Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
William Van Meter, Lily-Rose ile Chanel’in içinde büyümesini, Instagram’ı nasıl kullandığını ve ailesine karşı gelmek için neden hiçbir nedeni olmadığını konuştu.
Fotoğraf: Bruce Weber, Vogue Türkiye Ocak 2017
Vakit öğlene yaklaşırken New York, Soho’nun en gözde oteli Mercer Hotel’e varıyorum. Burası uzun süredir modanın kalbinin attığı, Hollywood yıldızlarıyla karşılaşabileceğiniz bir yer. Şimdilerin en çok konuşulan it-girl’ü Lily-Rose Depp, mekanın konseptine pek de uygun görünmüyor. Oyuncu (ve artık model) üzerinde oldukça büyük duran ve bir Jedi pelerinini andıran en sevdiği siyah Chrome Heart sweathshirt’ünü giymiş. Kapüşonunda eski İngiliz har eriyle yazılmış bir cümle var.
Fotoğraf: Bruce Weber, Vogue Türkiye Ocak 2017
“Dışarıda oturmak istemiştim” diyor, on yedi yaşındaki genç kız, lobiyi geçip kaldırımdaki bankların kaldırıldığını gördükten sonra. Hemen bir koltuğa kuruluyor ve gri deri Chanel sırt çantasını çıkarıyor. Kapüşonunu da çıkardığında ise doğal ve insanı mıknatıs gibi çeken güzelliğiyle karşılaşıyorum. Beyaz gömleğini dar, siyah kot pantolonunun içine sokmuş. İnce kemikli bedeni zayıf olduğu kadar kıvrımlı da. Kalp şekilli yüzü ve ayrık gözleri Disney çizgi lmlerindeki karakterleri hatırlatıyor ama keskin hatlı çenesi ve çıkık elmacık kemikleri ona bambaşka bir hava katıyor.
Fotoğraf: Bruce Weber, Vogue Türkiye Ocak 2017
Lily-Rose, oldukça istisnai genlere sahip. Annesi ve babası yalnızca ünlü değil, aynı zamanda efsanevi isimler. Hollywood yıldızı Johnny Depp ve şarkıcı- model Vanessa Paradis, on dört yıl süren ilişkilerinde iki çocuk sahibi oldu: Lily-Rose ve erkek kardeşi Jack (Çift, 2012 yılında ayrılsa da birbirlerinden kopmadı). Paradis sayesinde Lily-Rose modayı ve özellikle Chanel’i yakından tanıyarak büyüdü. “Chanel her zaman hayatımın bir parçası oldu” diyor. “Annem on sekiz yaşından beri onlarla çalışıyor. Küçüklüğümden beri beni hep mağazaya götürür. Altımda bez, ayağımda ise annemin Chanel ayakkabılarıyla fotoğra arım var. Karl ile sekiz yaşındayken tanıştım. O zaman korkunç bir yan perçemim vardı. Donald Trump’ınki gibi...” Lagerfeld, küçük Lily-Rose’un o hallerini dün gibi hatırlıyor: “Annesiyle Chanel’in stüdyosuna gelirdi.
Fotoğraf: Bruce Weber, Vogue Türkiye Ocak 2017
Çok tatlı bir çocuktu ama genç yaşta bu kadar güçlü bir kişiliği olacağını kim tahmin edebilirdi ki? Güzel olan taraf ise ne annesine ne de babasına benzemesi. İkisinden muhteşem bir karışım çıktı. Lily-Rose, yeni jenerasyondan genç bir kız ve bir yıldızın bütün özelliklerini taşıyor.”
Böylelikle Lily-Rose, ünlü modaeviyle olan köklü ilişkileri sayesinde kendini popüler kültürün içinde buluverdi. Chanel’in 2015 Sonbahar/Kış defilesinde yer aldı. Defilenin teması kumarhanelerdi ve bir rulet masasının başında oturan Lily-Rose, tam bir Bond kızı gibi görünüyordu. Chanel’in iki reklam kampanyasında da oynadıktan sonra Chanel No 5 L’Eau’nun yüzü oldu.
Fotoğraf: Bruce Weber, Vogue Türkiye Ocak 2017
Öte yandan, bir diğer mirasına da sahip çıkıyor ve oyunculuğa devam ediyor. Şu ana kadar çeşitli rollerde karşımıza çıktı. Fransız yapımı biyogra k lm The Dancer’da yardımcı rolü üstlenerek Isadora Duncan karakterine hayat verdi. Yoga Hosers’da içindeki sanatçı ortaya çıktı. Bu lm, Lily-Rose’un sosisten yapılmış minyatür Nazilerle savaşan Kanadalı bir kasiyeri canlandırdığı bir komedi lmiydi. Kevin Smith’in yönettiği lmde Lily-Rose, babasıyla ve Smith’in kızı Harley Quinn Smith ile birlikte kamera karşısına geçti. “Beş yaşından beri birbirimizin en yakın arkadaşıyız” diyor, Lily-Rose.
Ama asıl yeteneğini sergilediği lm, Türkiye’de ilk kez !f’te gösterime girecek olan Planetarium. Başrolleri Natalie Portman ile paylaştığı lm, 50’li yıllarda geçen tüyler ürpertici bir Fransız yapımı, ölülerle konuşan iki kız kardeşin hikayesini konu ediniyor. Lily-Depp ile Portman arasındaki benzerlik gözden kaçacak gibi değil.
