Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Miu Miu’nun ayakkabı ve çanta tasarım direktörü Gherardo Felloni Paris’e yerleştiği gibi kendine bir ev satın aldı.
Paris, Londra ve Moskova’dan sonra Avrupa’nın en büyük şehri. Fakat Paris’in yirminci bölgesinde bulunan kırsal bölge Campagne a Paris, adını taşra görünümünden alıyor. Oscar Wilde ve Jim Morrison gibi isimlerin mezarlarının bulunduğu ünlü Père Lachaise mezarlığına rağmen turistlerin bu bölgeye ilgisi çok değil. “Yerlilerin bile çok bilmediği, harika bir yer burası” diyor Miu Miu’nun çanta ve ayakkabı tasarım direktörü Gherardo Felloni ve ekliyor: “Birçok genç aile yaşıyor ve çocukları sokakta oynayabiliyor.”
Gherardo Felloni’nin tutkuyla biriktirdiği, ilham aldığı Franco Albini tasarımı kitaplığından taşıp çevresine yayılan kitapları ve topuklu ayakkabılar. CD koleksiyonunu ise Prada bavullarında biriktiriyor. Felloni'nin Gae Aulenti koltuğu, üzerinde asılı Victor Vasarelys imzalı resim ve İtalyan tasarımcı Melchiorre Bega’nın Milano Tren Garı için tasarladığı aydınlatmalar ise oturma odasında yer alıyor.
Prada’da geçirdiği on yılın ardından Dior’a geçen Gherardo Felloni, altı yıl önce Milano’dan Sen Nehri kenarına taşındı. Bu sürede Miu Miu için ayakkabı tasarlamaya başladı ve son evi Paris oldu. Felloni’nin oturduğu evin huzur veren dış cephesi Norman mimarisi özelliklerini taşıyor ve sadece iki katı sokağa bakıyor. Binanın bir tepe üzerinde yer almasının avantajı ise bodrum katındaki bahçesini bile önü açık hale getirmesi. Bu sürprizlerle karşılaşan Felloni “Eve ilk görüşte aşık oldum” diyor. Evin ondan önceki sahibi yetmişine merdiven dayamış bir kadınmış. Maalesef en az on yıldır hiç dokunulmadığı için iyi durumda değilmiş ve evi her şeyiyle silbaştan ele almak durumunda kalmış. “Evin içi çok acayipti. Duvarlarda saykodelik desenli duvar kağıtları, yerlerde eminim bir dönem için çok moda olan halılar vardı.”
Gherardo Felloni -ona Elvis de diyorlar- Prada giyiyor; başka ne olabilirdi. Evinin her bir köşesinde kadın ayakkabıları var. Nedeni basit: “Bana ilham veriyorlar. Benim işim bu” diyor.
Felloni, mimar Matteo Morbidi ile birlikte yenilediği evde, yemek odasını girişten alt kata, mutfağın yanına taşımış. Giriş katta salon ve kütüphaneden oluşan büyük bir oturma odası, birinci katta ise iki yatak odası ve çalışma odası yer alıyor. Bu katta onun için en önemsiz oda, televizyonun olduğu oda: “Televizyonla hiç aram yok. Bu sebeple çok göz önünde durmasını istemeyip, bana ilham vermeyen, en az vakit geçirdiğim odayı bulup, televizyonu iki koltukla birlikte oraya sakladım.”
Felloni’nin yatak odasında Max Ingrand’ın Fontana Arte için tasarladığı iki ayna yer alıyor. Küçük giyinme odasıyla yatak odasını ayıran sürgülü kapı ise orijinal Franco Albini tasarımı
Felloni’nin evde en önem verdiği alan ise alt kattaki kütüphanesi. “Kitapları seviyorum, işim için en büyük ilham kaynağı onlar.” Şu sıralar yirminci yüzyılın en çok ilham veren mimar ve tasarımcılarından Carlo Mollino’nun hayatının son on dört yılını adadığı Polaroids kitabına gömülmüş durumda. “Aralarında nispeten sıradan olanlar olsa da fotoğrafların birçoğunu olağanüstü buluyorum.”
