Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
İster bir ailenin yüzyılı aşan köklü mirasını temsil ediyor olsun isterse de son derece yaratıcı bir zihnin psikedelik yolculuğunu yansıtıyor olsun, görsel hafızamızda yer edinen bazı desenleri direkt ait oldukları modaevleriyle anımsarız.
Eğer internette hızlı bir arama yaparsanız Sessiz Lüks trendiyle ilgili içeriklerin hemen hemen geçtiğimiz senenin nisan ayından itibaren dolaşıma girdiğini fark edebilirsiniz. Yani bir seneden uzun bir süredir moda tasarımında biçim işlevi takip ediyor, lüks materyaller usta terzilikle buluşarak ağırbaşlı tasarımlara hayat veriyor. Nötr renklerin boş bir tuval izlenimi uyandırdığı bu tasarımlarda logolar olabildiği kadar küçük kullanılıyor ve desenlere ise asla yer verilmiyor. Elbette bu, 2010’lu yıllara damgasını vuran Logomania trendinin göz yoran etkisine karşı kuvvetli bir tepki olarak oldukça doğal karşılanabilir. Ancak siz de desenlerin bakana envaiçeşit hikaye anlatan çok sesli ve büyülü görsel dünyasını özlemediniz mi?
Neyse ki moda tarihi, zenginliğini saklayan mutaassıp karakterlerle değil anlatacak çok şeyi olan kreatif zihinlerle yazılıyor. Bu yaratma dürtüsüyle geçmişten günümüze moda tasarımcıları, markalarının imzası haline gelen desenlere imza atıyor. Bugün Burberry dendiğinde aklınıza gelen ekose deseniyle Marine Serre söz konusu olduğunda gözlerinizin önünde beliren hilal deseni, pazarlama alanında çalışanlar için müthiş notlar çıkaracakları case’ler iken moda takipçileri için yüksek stilin görsel hafızalarında ikon mertebesine ulaştığı bir bölge.
İşte geçmişten günümüze modaevleri ile özdeşleşen ikonik desen tasarımları:
Bay Christian Dior'un Avenue Montaigne 30 numaradaki ilk butiğini dekore ederken kullandığı Toile de Jouy deseni, 2016 yılında markanın kreatif direktör koltuğuna oturan Maria Grazia Chiuri'nin modaevinin arşivlerine dalmasıyla yeniden gündeme geldi ve bir süredir markanın ev tekstilinden aksesuar ve güzellik ürünlerinin ambalaj tasarımlarına kadar kendisine yer buluyor. Bu pastoral ve romantik desen, size eski bir kır evinin duvar kağıtlarını anımsatabilir. 18. yüzyılın estetik anlayışına yön veren desen, baskı sanatını öğrenmek için Avrupa'yı dolaşan, Hint kumaşlarını ve ipek dokumaları inceleyerek onlardan ilham alan genç Alman bir girişimcinin, yani Christophe-Philippe Oberkampf'ın 1759 yılında pamuk yasağı sona erdikten sonra Fransa'nın Jouy-en-Josas kasabasında kurduğu fabrikada üretildi. Bu desenin baskı işlemi için bol miktarda temiz su gerektiğinden Seine Nehri'ne yakın olan bu kasaba bilhassa seçilmişti ve Versay'a sadece dört mil uzaklıkta olması da aristokratlara kumaş satımı için kolaylık sağlıyordu. Oberkampf, tasarımcı Jean Baptiste Huet ile işbirliği yaparak Toile de Jouy desenini yarattı ve birlikte desenin 30.000'den fazla varyasyonunu tasarlayarak bir dönemin estetik algısını belirlediler. “Bugün, Toile de Jouy, desenin kökenine bakılmaksızın tüm [tek renkli] baskılı kumaşlar için genel bir terim haline gelmiştir,” diyor sanat tarihçisi Sophie Rouart, Architectural Digest yayınına verdiği demeçte. “Ancak tarihsel olarak Toile de Jouy, 1760 ile 1843 arasında Jouy-en-Josas'ta Oberkampf tarafından yapılan baskılı kumaşlardır.” Zaten “Toile” kelimesi Fransızca'da “kumaş” anlamına geliyor, dolayısıyla “Toile de Jouy” terimi, desenin Jouy-en-Josas kasabasındaki fabrikada tasarlandığını belirtiyordu. Bu desenin baskı işleminin son derece zahmetli olması onu sadece aristokrat sınıfın elde edebileceği bir lüks statüsüne taşıyordu. Dior'un mirasındaki ikonik motiflerden biri olan ve Maria Grazia Chiuri'nin yorumuyla güncellenen Toile de Jouy, bugün modaevinin İtalya'daki atölyelerinde dokunuyor ve Dior Maison tasarımları başta olmak üzere modaevinin “Dioriviera” isimli yazlık lokasyonlara özel çıkardığı tasarım serisindeki tote çanta, bikini, plaj havlusu, şal gibi tasarımlarını süslüyor.
