Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Keyfin en saf, tembelliğin en tatlı halini Amalfi kıyılarında yeniden keşfedin.
Positano Amalfi kıyısındaki en tanınmış kasaba. Körfezin üst kısımlarında bulunan sıra sıra dizilmiş birbirlerine merdiven basamakları ve küçük sokaklarla bağlanmış evler, oteller, barlar ve restoranlar. Fotoğraf: ALASTAIR HENDY
Deniz havasının etkisiyle cepheleri solgun görünen binalar, gerçeküstü bir mavinin hakim olduğu körfez, restoranların yanında bulunan, içlerinde birbirinden özel meyvelerinin olduğu dondurmacılar, retro görünüme sahip küçük girinti çıkıntılarıyla Amalfi sahili ziyaretçilerin üzerinde, Fellini fimlerine özgü rüya gibi bir sahne etkisi bırakıyor. Bölgenin 50’li ve 60’lı yıllardaki hali günümüze kadar korunmuş: Fiat 500 model arabalar sokaklarda dolaşıyor, küçük balıkçı kayıkları günlük av faaliyetlerini sergilemeye devam ediyor, gün batımına doğru insanlar bellini’lerini yudumluyor.
Bir evin eskimiş merdiven basamakları ve hol bağlantısı.
İnsan buraya bir kez gelince, tekrar tekrar gelmek istiyor. Eşsiz körfez şeridi eskimiş ve turistik yapısıyla insanları kendine hayran bırakmasının yanında yerel lezzetleriyle cazibesini artırıyor. Greta Garbo’dan Clark Gable ve Humphrey Bogart’a kadar Hollywood’un seçkin oyuncuları, bir zamanlar bu körfezin eşsiz mavilikteki denizinin keyfini sürmüş. Fotoğraf: ALASTAIR HENDY
Wagner ve Grieg gibi besteciler, D. H. Lawrence ve Tennessee Williams gibi yazarlar Amalfi’nin kıvrımlı yollarında seyahat etmiş, Gore Vidal bir zamanlar Ravello’da yaşamış; Brigitte Bardot ve Jackie Kennedy Onassis, daha sonraları Tom Cruise, Brad Pitt ve Naomi Campbell bu coğrafyaya âşık olmuş. Montepertuso’ya kadar olan tüm yolu katettiğinizde, eskiden Rudolf Nureyev’in yaşadığı Galli adalarını, Marina Grande limanı ile küçük Procida adası arasında balıkçı teknelerinin bir o yana bir bu yana gidişlerini ve deniz kestaneli spaghetti’lerinin keyfini çıkaran ada sakinlerini görebiliyorsunuz. Daha da önemlisi, Campania bölgesi bizlere İtalya’nın en hatırı sayılır ürünü olan mozzarella di bufala’yı sunuyor. Krema bakımından yoğun, yumuşak, taptaze ve ağız sulandıran, manda sütünden yapılmış mozzarella peyniri. En sevilen klasik İtalyan salatası Insalata caprese, domates, fesleğen ve tabii ki mozzarella’sız olmaz.
Sıcağın altındaki kaktüsler. Fotoğraf: ALASTAIR HENDY
Sophia Loren bir keresinde kıvrımlı vücut hatlarıyla ilgili olarak “Burada gördüğünüz her şeyi spaghetti’ye borçluyum“ demiş. Pizzasız ve spaghetti’siz bir yaşam nasıl olurdu bir düşünsenize? İkisinin de doğum yeri bu topraklar. İnsan burada kendini lezzetin köklerine inmiş gibi hissediyor.
Çok da uzun olmayan bir zaman önce kıta mutfağı “a la française“ ile eşanlamlıydı. Fakat 70’li yıllarda özenle hazırlanmış leziz sosların parıldayan enerjisi de tıpkı glam rock gibi etkisini yitirdi ve insanlar yüzlerini İtalya’nın leziz, taze ve kısa sürede hazırlanan yemeklerine döndü. Eskiden bruschetta ve tagliatelle’nin farkı bile tam olarak bilinmiyordu, lazanya ve Sophia Loren eşit derecede egzotik bulunuyordu. Dünyanın geri kalanı makarna ve pizzayı kendi damak zevkine göre şekillendirse de otantik İtalyan yemeklerini sadece İtalyanlar yapabiliyor ve bizlere bu konuda bol şans diliyorlar. Fakat işin kaynağına inebilmemiz için yolculuğumuza devam etmemiz gerekiyor.
