Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Uzman önerileriyle müzik ve kitap arşivinizi genişletmeye, yepyeni isimler keşfetmeye, yaşama dair ilham veren tavsiyelere hazır mısınız? Tavsiyelerine kulak verdiğimiz bir diğer isim, müzik yazarı Alper Bahçekapılı.
Fotoğraf: Cüneyt Akeroğlu, Moda editörü: Konca Aykan
Günlerimiz, cevabı olmayan sorularla birlikte akıyor. Bahar ve yaz aylarında gitmeyi planladığımız festivaller, etkinlikler ve konserler birer birer iptal oluyor. Fakat her şeye rağmen bizi hareketlendiren müzikler, günün en beklenmedik anlarında içimizde sesini yükseltiyor, en sevdiğimiz sanatçıların o unutamadığımız konser sahneleri zihnimizde birden yüzeye çıkıp sisleri dağıtıyor, görüşümüzü netleştirip hayat motivasyonumuzu artırıyor.
Vogue Türkiye moda koordinatörü Merve Bayram, işte bu iyi hissetme halini sürdürecek serotonin artıran öneriler için işi bilenlere başvurdu. Bu yazı dizisinde, kültür-sanat ve eğlence sektörlerine yön verenlerin evde neler dinlediklerini, neler izleyip okuduklarını ve bu süreçte neler hissettiklerini bulacaksınız.
Son birkaç ayda piyasaya çıkan albümlerden sıklıkla dinlediklerim şunlar: Shabaka and the Ancestors / We Are Sent Here by the History; Alexandra Savior / The Archer; Caroline Rose / Superstar; Real Estate / The Main Thing; Tame Impala / The Slow Rush; Caribou / Suddenly; Tennis / Swimmer; The Big Moon / Walking Like We Do; Baxter Dury / The Night Chancers; Frances Quinlan / Likewise.
Radyo programları ve podcast’lerde ise NPR’dan Hidden Brain, Fresh Air, All Songs Considered, The Guardian’dan Science Weekly ve Today In Focus, The Economist’ten The Intelligence şu sıralar favorilerim arasında.
MIT’nin online bir film dersi var; Instagram’da story izlemekten geriye kalan vaktimde bu dersi takip ediyorum bir süredir. Derslerin de etkisiyle bugünlerde Alfred Hitchcock filmlerini büyük bir keyifle yeniden izliyorum. Bundan bağımsız olarak Curb Your Enthusiasm’ın yeni sezonunu çok beğendim. Seinfeld’i de muhtemelen onuncu kez yeniden izlemeye başladım. Son sezona geldiğimde bu karantinanın da sona ereceğini ümit ediyorum. Last Week Tonight with John Oliver da düzenli izlediğim ve çok saygı duyduğum yapımlar arasında.
Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde; Naomi Klein, The Shock Doctrine: The Rise of Disaster Capitalism; Matthew Walker, Why We Sleep; Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu ve James Baldwin, Sokağın Dili Olsa bu günlerde okuduğum kitaplar. Hayatımda beni etkilemiş birkaç kitaptan bahsetmem gerekirse; Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur; Yusuf Atılgan, Aylak Adam; Dostoyevski, Suç ve Ceza; Sevgi Soysal, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti; Ferit Edgü, Hakkari’de Bir Mevsim; İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası; Henri Beyle Stendhal, Kırmızı ve Siyah; Jack London, Martin Eden; Albert Camus, Yabancı; Hermann Hesse, Demian; J.D. Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar ve Orhan Pamuk’un tüm romanlarını sayabilirim.
PJ Harvey
Son yıllarla sınırlandırmak istemem. Özellikle İstanbul’da inanılmaz güzel konserler izledik. İçlerinden bir tanesini seçmek oldukça zor. Bir kısmı artık konser mekanı olarak hayatımızda olmayan Parkorman, Hezarfen Havalimanı, Kuruçeşme Arena, KüçükÇiftlik Park, Kilyos sahilleri, Aya İrini, Harbiye Açıkhava ve elbette Babylon, İstanbul’da konser izlemeyi en sevdiğim mekanlar(dı). Buralardaki her konserin farklı bir değeri var. İlk aklıma gelenler arasında PJ Harvey ve Paul Weller’ın Harbiye Açıkhava; Morrissey’in Parkorman; Rufus Wainwright’ın Aya İrini; Sonic Youth’un Maslak Venue; Daft Punk’ın Kuruçeşme; Placebo, Muse ve Massive Attack’ın ilk Türkiye konserlerini sayabilirim.
Yemeğe düşkün ve yemek için seyahat eden bir insanım. Fakat bu ilgime rağmen kendi mutfağıma yolum pek düşmezdi. Tüm bu süreçte ben de vaktimin önemli bir kısmını mutfakta geçirmeye başladım. Yediğim, yeme fırsatı bulduğum her şeyin değerini daha da iyi kavramaya başladım. Hazırladığım ve soframa koyduğum şeylere daha büyük saygıyla yaklaşıyorum. Özel bir tarif verebilecek düzeyde olduğumu zannetmiyorum fakat sebze ağırlıklı bir beslenme anlayışına döndüğümü söyleyebilirim.
Biz insanların ve yaşadığımız toplumun ne kadar kırılgan olabileceğini, sahip olduğumuzu düşündüğümüz ve her zaman sahip olabileceğimizi varsaydığımız bazı özgürlüklerin, rahatlıkların ne kadar kolay yitirilebileceğini bir kez daha anladığım bir dönem oldu. Dünyanın dört bir tarafındaki farklı topluluklardaki yetki sahiplerinin aynı salgının sağlık ve ekonomik boyutlarına ne kadar farklı yaklaştıklarını, kimilerinde eşitlikçi ve bilime dayalı anlayışlar gözetilirken, kimilerinde -böyle bir krizde dahi- tam aksi yöne gidilebildiği de görmüş olduk. Güç olsa da umuyorum ki, hepimizin hayatını farklı seviyelerde sekteye uğratan, kimilerininkini trajediye sürükleyen bu hadise, toplumsal anlamda daha kapsayıcı yeni anlayışların hayata geçebilmesi için de fırsat olur. Bunların yanı sıra hayatımıza gelen bu mecburi yavaşlıkla birlikte iletişim, ilişki, çalışma, öğrenme biçimlerinin değişmesi, neyi neden yaptığımıza, neye neden ihtiyacımız olduğuna dair bir sorgulama yapmamızı da sağlıyor. Tüm bu süreç, öğrettikleriyle birlikte geride kaldığında, umarım hayatımızdaki fazlalıklar da geride kalır ve bizlere sadece gerçekten değer verdiğimiz şeyler kalır.