Lily-Rose’un bu lmde yer almasındaki kilit isim Portman olmuş. “Fransızca ve İngilizce konuştuğunu biliyordum ve bu da lm için oldukça önemliydi” diyor Portman: “Rebecca’ya ( lmin yönetmeni Rebecca Zlotowski) ‘Onunla buluşup lmde oynamak isteyip istemediğini sorsana’ dedim. Rebecca, Lily-Rose’un yeteneğine ve kişiliğine hayran kaldı.” Lily-Rose, Portman’ı da etkilemeyi başarmış, “Çok cesur bir kız. Filmde kontrolü kaybetmesi gereken çok duygusal bir sahne vardı ve bunun altından başarıyla kalktı. Ben onun yaşlarındayken çok daha içine kapanıktım.”
Fotoğraf: Bruce Weber, Vogue Türkiye Ocak 2017
Lily-Rose, genç yaşına rağmen oldukça olgun. Tavırlarında ergenlere mahsus o mahcupluktan eser yok. “Kendimi hep gerçek yaşımdan daha olgun hissettim. Yetişkinlerle çok vakit geçirdim ve onlarla daha iyi anlaşıyorum” diyor, ha f genizden gelen Los Angeles aksanıyla. Bu aksan bir anda kusursuz bir Paris Fransızcasına dönebiliyor. Lily-Rose her iki şehirde de yaşamış ama artık zamanının çoğunu ABD’de geçiriyor. Bütün arkadaşları burada ve Paris’teki hayatının merkezinde daha çok ailesi var.
Her hareketini takibe alan magazin gazetecileri, Kaliforniya’daki evine dönüşünü “Lily-Rose Depp, öğleden sonra molası için Los Angeles’daki Starbucks’a gitti” diye verdiler. “Magazinciler genelde çalılıklara saklanıyor” diyor Lily-Rose. “Aslında medyanın dikkatinin üzerimde olmasına alışkınım çünkü bu şekilde büyüdüm ama annemle babam beni ve kardeşimi ellerinden geldiğince korumaya çalıştı. Magazin basını yaptığım sıradan şeylerle ilgilenmeye yeni başladı. Kahve içmişim, ne kadar da ilginç!”
Fotoğraf: Bruce Weber, Vogue Türkiye Ocak 2017
Ünlülerin çocukları genelde ya reality show’larda ve sosyal medyada sık sık boy gösterir ya da ilgi odağı olmaktan kaçınırlar. Lily-Rose’un Instagram’da iki milyon takipçisi olabilir ama o, “Artık Instagram’ı kişisel kullanmayı bıraktım. Kendim hakkında çok fazla şey paylaşmayı hiçbir zaman sevmedim. İnsanlara hayatınızın içini gösterdiğinizde hep daha fazlasını istiyorlar” diyor. İşi ise bu tutumuyla tamamen zıt. “Oyuncu olduğunuzda farklı karakterlere bürünebilmeniz ve kendinizin dışında biri gibi görünebilmeniz gerek. Her şeyi unutuyorsunuz ve kendinizi o kişinin yerine koyuyorsunuz.”
Lily-Rose, bu senenin başlarında Los Angeles’daki hazırlık sınıfından ayrıldı. Okulu bitirmeyecek. Anne ve babası ona her zaman destek oluyor. “İkisi de on beş yaşındayken okulu bıraktığı için bana bir şey söyleyemiyorlar. Üniversite hiçbir zaman amacım olmadı. Ben yalnızca çalışmak ve bağımsız olmak istiyordum. Bütün hepsini bir arada yapmak gibi bir niyetim yok. Çok kitap okuyorum ve ilgimi çeken konuları araştırıyorum.” Şu anda The Catcher in the Rye’ı bitirmek üzere ve bu sene okuduğu en güzel kitabın Haruki Murakami’nin İmkansızın Şarkısı olduğunu söylüyor.
Fotoğraf: Bruce Weber, Vogue Türkiye Ocak 2017
Lily-Rose, göz ucuyla lobiyi inceliyor. Bu New York gezisi onun için kısa bir mola olmuş. Yarın annesini görmek için Paris’e uçacak. Sık sık, altın bir zincirin ucunda sallanan elmas işli
iki çengelli iğneden ibaret kolyesiyle oynuyor. Bunu ona “bir arkadaşı” vermiş. Birlikte görüntülendiği yirmi beş yaşındaki model-oyuncu Ash Stymest ile aşk yaşadığı söylentiler arasında.
Her şeye rağmen Lily-Rose, birçok açıdan yaşıtları gibi bir yaşam sürüyor. Yemek yapmayı Pinterest’ten öğrenmiş. Chilli (“Acı olması için içine chorizo koyuyorum”) ve mısır ekmeğiyle hazırladığı menüsüyle gurur duyuyor. “Rap dışında Aretha Franklin ve Sinatra da” dinlediğini söylüyor ve evcimen olduğu konusunda ısrarcı. “Annem ve babam beni çok sıkmadılar” diyor. “Bağımsız hareket etmem, kendi kararlarımı kendim almam konusunda bana hep güvendiler ve destek oldular. Aramızda onlara karşı gelmemi gerektiren hiçbir şey yaşanmadı.”
Lily-Rose’un başrollerini Natalie Portman’la paylaştığı korku lmi Planetarium, bu yıl 16 Şubat’ta başlayacak !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali programında.