Napoli'de bir manav. Fotoğraf: ALASTAIR HENDY
Bu “Cucina povera“ (fakir mutfağı) ülkesinde domates bir çeşit din anlamına geliyor. 16’ncı yüzyılda İspanyolların bu verimli topraklarla tanıştırdığı domatesler. Domates birçok yemeğin vazgeçilmezi. Spaghetti alla puttanesca siyah zeytin ile çeşnilendirilmiş domates sosu, gebre otu ve biraz da ançuez ile zenginleştiriliyor. Güney kısımlarında et fazla yenmiyor, yenildiği zaman da yanından domates eksik edilmiyor. Bir saatlik pişme süresiyle Napoli’ye özgü bir keyif yemeği olan domatesli sığır eti sosuyla zenginleştirilmiş makarna türü Macaroni al ragu bunun en güzel örneklerinden biri. Ischia adasında tavşan eti, biberiye, sarımsak ve şarapla hafif ateşte pişirilip, ufak bir domates türü olan pomodorini ile zenginleştiriliyor.
Volkanın yakınlarında bulunan güneşte kızarmış domatesler. Fotoğraf: ALASTAIR HENDY
Bir tarafta denizin parıldayan derin mavisi ve son durağa ulaşıp balık yeme umudu. Diğer tarafta da kaya ve bitkilerle örülü geçilmez bir duvar. Kocaman gri agavlar, ahtapot gibi uzanan kollarıyla, meyveleri güneşten kızarmış frenk üzümleriyle karışıp kayaları sarmalıyor.
Napoli körfezinde bulunan bu ada bir günlük gezintiye değer güzellikte, sadece tavşanları için değil, aynı zamanda 1950’li yıllarda İngiliz besteci William Walton ve güzeller güzeli Arjantinli eşi Susana tarafından kurulan, serin ve astropikal bir bahçe olan Giardini La Mortella’yı ziyaret etmek için de oldukça ideal.
“Carne e pesce alla griglia” yani ızgarada pişirilmiş et ve balık anlamına gelen bu slogan Amalfi kasabasındaki “Risto” isimli lokalin sloganı. Küçük, eski ama mükemmel olan, kenarlarında kurumaya bırakılmış çamaşırların asılı olduğu balkonlarla çevrili ve hayata tutunmaya çalışan yorgun saksı bitkileri ile donanmış bu mekanda özgün ev yemeği servis ediliyor. Dövülmüş fesleğen ve sarımsak ile zenginleştirilmiş, zeytinyağı eklenmiş ve ızgarada kızarmış bruschetta, mesela. Kabak dilimleri, roka ve parmesan ile hazırlanan bir salata zeytinyağı ve sirkeyle buluşmayı bekliyor. Hemen ardından kızarmış iri kalamarlar servis ediliyor. Ya da tercihinize göre, Polpo alla Luciana isimli, limon suyu ve zeytinyağı ile renklendirilmiş, roka ve patates dilimleri yatağında sunulan dilimlenmiş pembe ahtapot bacakları.
Ançüez, sardalya, her türden balık, kerevit, kalamar, midye– denizden çıkıp rüyaları gerçekleştiren ürünler. Fotoğraf: ALASTAIR HENDY
Amalfi kıyılarında yapılan balık avı deniz ürünleriyle inşa edilmiş bir rüyanın ana kaynağı, ançüez, sardalya, çipura, ton balığı, ıstakoz, mürekkep balığı ve midye. Panelenen veya tavada kızartılanlar dışındaki her şey kendine makarna veya risotto’da yer bulabiliyor ya da hepsi ızgarada pişiriliyor. Basit ve tamamıyla denize ait.
Deniz ürünlerini sevenler bir araba alıp Napoli’nin kıvrımlı sahil yollarından çıkarak güneye doğru gitmeliler. Yolculuk adeta yükseklerden aşağı uzanan dar sokaklar arasında uçurumdan aşağı giden bir roller coaster’a binmek gibi. Bu yolculuk Amalfi macerasının bir parçası.