Bugün kreatif direktör Daniel Lee'nin koleksiyonlarında saks mavisinden kırmızıya renkli versiyonlarını gördüğümüz Burberry Check deseni, ilk olarak 1920'li yıllarda Burberry yağmurlukların astarlarında kullanıldı. Ancak markanın imzası halini alması 1960'lı yılların ikinci yarısına dayanıyor. 1967 yılında İngiliz büyükelçisi Sir Patrick Reilly'nin gardırobu için alışveriş yapmak üzere Paris mağazasına gelen Jacqueline Dillemman, bir paltonun ekose desenli astarını sökerek bagajlarını ve şemsiyesini sarmak için kullandı. O anda pratik bir çözüm yaratmak adına başvurulan bu yöntem, bir desenin kıyafetlerden aksesuarlara her yerde kullanılarak markanın imzası haline gelmesini ve üzerinde olduğu tasarımların ikon mertebesine ulaşmasını sağladı. The Classic Check kaşmir atkı gibi... 90'lı yıllarda marka tescili alan bu desenin bir nesil için statü göstergesi olduğunu ve bugün Burberry denince trençkot ile birlikte akla geldiğini söyleyebiliriz.
15. yüzyılda Floransa'da hüküm süren Medici'lere danışmanlık yapan soylu bir aileden gelen Emilio Pucci, sıkı bir kayak tutkunuydu ve İkinci Dünya Savaşı'nda pilot olarak görev yaptıktan sonra, İsviçre'de kayak eğitmeni olarak çalışmaya başlamıştı. İşte burada, 1947 yılında kendi tasarımı olan kayak kıyafetleri içinde fotoğraflanan Bay Pucci, Harper's Bazaar dergisinden sipariş alması üzerine yabancısı olmadığı jet set topluluğuna İtalya'daki dolce vita anları için “hazır giyim tatil kıyafetleri” tasarlamaya başlar. Onu çağdaşlarından ayıransa kaleydoskopik çok renkli desenleridir. Modanın Tüm Öyküsü isimli kitabında Marnie Fogg, Pucci için “çoğunlukla etrafı kontrast ölçü ve renklerle çizilmiş psikedelik desen sarmalları içeren çok renkli soyut baskılar üretiyordu,” der ve ekler “halüsinojen uyuşturucuların algıyı bozuş biçimleri, dönemin tasarımları üzerinde etkili olmuştur.” 1960'ların ortalarında, uluslararası moda basını Emilio Pucci'yi “desenlerin prensi” olarak adlandırır ve hippilerin yükselişiyle bu desenler, kaftan formundaki şifon elbiselerle stil algısı yüksek moda ahalisi tarafından kolayca benimsenir. Bugün Bay Pucci'nin arşiv desenlerinin güncel yorumlarını Eylül 2021'den beri kreatif direktör koltuğunda oturan Camille Miceli'nin tasarımlarında görebilirsiniz.
Londra seyahatinde dönemin efsanevi butiği Biba'yı ziyaret ederek etkilenen Betsey Johnson, ülkesi Amerika'ya döndüğünde Madison Avenue'de açtığı butiği Paraphernalia'da Edie Sedgwick'in modellik yaptığı A kesim mini elbise tasarımlarında göz yanıltıcı optik desenler ve buluntu nesneler kullanarak 1960'lı yıllara damga vuran İngiliz yaratıcılığının Amerika'daki temsilcisi oldu. Tekrarlanan geometrik şekillerin oluşturduğu desenler ve canlı grafik tasarımlar Op Art'a gönderme olarak yorumlanırken Johnson'ın elbiselerde kullandığı duş perdesi halkası gibi buluntu nesneler, sıradan imgeleri yüksek sanatın konusu yapan Pop Art'a atıfta bulunuyordu.
