Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Şirince’den sonra Mardin’de de yüz yıllık bir taş evi yıkılmaktan kurtaran Müjde Tönbekici şu sıralar evinin terasında Mezopotamya ovasını ve yıldızları seyrederek yepyeni hayaller kuruyor.
Taş evin kapıları yaklaşık 200 yıllık ceviz ağacından, önünde Müjde Tönbekici. Tadilat sürecinde kapılar zımparalanıp verniklenmiş. Fotoğraf: Emel Ernalbant
Müjde ile bundan üç sene evvel İstanbul’dan Mardin’e göçtüğümde tanıştım. 20 yaşında rehberlikten kazandığı parayla Şirince’de harabe bir ev alıp yerel ustalarla onarması, Sevan Nişanyan ile zamanla 20 dönüm araziye yayılarak Nişanyan Evlerini oluşturma hikayelerine hayran kalmıştım.
Müjde’ye olan hayranlığımın bir diğer nedeni de birden fazla işle uğraşması ve hepsinin altından başarıyla kalkması. Kendisi profesyonel rehberlik, seyahat kitabı yazarlığı, otelcilik, aşçılık ve şimdilerde “butik müteahhitlik” yapıyor. 33 yıldır kendi evinden başlayarak onlarca evi inşa etti. Halen yıllar içerisinde kazandığı tecrübelerini başkalarıyla paylaşarak şehirliler için taş evler tasarlıyor.
Evin terasından Mezopotamya ovasını derinlemesine izleyebiliyor, havalar açıksa Suriye sınırını dahi görebiliyorsunuz. Mardinliler yazın sıcağında damlarda yattığından Müjde de bu geleneğe uymaya başlamış. Fotoğraf: Emel Ernalbant
Tecrübelerini Mardin’deki taş evine adım atar atmaz hissediyorsunuz. Giriş holünün duvarında, cam altı resim geleneğinin son sanatkarlarından Hamit Usta’nın çimen yeşili Şahmeran’ı sizi karşılıyor. Müjde ev harabe bir haldeyken karşısına çıkan yılan için “Ustanın sanatını ölümsüzleştirmek, aynı zamanda da ‘in midir, cin midir’ bilemediğimiz ev yılanımıza bir selam olsun istedim” diyor.
Mardin’de yazın 45, kışın eksi 10 derecede seyreden iklim şartları her şeye yansımış. Ağaç hiç yok, bölgeye neredeyse çöl koşulları hakim. Sınırlı su kaynaklarından dolayı bahar aylarında kısa süreli yemyeşil bir Mezopotamya ovası, ardından ince toz bulutlarının yükseldiği sarı renkli bir doğa ve aynı renkte mimari yapıtlar.
Fotoğraf: Emel Ernalbant
Dağın yamacına, neredeyse 1000 metre yüksekliğe yüzlerce yılda oya gibi işlenerek inşa edilmiş evler, camiler, kiliseler, hanlar, hamamlar... Halen sokakta, bir sohbet ortamında Anadolu ve yakın doğunun halklarına, dini cemaatlerine rastlamak ve sohbet etmek müthiş zenginlik. Yerel ahalinin konuştuğu diller Türkçe, Kürtçe, Süryanice ve Arapça.
İpek Yolu üzerinde kurulan Mardin, bütün bu halklara ev sahipliği yaptığı gibi, savaşlara ve kıyımlara da çokça tanıklık etmiş. Bu nedenledir ki evler kale gibi. Ev sahibinin zenginliğine göre 7 metreye kadar çıkan tavan yüksekliği enfes taş nakışlarla bezenirmiş. Bir avlunun etrafında aynı aileden bazen on hane otururmuş.
Fotoğraf: Emel Ernalbant
33 yıl profesyonel rehberlik yapan Müjde’nin yolu Mardin’e ilk kez 1980’lerde düşmüş ve şehir onda zamanla tutkuya dönüşmüş. Neden buralardan böylesine büyülendiğini anlamaya çalışıyor, Mardin özlemi bastırdıkça çoluk çocuk her fırsatta buralara geliyorlarmış. Çoğunlukla Deyrulzafaran Manastırı’nda konuk olmuş. Geceleri manastır avlusunda yıldızları izlerken minnacık bir taş evin hayallerini kurmuş
hep. Yüksek tavanlı, duvarlarında taş nakışları olsun, damından Mezopotamya ovasını izleyebilsin istemiş. İki sene süren aramalar sonunda şimdi komşusu olan Yusuf Bey hayallerindeki evi bulmuş Müjde’ye. Hatta içindeki 200 yıllık ceviz kapılara öylesine hayran kalmış ve kararını o kadar hızlı vermiş ki, eve ulaşan araç yolunun olmadığını sonradan fark etmiş.
Evin girişinde sizi duvara işlenerek ölümsüzleştirilmeye çalışılan şahmeran motifi karşılıyor. Bu şablonu Mardin'in meşhur cam altı işçiliğinde de sık sık görebiliyorsunuz Fotoğraf: Emel Ernalbant
Evin tadilatı yıllarca sürmüş. “Başından itibaren acele etmek istemedim. Zamanında bu evlerin inşaatı yılları almış, renovasyonda da aynı sabır ve sükuneti korumalı, aceleci davranmamalı diye düşündüm’’ diyor. Bu süreçte yaşadığı özel bir anı ise hiç unutmuyor: “Evin yıkık dökük duvarları arasında dolaşırken, çimen yeşili ipince bir yılan kıvrıla kıvrıla bana doğru geldi, sonra geriye doğru kaçtı ve duvarda minnacık bir deliğin içine süzülerek kayboldu. Mardin’in akrebi ve yılanı meşhur olduğu için bunu uğurlu bir işaret olarak yorumladım.”
Tadilat aşamasında yaptığı en önemli çalışma, evi senelerin ilavelerinden, tabaka tabaka betonlarından, kullanışsız müştemilatlardan kurtarmak olmuş. Sonrasında yöreden edindiği seçilmiş eşyalar ile “masal evi’’ne hayat vermiş.
Taş işçiliğinin gözleri kamaştırdığı ovayı gören manzara odasındaki sofaları Şirince'den gelen marangoz ustası yapmış. Fotoğraf: Emel Ernalbant
Taş işçiliği onun için öyle değerli ki, onu gereksiz hiçbir eşya ile gölgelemek istememiş. Tadilatta kullandıkları taşlar özenle seçilmiş. Çok zahmetli ve pahalı, aynı zamanda çok yavaş işleyen bir süreçte, her bir taş elle, bazen merkep sırtında taşınarak getirilmiş. Mardinli ustalar eski taş, ınkara denen kireç taşı tozu, nahit gibi geleneksel malzemelerle çalışmışlar.
Evin bitim aşamasında da Şirince’den “Vahşi” lakaplı marangoz ustası Levent ve yıllardır beraber çalıştığı Halis Usta gelip evin ahşap işlerini tamamlamışlar.
Taş ev, Mardin’in bir metre genişliğindeki dar sokağında. Müjde, heybetli taş yapıların arasında evinin yolunu ararken hâlâ kayboluyor ve şimdilerde etrafı cibinlik ile örtülmüş tahtında (Mardin’de damlarda yattıkları ahşap ya da metalden yapılmış yatağa taht deniyor) yıldızları izleyerek yüzü doğuda rüyaya dalıyor ve halen masalda olduğunu düşünüyor.
Ne demişler. Ex oriente lux... Işık doğudan yükselir.