Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Marlborough Galeri’nin Özel Etkinlikler Direktörü Marcia Levine'la, kendisi Contemporary İstanbul için Manhattan'dan ayrılmadan önce buluştuk. Dünyanın dört bir köşesinde önemli sanat fuarlarına katılan Marcia, aynı zamanda CI'in yeni Danışma Kurulu üyesi. Temsil ettiği sanatçılar arasında Red Grooms, Fernando Botero, Larry Rivers, Richard Estes, Manolo Valdés gibi isimler dikkat çekiyor. Vatikan'a resim satmiş tek kadın olmaktan gurur duyuyor.
Sanatla olduğu kadar, modayla da içiçe yasiyor. (Arkadaşlığımız, Barney's mağazasının ayakkabı katında alışverişten dinlenirken baslamıştı!) Yalın ve sofistike stiliyle, moda tasarımıyla çağdaş sanat arasındaki ilişkiyi ortaya koyar gibi. İstanbul'dan dönüşünde, Marlborough'un arşivlerinden Vogue fotoğraflarını ortaya çıkarma sözü aldım.
Kariyerinden bahseder misin? Sanata olan tutkunu nasıl keşfettin? Çağdaş sanata ilgin ilk ne zaman başladı?
Sanatla içiçe bir ortamda büyüdüm, ve ailem beni New York şehrinin sunduğu tiyatro, opera, antikalar ve tabii müzeler gibi sanatsal faaliyetler içinde yetistirdi. Frick Koleksiyonu favorimdi; çocukken büyüyünce orası benim evim olmalı diye düşünürdüm! Üniversitede sanat tarihi okudum ve sanat eğitimimi ilerletmek üzere yurtdışında Fransa, İspanya ve İtalya’ya gitme şansım oldu. Sanatla ilgilenen, farklı dil konuşan insanlarla uluslararası ortamlarda iletişim kurabilmek adına, tanıştığım her dili öğrenmeyi o zamanlarda kendine amaç haline getirdim. Mezuniyetimden hemen sonra, bir müzayede için New York’a gelen Avrupalı bir grubu temsil etmem istendi. Müzayedelerde onlar için empresyonist resimler aldım, fakat ilk kişisel satışım bir Modigliani idi. Sanatçının eşi Bayan Zborowska‘nın bir portresiydi. Daha sonra Vatikan Müzesi’nin çağdaş sanat koleksiyonu oluşturmaya basladığını yazan bir makale okudum ve o dönemde Vatikan’a resim satabilmiş dünyadaki tek kadın ben oldum. Max Ernst’in yaptığı bir Isa portresiydi sattığım resim.
En sevdiğin sanat eserleri hangileri?
Kariyerimin büyük bölümünü Marlborough Galeri’de Özel Etkinlik Direktörü olarak geçirdim. Orada, halen yaşamakta olan sanatçılarla birebir temas kurma, çok sayıda kişi için koleksiyonlar oluşturma ve sanatçıları galeriye tanıtma fırsatı buldum. Bu pozisyonumdan dolayı, kendi koleksiyonum daha çok birlikte çalıştığım ve tanıdığım sanatçıların çalışmalarından oluşuyor. Birlikte çalıştığım bir çok sanatçı tarafından yapılmış portrelere sahibim; Claudio Bravo, Alex Karz, ve Red Grooms gibi. En yakın dostlarımdan biri yine birlikte calıştığım Manolo Valdes’tir; geçtiğimiz aylarda Pera Müzesi’nde bir sergisi oldu. Valdes’in Park Avenue’da, NY Botanik Bahçeleri’nde, Beijing’de, Rusya’da ve İspanya’da bir çok sergisinin küratörlüğünü yaptım. Evim onun eserleriyle dolu.
Günlük ve gece stilini nasıl tanımlarsın?
Normal bir günüm müşteri toplantıları ve sanatçı ziyaretleriyle dolu olduğu için sade fakat tarz giyinmeye özen gösteririm; mesela bir Rowe deri pantolon üzerine kaşmir bir süeter. Akşamları, müşterilerim ve temsil ettiğim sanatçılarla dışarıda olduğumuz zamanlarda güzel elbiseler giymeyi severim. Bir açılış için bir Lanvin veya Alaia elbisesi tercihimdir. Ahmet Güneştekin’in Ekim sonunda Marlborough Galeri’de New York’taki ilk şovunun açılışını heyecanla bekliyorum. O gece için Bizans havası veren bir Michael Kors elbise giymeyi planlıyorum.
CI etkinliklerine neler giymeyi planlıyorsun? İstanbul seni nasıl etkiliyor?
Contemporary Istanbul süresince , gün içinde kesinlikle topuksuz düz ayakkabılar ve pantolon giyeceğim. Gece ise İstanbul’daki kadınlar dünyadaki en şık kadınlar arasında yer aldığı için, ben de ihtişamlı elbiseler giyeceğim. Yüksek bir moda standartları var; ve eminim ki fuar etkinlikleri yaratıcılığa ilham verecektir. İstanbul’da doğu ve batının karışımını ilginç ve heyecan verici bulurum. Hiçbir şey Boğaz’da bir tur yapmayla kıyaslanamaz. İstanbul’un özellikle olağanüstü mimarisine aşığım ve İstanbul’u farklı bir şehir kılan medeniyetler zenginliği beni her zaman büyülemiştir.
Uluslararası bir sanat danışmanı olduğum için, ayda en az bir defa uçakla seyahat ederim. Madrid, İstanbul ya da Beijing’de olsun, farklı yerlerde sanatçıların şovlarını ve stüdyolarını cok sık ziyarete gidiyorum. Dolayısıyla, kendi tarzımı yaratırken ziyaret ettiğim yerlerden, uluslararası modadan oldukça ilham alırım.
Çalışmadığın zamanlarda vaktini nasıl geçirirsin?
Dinlenmek için Miami’deki evimde zaman geçirmeyi seviyorum; yürüyüşler yaptığım, yaşamımı daha sakin bir tempoda sürdürebildiğim bir yer orası. New York’ta olduğum zamanlarda ise olabildiğince çok konser, tiyatro ve galeri açılışlarına gitmeye çalışır ve şehrin sunduğu imkanların keyfini çikarırım.