Gimmo Etro tarafından 1968'de Milano'da bir tekstil şirketi olarak kurulan Etro, bugün sahip olduğu “lüks İtalyan modaevi” sıfatını imzası niteliğindeki şal desenine borçlu. 1981'de Hindistan'a yaptığı bir seyahat sonrası bu deseni önce ev dekorasyonu sonra da kadın ve erkek aksesuarlarında kullanan Bay Etro, 1994 yılında sunduğu ilk hazır giyim koleksiyonunda da bu desene yer vermiş ve onu yüksek modanın yakın markajına sokmuştu. Kızı Veronica Etro'nun anlamını “Hayat ağacını, palmiye tohumunu, dolayısıyla doğurganlığı sembolize eder.” diyerek açıkladığı damlacık formundaki şal deseni, aslında 18. ve 19. yüzyıllarda East India Company (Doğu Hindistan Şirketi) aracılığıyla İpek Yolu üzerinden Avrupa'ya getirilmiş ve Doğu'nun egzotizmini yansıtan bir motif olarak öne çıkmıştı. 60'lı ve 70'li yıllardaki lüks boho stilde de gördüğümüz bu desen yine Veronica'nın ifadesiyle “Etro'nun geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği”. Haziran 2022'den beri markanın kreatif direktör koltuğunda oturan Marco De Vincenzo'nun onu yorumlama biçimi ise her sezon merakla bekleniyor.
17. yüzyılda İtalya'da kilisenin etkisi altında doğan ve tüm Avrupa'ya yayılan Barok akımı, özellikle Rönesans sonrası dönemin estetiğine ilgi duyan tasarımcı Gianni Versace'nin birincil ilham kaynaklarından biriydi. Onun bu ilgisinin çıktısı olan Barocco desen, Barok desenlerinin büyük boy baskılarından oluşuyordu ve ilk defa Versace 1991 Sonbahar/Kış koleksiyonuyla görücüye çıktı. Gianni, Barocco deseni ipek veya diğer yansıtıcı kumaşlarla kullanarak tasarımlarına Barok tablolarında görülen akışkan, metalik bir his veriyordu ve böylece baktığınız zaman o tasarımın bir Versace olduğunu anladığınız kendine has aşırı cazibesini bağışlıyordu. Gianni, 1997 yılında hazin bir suikast sonucu öldüğünde yerine geçen kardeşi Donatella'ya sadece dünya çapında 130 butiğe sahip 807 milyon dolar değerinde bir şirket değil, tasarım kodları çok güçlü bir modaevini miras bıraktı.
1951 yılında kurulan Finlandiya merkezli tasarım evi Marimekko, portföyünde -ev dekorasyonundan moda tasarımına dek- kullandığı yaklaşık 3.500 desene sahip. Bunlar içinde en ikonik olanı ve markayla özdeşleşeni ise Unikko. Gelincik çiçeğinin ilham olduğu bu desen, 1964 yılında Maija Isola tarafından oluşturuldu. Aslında çiçek desenlerinin baskıda gerçek çiçek hissiyatını yakalayamayacağını düşündüğü için kurucu Armi Ratia, Marimekko'da çiçek desenlerine yer vermiyordu. Ancak ilhamını daima doğadan alan Maija'nın bu Pop Art stilindeki gelincik desenini gördüğünde bir istisna yapmaya karar verdi ve Unikko böylece ikonik desenler arasında yerini aldı. Kumaş tasarımcısı olarak kariyeri 1949'da Marimekko'nun öncüsü Printex'te başlayan Maija, tam 38 yıl boyunca, Marimekko için 500'den fazla desen tasarladı.