Amalfi kıyısının tipik görüntüsü – parıltılı denize doğrudan inen dar ve derin körfez. Fotoğraf: ALASTAIR HENDY
Bir tarafta denizin parıldayan derin mavisi ve son durağa ulaşıp balık yeme umudu. Diğer tarafta da kaya ve bitkilerle örülü geçilmez bir duvar. Kocaman gri agavlar, ahtapot gibi uzanan kollarıyla, meyveleri güneşten kızarmış frenk üzümleriyle karışıp kayaları sarmalıyor. Sütleğengiller tepelerin üzerinde yükseliyor ve kayaların üzerindeki çatlaklara doğru dolanıyor.
Taş merdivenler üzerinde bulunan limon bahçeleri adeta cennete doğru uzanıyor. Kaparilerden, zeytin ağaçlarından ve zarif Akdeniz çamlarından oluşan bir örtü kayalıkların üzerini kaplıyor, dar ve küçük sokaklar üzerinde adeta rüzgarda asılı duran çamaşırlar gibi bir o tarafa bir bu tarafa savruluyor. Körfez civarındaki parklarda çiftçiler üç tekerlekli araçları olan piaggio’larıyla ürünlerini satıyor: Kırmızı biberler, salkımlı domatesler, taze harman edilmiş enginar demetleri ve iri cedro limonları. Genelde ekşi sos yapımında kullanılan bu limonun kabukları şekerlendirilerek “Acqua di Cedro” isimli grappa likörü yapımında kullanılıyor. Bu likör limoncello ile benzerlik gösteriyor ama daha kristalize ve kompleks bir yapıya sahip.
Domates sosu ve bitkilerle çeşnilendirilmiş Frutti di mare. Fotoğraf: ALASTAIR HENDY
Seyahat tutkunları, mimarlar, tasarımcılar, zanaatkarlar, şairler, ressamlar ve gazeteciler buraya izlerini bırakmışlar. Sanatçı, yazar, mimar Gio Ponti bütün yaratıcı yetenekleri bir araya getirdiği Parco dei Principi oteli ile 1962 yılında Napoli körfezine imzasını atmış. Sadece bu otel için bile insan bir kereliğine Sorrento’ya gidip otelin terasında bir bardak prosecco’nun keyfini çıkarmalı.
Burası modern mimari ve sanat tutkunlarının en güzel rüyalarının gerçeğe dönüştüğü bir yer. Ponti kariyeri boyunca geleneksel sınırları hiçe saymış ve sanatın farklı dalları arasındaki ilişkiyi araştırmış. Grafik tasarımdan seramik ve çiniye, aynı zamanda mobilya tasarımına kadar tüm mimari fikirlerini sanatına yansıtmış.
Kumsaldaki agav ağacının çiçekleri. Fotoğraf: ALASTAIR HENDY
Tasarım dâhisinin bu çalışmaları 20’nci yüzyılın ortalarındaki modernizm akımıyla en yüksek seviyesine ulaşmış. Ve diğer İtalyanlar gibi o da bütün birikimini esprili ve neşeli bir anlatımla, yaşama arzusuyla sunmuş.
Kendine özel plajında günlük odun ateşinde pişmiş pizza servisi yapan bu inziva durağı gerçek bir İtalyan aile oteli. Bir çok müdavimi 45 yıldır Parco dei Principi otelini tercih ediyor. Zira burası bütün körfezi gören muhteşem cevher.
Daha güneyde taş merdivenlerle dolu kartpostalvari güzellikteki Positano bulunuyor. Derin bir boğaz tarafından iki tepeye ayrılmış. Her adımda, yaşam alanları, yollar, merdivenler, gölgeli kameriyeler ve rengarenk saksı bitkileri var. Hediyelik eşya dükkanları, park yerleri ve güzel deniz manzarasıyla inişli çıkışlı devam eden sokak adeta bir kurtuluş yolu gibi.
Denizin sesi sokaklardan oluşan labirentin arasında yankılanıyor ve Bizans dönemine ait Chiesa di Santa Maria Assunta’nın seramik duvarlarından yansıyıp tekrar geri dönüyor. Öğleden sonra kilise çanları çalıyor ve eski zamanlarda burada yaşayanların sokakları doldurduğu o saatin geldiğini anlayabiliyorsunuz. Şimdi verilebilecek en iyi tavsiyeye uymak için (en doğru) zaman. Hiçbir şey yapmamak için (en doğru) zaman.