Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Önümüzdeki dönemde modanın kurtarıcı vizyonerlere daha çok ihtiyacı olacak. İşte onlardan birini; Evelyn Mora’yı ve uçsuz bucaksız dijital dünyasını tanıyın.
Merhaba Dünyalı! Evelyn Mora, telefonunu böyle açsa şaşırmazdım sanırım. Zira konuşmalarında başka bir gezegenden yanlışlıkla dünyamıza düşmüş gibi bir tutum var. Bütün sosyal medya hesaplarında avatarını kullanıyor ve kesinlikle E.T. romantizmiyle büyümemiş. Gelecek onun için bir fantezi veya belirsiz bir hedef değil; her şeyin mümkün olduğu paralel bir zaman dilimi. Belki de bu yüzden hayal gücünü dizginlemeyi, kendini doğduğu coğrafyayla sınırlamayı hiç düşünmemiş. Evelyn, henüz 28 yaşında ve dünyanın ilk dijital ve sürdürülebilir moda haftasını Helsinki’de gerçekleştirdi. Modanın çok da popüler olmadığı bir coğrafyayı dünya moda takvimine eklemeyi ve uluslararası basının ilgisini çekmeyi başardı. Yine de, genç yaşta başardıklarının altında ezilmiyor; “Çılgınca şeyler hayal ediyorum ve gerçekleştirmek için delice çalışıyorum” diyerek bir yandan da o zamansız başarı formülünü teyit ediyor.
Evelyn Mora inovatif fikirleriyle sistemi zorlamaya on sene evvel başlamış ama yine de çemberin hem içinde hem de dışında kalabilmeyi başarmış. Helsinki Moda Haftası ve Digital Village projelerinin yanı sıra Gucci, Balenciaga, Saint Laurent gibi lüks markaları bünyesinde barındıran Kering Group’a da dijitalleşme süreçlerinde danışmanlık veriyor, onlar için projeler üretiyor. Kariyerinin şimdiki hâline evrilişiyse Helsinki Moda Haftası’nı 2018’de dünyanın ilk sürdürülebilir ve atıksız platformuna dönüştürmesiyle ve şehirde EcoVillage adlı ütopik bir alan yaratmasıyla başlıyor.
2020 yılına geldiğimizde, Mora yoluna yine başka bir ilkle devam ediyor. Bundan beş sene önce var olmayan Helsinki Moda Haftası’nı dijital moda ve 3D tasarım alanında birçok inovasyona ve deneye ev sahipliği yapan bir merkez hâline getiriyor. Geleneksel moda haftalarından her anlamda ayrışan bu platformu, kurucusu olduğu Digital Village’a taşıyıp dünyanın ilk dijital ve 3D moda haftasını düzenliyor. Avatarlara giydirilmiş dijital koleksiyonlardan oluşan moda haftası, aynı zamanda sürdürülebilirlik vizyonuna da sıkı sıkıya bağlı kalıyor. Dünyanın her yerinden moda tasarımcılarını, 3D sanatçılarla bir araya getirip hayal gücümüzün sınırlarını zorlayacak bir sentez yaratmayı başarıyor. Vatikan’ı bulutların içinde, oldukça liberal ve pespembe hayal eden Patrick McDowell veya katılımcıları okyanus yaratıklarından etkilenerek yarattığı koleksiyonun etrafında sanal gerçeklik deneyimiyle uçuran Damara Inglês, olayların artık ne yöne gittiğine dair sizlere biraz olsun fikir verebilir.
Sektörü ikiye bölen soruyla araya giriyorum: Dijital deneyimler modanın oldukça duyusal ve duygusal olan yapısına nasıl adapte olabilir; fiziksel etkinliklerde yaşadığımız o elektriği bize nasıl hissettirebilir? Dijital dünya, fiziksel olanın yerini tutar mı diye sormuyorum; biliyorum ki Evelyn Mora’nın inovatif dünyasında bu ikisi arasında çok kalın çizgiler yok. “Bana fiziksel mi yoksa dijital mi diye sorarsanız; ‘hava mı, su mu?’ diye cevap veririm. Bu ikisini önümüzdeki yıllarda birbirinden ayırmak mümkün olmayacak. Bizlere bütünsel bir deneyim kurgulayan ve hayal kurduran markaları tercih edeceğiz” diyerek geçtiğimiz yılın popüler sorunsalına açıklık getiriyor. Digital Village da bütün bu değerlere göre tasarlanmış. Gerçekliğin ve insani duyuların peşinden gidilmiş, ama onları taklit etmek asla ajandalarında olmamış. Duyulara hitap eden, gerçek bir deneyim için her şey düşünülmüş. Dijital tasarımcıların yanı sıra mimarlar, peyzaj mühendisleri, endüstriyel tasarımcılar ve birçok farklı sanat disiplininden isimle işbirlikleri yapılmış. Yine aynı prensiple, giysiler yalnızca dijital bir deneyim olarak kurgulanmamış. Sergilenen giysileri hem dijital platformda üzerinizde görebiliyor, hem de fiziksel olarak sipariş verebiliyorsunuz.
Son olarak, gelecekte markaları ve bizleri nelerin beklediğini konuşuyoruz: “Markaların kesinlikle dijital kimlikler yaratmaları gerekiyor. Yalnızca fiziksel dünyada güçlü olup, dijitale ek içerik üretmek gelecekte yeterli olmayacak. Yani yeni dünyada artık yalnızca online ya da çok kanallı bir alışveriş deneyimi veya yaratıcı sosyal medya içerikleri yerine, iki dünyanın buluştuğu alternatif evrenler görmeye kendimizi hazırlamalıyız. Örneğin; Louboutin, alametifarikası olan kırmızıyı kullanarak bir Louboutin evreni yaratabilir. Üstelik yalnızca ürün sergilediği bir alan olmasına gerek yok; bir bilgisayar oyunu da olabilir, kırmızı karakterlerin olduğu bir video uygulaması da... Güçlü fiziksel varoluşu olan Chanel gibi markalara baktığımızda, dijital estetiğin Grand Palais’deki gibi olmadığını ve hiçbir zaman da olamayacağını görüyoruz. Olmasına da gerek yok zaten, dijital dünya gerçekçi de olmak zorunda değil aslında. Önemli olan markaların kendi DNA’larına uygun alternatif dijital alanlar yaratması ve bunların fiziksel dünyalarıyla bağlantıda olması.”
Evelyn Mora’nın radikal bir vizyon kattığı, sürdürülebilirlik felsefesini merkezine koyan bu dijital hareket, yeni bir döneme işaret ediyor. Onun sözleriyle “ikili bir dünya düzeni” bizleri bekliyor. 2021’den beklentisini de şu şekilde özetliyor: “Markaların, yaratıcı endüstrilerin pratik ve kısa vadeli dijitalleşme ve sürdürülebilirlik planlarını terk edip takipçileri için yepyeni, cesur ve daha dürüst bir evren yaratmalarını ve dünyaya ikinci bir şans vermelerini diliyorum.”