Felloni’nin kitaplığı yanındaki Gio Ponti klasiği iki sandalye (Superleggera, sırrı adında gizli: süper hafif, tek bir parmağınızla kaldırabileceğiniz kadar) ile Duccio Maria Gambi tasarımı çokgen formda bir beton tabla ve ahşap ayaklara sahip masa. Üzerindeki ateş kırmızısı masa lambası da Gambi’nin imzasını taşıyor
Şimdilerde kütüphanesinde ona en çok heyecan veren kitap ise arkadaşı Francesca Kaufmann’ın sahibi olduğu Milano’daki Kaufmann Repetto isimli sanat galerisinde sergilenen eserlerin yer aldığı sanat kataloğu. Evin verandasında da Felloni’nin bu galeriden satın aldığı, Nicola Martini’nin ellilerin vahşetini aktardığı beton heykeli yer alıyor. Kütüphanesinde Felloni’nin bir diğer tutkusu olan müzikten de izler bulmak mümkün. Ama dinlemek için değil, okumak, nota çalışmak için başvuruyor kitaplığına. Aynı zamanda İtalyan bir opera sanatçısından tenor dersleri alan Felloni “Bir- iki yıl içerisinde sesimi istediğim yere taşımak için sabırsızlanıyorum” diyor.
Felloni salonunda misafirlerini Osvaldo Borsani koltuklarında ağırlıyor.
Felloni mimarıyla birlikte tadilata başladığında söktükleri halıların ve duvar kağıtlarının altının boş olduğunu fark etmiş. Döşemeleri eskiyen ahşapları, rafları ve kaplamaları ile evi dönemin eski dekorasyon ruhuyla beslemiş. İşi gereği yıllardır birçok dönem üzerinde çalışmış olmasına rağmen estetik anlamda bir dönemin etkisinden çıkamadığını reddetmiyor. “Er ya da geç elli ve altmışların İtalya’sının cazibesi beni mıknatıs gibi kendine çekiyor. Büyü gibi bir şey bu.”
Felloni’nin yatak başlığı bile favori tasarımcılarından biri olan Gio Ponti'nin imzasını taşıyor.
Franco Albini, Carlo Mollino, Ico Parisi ve elbette büyük usta Gio Ponti, Gherardo Felloni’nin favorileri. “Onların zarif ve sade çizimlerini seviyorum. Bunlar İskandinav tasarımında ve o dönemin Amerikan tasarımında rastlayamayacağınız özellikler” diyor. Floransa’daki müzayede evi Pandolni’de Gio Ponti’nin Romalı bir doktor için tasarladığı trapezoid formunda bir kitaplık bulmuş. Şimdi bu parça Felloni’nin çalışma odasında yer alıyor. Televizyon odasında duran, sonradan Ico Parisi tasarımı olduğunu öğrendiği, yayları gevşemiş iki lounge koltuğunu da bu şekilde bulmuş. Felloni’nin yalnızca vintage tasarımlara ilgi duyduğunu söylemek yanlış olur. Paris’te yaşayan İtalyan tasarımcı Duccio Maria Gambi’nin imzasını taşıyan, çağdaş formlara sahip üç parçadan oluşan mavi kahve sehpasını salonunda kullanıyor.
Banyoda asılı olan Neorokoko aynayı ise ondokuzuncu yüzyıl sonlarında metroda kullanılan beyaz duvar seramikleri çevreliyor.
Evde hikayesiyle en dikkat çeken parça ise Felloni’nin misafir odasındaki yatağın üzerinde asılı olan soldaki resim. “Sanatçının adını maalesef hatırlayamıyorum ama resmi çok seviyorum” deyip gülümsüyor ve ekliyor “Parayı ne için kullanacağını duyduğumda resmen afallamıştım”. Felloni bu eseri, resimden elde edeceği geliri bir kiliseyi restore etmek için kullanacak bölgedeki bir sanatçıdan satın almış. En can alıcı nokta ise sanatçının bir rahibe olması. Paris sadece Avrupa’nın en büyük kentlerinden biri değil. Felloni’nin bizi tanıştırdığı başka bir yüzü var, bazen de ilginç bir rüya gibi.