslere gelecek olursak... Moda sanatı, yaşlandıkça uzmanlaşacağınız bir daldır, tersi değil. Bu sanat, size kim olduğunuzu yansıtma şansı vereceği gibi, özgüveninizi de artırır. Alan Greenspan’ın söylediği gibi -bir moda dâhisi değil, bir ekonomist- modanın rasyonel olmayan coşkunluğundan kopmamak lazım. Carolina Herrera’nın sözleri de kulağımıza küpe olacak türden: “Modanın fantezi barındıran yanını seviyorum ben. Hayatınızda daima hayallere yer açın ve yaptığınız her şeyi zarafetle yapmaya çalışın.”