2010'lu yılların moda endüstrisine armağanı, “dijital baskı kraliçesi” Mary Katrantzou'nun lisansüstü mezuniyet koleksiyonu Trompe L'oeil desenlerden oluşuyordu ve Atina doğumlu genç tasarımcının 2008 Sonbahar/Kış sezonu için tasarladığı ilk koleksiyonu yenilikçi dijital baskılara sahip dokuz elbiseden ibaretti. Dijital devrimin ayak seslerinin duyulduğu bir dönemde, Rhode Island'daki mimarlık eğitimini bırakarak Londra'ya moda tasarımı okumaya giden Katrantzou, 2005 yılında Central Saint Martins College of Art and Design'dan mezun olduktan sonra güçlü kompozisyonlar oluşturduğu dijital baskı desenleriyle genç tasarımcılar arasından sıyrıldı. Bugün Katrantzou ile özdeşleşen tek bir desenden bahsetmek söz konusu olmasa da onun aşırı gerçekçi biçimde yerleştirilmiş kaotik baskıları kendini hemen belli eder.
2020'nin sıcak bir Temmuz gününde Disney+'ta yayına giren Beyoncé'nin 85 dakikalık görsel albümü Black Is King, sadece pandemi günlerinin sıradanlığını sarsmakla kalmadı, moda endüstrisine de yeni bir fenomen armağan etti: Hilal desenli bir bodysuit. Moda teknoloji şirketi ve premium alışveriş aplikasyonu Lyst'in açıklamasına göre filmin vizyona girmesinden sonraki 48 saat içinde “Marine Serre hilal baskısı”aramaları yüzde 426 arttı. Platformda Marine Serre aramaları genel olarak haftalık bazda yüzde 51 artarken Google'da “Marine Serre” aramaları, aynı dönemde yılın şimdiye kadarki en yüksek aramalarıydı. O dönem 28 yaşında olan moda tasarımcısı Marine Serre, bu hilal deseninin yaratıcısıydı ve adını taşıyan markasına da bu hilal çizimini logo olarak seçmişti. Fransa'nın Brive-La-Gaillarde şehrinde doğan Serre, moda tasarım eğitimini prestijli Belçika tasarım okulu La Cambre'de tamamlamış ve 2016 yılında yüksek dereceyle mezun olmuştu. 2017 yılındaki mezuniyet koleksiyonuyla hilal desenini ilk defa gösteren Serre, aynı yıl Rihanna'nın takdimiyle LVMH Ödülü'nü de kucakladı. Peki hilal deseninin sırrı neydi? “Bizim için ay, bir simge, bir temsil, bir metafor... Sınırları aşmanın, karmaşık yapının ve özgürlüğün bir objesi gibi,” diyor Serre, Dazed and Confused’a verdiği demeçte. “Bizimle birlikte sürekli evriliyor; aynı anda sabit ve zamansız değil.” Ay aynı zamanda yaşamın ve doğurganlığın sembolü olarak öne çıkarken Artemis ve Diana gibi tanrıçaların alnında bir hilalle tasvir edildiğini not düşelim.
Bir de markanın adını oluşturan kelimelerin baş harflerinden üretilen monogram logolar ve desenler var. Louis Vuitton'ın oğlu Georges Vuitton tarafından 20. yüzyılın başlarında babasını onurlandırmak için tasarlanan birbirine çapraz geçmiş LV logosu ve üç yonca benzeri sembolden oluşan monogram ve Damier deseni; 1967 yılında tasarımcı Marc Bohan'ın markadaki görevi sırasında butiğin zeminini ve tasarımların dikişlerini süslemek için tasarlanan Dior Oblique; İkinci Dünya Savaşı sırasında deri kısıtlamalarının İtalyan giyim endüstrisini vurduğu dönemde doğan Gucci'nin kahverengi çift-G baskısı GG Supreme; kurucu Thomas Burberry'i onurlandıran Burberry TB monogram, el yazısıyla dört çapraz "L" harfinden oluşan ve İspanyol ressam Vicente Vela tarafından 1970 yılında tasarlanan Loewe'nin Anagram'ı, iki F'nin birbirine ters konumlandırılmasıyla oluşan Fendi monogram... Monogramlar çoğunlukla Logomania trendinin göz yoran tasarımlarının baş sorumlusu olarak uzun bir süredir gözlerden uzak tutulsa da Loewe’nin Anagram’ı gibi markaları arama motorlarında üst sıralara taşıyıp tank top gibi basic bir tasarımı bir statü göstergesi olarak lüks mertebesine taşıyabiliyor.