Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Dünyanın en etkili trend analistlerinden biri kabul edilen Li Edelkoort ile şimdilerin en popüler konusunu konuştuk: “Covid-19 sonrası dünyada bizleri neler bekliyor ve tünelin sonunda ışık var mı?
Edelkoort, neredeyse elli senedir gelecek tahminleri ve analizleri yapıyor. Time dergisi tarafından, modanın en etkili yirmi beş ismi arasında gösterilmiş. Dünyanın en saygın tasarım okullarında programlar yönetiyor, aktif olarak eğitim veriyor. Müşterileri arasında olmayan global marka yok gibi; Coca Cola, Estée Lauder, Galeries Lafayette, Louis Vuitton, Prada, Zara... Ama hiçbir zaman böyle aranmadığını ve bu kadar işe yarar hissetmediğini söylüyor. Karantina döneminin başında, tasarım ve sanat platformu Dezeen’de yer alan röportajı neredeyse bir milyon kişi tarafından okunmuş. Bu, hem platform hem de kendisi için bir rekor. “21 yaşından beri bu işi yapıyorum, sonunda o konuştuğumuz ‘geleceğin’ geldiğini ve işimin ‘iyiye’ hizmet ettiğini hissediyorum. Hem çok zor, hem de inanılmaz fırsatlarla dolu bir dönem” diye konuşmaya başlıyor.
Edelkoort’a ofis olarak da kullandığı Paris dışındaki kır evinden bağlanıyorum. Masaların üzerinde kitap yığınları, geniş ofisinde bolca güneş var. Kedisini de arkasına alıp belli belirsiz gülümsemesiyle beni karşılıyor. Kuzeyli üniforması olan siyah elbisesi ve siyah çerçeveli gözlükleri, ultra zeki bakan masmavi gözleri ve sakin ses tonuyla kelimeleri dikkatle seçerek anlatıyor. “Çok farklı bakış açıları gerektiren bir dönem. Temel sorularla sistemi silkeleyen, iç içe geçmiş birçok radikal değişimden geçiyoruz; ama asıl büyük toplumsal dönüşüm Covid-19’un etkilerinden tamamen kurtulduktan sonra başlayacak. Önümüzdeki beş sene iyileşmeye çalışarak geçecek. Sonrasındaysa hayatın bir daha asla eskisi gibi olmayacağı, 20. yüzyılın izlerinin yavaş yavaş silineceği bir döneme giriyoruz.”
Li Edelkoort’un en ayırt edici özelliklerinden biri de değişen insan psikolojisini ve toplumu, birçok meslektaşından ve kurumdan çok daha önce incelikle analiz edişi. Bunu yalnızca verileri başarıyla yorumlayışına değil, sezgiselliğine ve yaratıcılığına da bağlayabiliriz. Kendisine “gelecek arkeoloğu” diyor. “Tıpkı arkeologlar gibi kazıyorum, araştırıyorum ve parçaları birleştirip geleceğin zeitgeist’ını tahmin etmeye çalışıyorum.” Pandemi sonrasında ne yöne gideceğimizi ve önümüzdeki dönemin öne çıkacak yönelimlerini, trend’lerini soruyorum. Soru çalıştığı yerden elbette, ama bir o kadar da geniş bir konu.
Önümüzdeki dönemin “Amatörler Çağı” olacağını söylüyor: “Bu dönemin gelmesini bekliyordum ama salgın bunu hızlandırdı. Yaratıcılık, el işçiliği, zanaat, lokal üretimler önem kazanacak. Zaten karantinaya kapanır kapanmaz ilk refleksimizin yaratmak olduğunu gördük; insanlar yemek yapmaya, müzik üretmeye, evlerinden ortak projeler geliştirmeye başladı. Gardıroplarımızı, evlerimizi dönüştürmeye; yeniden düşünmeye ve sadeleşmeye başladık. Aslında hep yapmak isteyip yapamadığımız şeyler için virüs bizi zorladı. Bu dönem tüketim alışkanlıklarımızı da karantinaya aldığımız bir dönem olacak. İnsanlar gerek pratik, gerek finansal sebeplerden eskisi gibi tüketmeyecek. Ortalama ürünlere düşünmeden para harcama dönemi de yavaş yavaş kapanacak. Anlam ifade eden, zamanın testini geçen, daha sürdürülebilir ürünlere doğru yöneleceğiz. Kumaş bilgisi ve giysilerimizi nereden aldığımız, tekrar üzerine düşünmeye başladığımız, seçici olduğumuz konulardan olacak. Zira bir sandviç fiyatına bir tişört aldığımızda, gerçek bedeli kimin ödediğinin artık daha çok farkındayız. Bu, geri dönüşü olmayan vicdani bir uyanış. Tıpkı savaş sonrasındaki gibi büyük bir tasarruf ve kısıtlama dönemine gireceğiz. Belki yalnızca binalar yerinde duracak ama bütün sistem kendini baştan yaratmak zorunda kalacak. Bunun yanı sıra, insanların şehirlerden uzaklaşma eğilimi yaygınlaşacak. Uzaktan çalışabildiğimizi gördük; artık finansal özgürlüğümüz için şehir hayatına mecbur değiliz. Bu esneklik ve aydınlanma da pandeminin kalıcı etkilerinden biri olacak.”
Edelkoort’un üzerinde durduğu diğer bir çıkarımsa, insanların önümüzdeki dönemde farklılıkların yerine benzerliklerin peşinden gideceği yönünde. “Tıpkı bizden iki nesil öncesi, dedelerimizin ve büyükannelerimizin dönemindeki gibi, topluluğun parçası olmak ve ortak değerlerimize sahip çıkmak isteyeceğiz. 90’larda başlayan sokaklardaki gürültü sakinleşecek. Bireyselleşme ve giysilerimiz yoluyla radikal olma arzusu yerini, bir olma ve yakınlaşma isteğine bırakacak. Özetle, sosyal statüsüne bakmadan herkesi evlerine kilitleyen bu salgın, farklılıklarımızın üzerinden de adeta bir ütü gibi geçti.” Öte yandan, Edelkoort’un deyimiyle; “Bu dönem tıpkı bir büyüteç görevi gördü ve aklımızı başımıza getirdi. Sosyal adaletsizlikleri, yanlış olduğunu bile bile tekrar ettiğimiz; fazla tüketimi, uzun mesaileri ve seyahat alışkanlıklarımızı artık daha farklı bir perspektiften görüyoruz.”
Konu moda endüstrisinin geleceğine de geliyor elbette. Beş sene evvel, sürdürülebilirlik, yavaş moda, kapsayıcılık gibi konular pek de popüler değilken, Edelkoort ünlü “anti-moda manifestosu”nu dünyayla paylaşmıştı. Bugün, pandeminin de hızlandırdığı değişim rüzgarlarıyla geldiğimiz noktada bu çağrının ne kadar anlamlı olduğunu anlayabiliyoruz. Ama o zamanın koşullarında, üstelik sektörde birçok önemli müşterisi de varken bu adımı çok zor attığını, ama vicdanen kendini zorunlu hissettiğini anlatıyor. Modanın en “demode” endüstrilerden biri olduğunu anlatan manifesto, yalnızca “diva bir tasarımcının” etrafına kurulmuş pazarlama stratejilerinin artık bırakılması gerektiğini anlatıyor: “Sinema, mimari, endüstriyel tasarım gibi farklı yaratıcı sektörlerin hiçbirinde modadaki elitizmi ve tutuculuğu göremezsiniz. Bir filmin sonunda ekranda, filme katkı sağlayan şoförün bile ismini görürsünüz, ancak modada böyle bir şey söz konusu değil. Hâlâ, 20. yüzyıl değerleri ve star ekonomisi üzerine devam eden bir parodi izliyoruz. Modanın gerçek hayatla bağını tekrar kurması gerekiyor. Bunun yanında endüstri olarak da sistem, eğitim sürecinden üretime kadar, kendini baştan yaratmalı. Kendini üretim çılgınlığından koruyabilmiş genç ve yetenekli tasarımcıları ve vizyoner moda start-up’larını görmeye başladık bile. Büyük markalarınsa gerçek adaptasyonu zaman alacaktır, ancak artık bildiğimiz anlamda modanın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Kabul etsek iyi olur.”
Modern tarihte başımıza gelen en büyük felaketlerden birini deneyimliyoruz. Belki en çok ihtiyacımız olan şey umut. Edelkoort’un umut ışığını nerede gördüğünü merak ediyorum. Öyle ki, pandeminin ortasında World Hope Forum’u kurdu. Kendi sözleriyle; “süper zengin ve ünlülerin öne çıkarıldığı” World Economic Forum’a bir alternatif getirme isteğiyle yola çıktılar. “Umut ekonomisi” kavramını insanlara anlattılar. Şimdiye kadar Fransa ve Hollanda’da online olarak gerçekleşen organizasyonun bir sonraki durağı Amerika, Japonya ve İzlanda. Katılımın ücretsiz olduğu bu platform, dünyanın her yerinden yaratıcı isimleri, sosyal girişimcileri, tasarımcıları ve gençleri bir araya getiriyor. Fikirlerin, deneyimlerin değiş tokuş edildiği bir alan yaratıyor. Bu umut dolu oluşumun ardındaki motivasyonsa yaratıcı zihinleri, karar mekanizmalarında aktif rol almaya teşvik etmek. “Dünyayı kurtaracak olan politikacılar değil, bu yaratıcı zihinler. Artık sanatçıların ve tasarımcıların Picasso gibi hiçbir şeye karışmadan yaşamalarının olanağı yok. Sistemin içine girip değişimi hep beraber yaratmak zorundayız.”
Dünyanın en önemli trend gurularından birine son olarak gelecek planlarını soruyorum. Röportaj boyunca bana bahşettiği en büyük gülümsemesiyle, “Bilmiyorum” diyor. Terzi kendi söküğünü dikemediğinden değil. Daha çok, gelecekle gizli bir anlaşma yapmış gibi. “Gelecek bana ne getirecek bilmiyorum ama 70 yaşındaki birine göre oldukça aktifim. Çok şanslı hissediyorum. Bu aralar robotik teknolojiler üzerine çalışıyorum, düşünsene! Zanaat ve teknolojiyi birleştiren tasarım fikirleri üzerine araştırmalar yapıyorum, sergiler düzenliyorum. Bir yandan trend analizleri de devam ediyor. Hayatı geldiği gibi yaşıyorum ve öğrenmeye devam ediyorum.”