Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Muhteşem bir düğün yapmak veya rüya gibi bir gelinlik giymek için iki kişi olmaya gerek yok. En azından kendi kendiyle evlenen kadınlar böyle düşünüyor.
Fotoğraf: Michelle Ferrara
Ünlü modern çağ düşünürü ve drag ikonu Ru Paul’un kendi televizyon programının her bölümünü noktalarken dediği gibi: “Eğer kendini sevmezsen, bir başkasını nasıl sevebilirsin ki?” Bu retorik soruyu bir adım öteye taşıyan sologami eylemi, kimilerine göre kadınların güçlenme hareketinde yeni ve büyük bir adım, kimilerine göreyse salgın şeklinde yayılan bir delilikten ibaret.
İlk bakışta kulağa poligaminin tam zıddı gibi gelse de sologami aslında kişinin kendi kendiyle evlenmesi anlamına geliyor. Sologami seremonisinin hukuki bir bağlayıcılığı yok, ancak tıpkı gerçek bir düğün gibi yüzük, gelinlik ve kutlama elementlerini içerisinde barındırıyor. Bu eylem hem kadınlar hem erkekler için geçerli olsa da, daha çok kadınların benimsediğini eklemek gerek. Sologami 1993 yılında kendi kendiyle evlenen Linda Baker’dan beri hayatımızda, ancak altın çağını ilişkilerin epey karmaşıklaştığı son zamanlarda yaşıyor.
Sologamide diğer romantik ilişkileri tamamen reddetmek gibi bir kaygı yok, yani kendi kendinize duyduğunuz sadakatin sınırları klasik evliliklerden daha farklı çizilmiş. Ancak kendinize yetebilmeyi, bir ilişki içerisinde olsanız da yalnız var olabilmeyi öğrenmelisiniz. En azından kendi kendiyle evlenmek, bunu mümkün kılabilen bir süreç olarak anılıyor.
Sıkı savunucularına göre sologami, kendini sevmekle ilgili. Quirkyalone: A Manifesto for Uncompromising Romantics kitabının yazarı, yaşam koçu Sasha Cagen da böyle düşünüyor. Cagen’a göre kendi kendiyle evlenmek, kadınların bağımsızlıklarını ve benliklerini keşfettikleri bir ritüel. Sologami deneyimini A Dress, A Ring, Promises to Self isimli bir kitaba dönüştüren Sara Sharpe ise kendi kendiyle evlenmenin duygusal olarak fazlasıyla yoğun bir tecrübe olduğu konusunda ısrarcı: “Düğün günümde elbisemi giydim, kendi ellerimle yaptığım çiçek tacımı taktım ve gözyaşlarıyla kendi kendimi her zaman ve koşulda onurlandırmak için bir söz verdim.”
Tabii herkes, Sharpe, Cagen ve diğer sologami fanatikleriyle aynı fikirde değil. The Guardian yazarı Eva Wiseman, İngiltere’de sıkça karşılaştığı solo evlilik partilerinin güzelce eğlenmek için iyi bir fırsat olduğunu düşünse de, yine de bu durumu epey hazin olarak tanımlıyor. Wiseman’ın kelimelerini insaflıca seçtiğini belirtmek gerek, zira sologami törenlerinin bir narsizm gösterisi olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil.
Sologami kişinin kendi kendiyle evlenmesi anlamına geliyor. Sologamide diğer romantik ilişkileri tamamen reddetmek gibi bir kaygı yok, yani kendi kendinize duyduğunuz sadakatin sınırları klasik evliliklerden daha farklı çizilmiş.
Yunan mitolojisine göre baş narsist Narcissus kendi yansımasına aşık olur ve içerisindeki yaşam enerjisini kaybedip ölene kadar bu yansımaya bakar; işte sologaminin pek bir anlam ifade etmediği kitle de kendi kendiyle evlenenlere birer Narcissus reenkarnasyonu olarak bakıyor.
Sologaminin inandırıcılığını -en azından bana göre- azaltan paradoksu tam da burada devreye giriyor: Bekarlığı ve öze duyulan sevgiyi kutlayan kendi kendiyle evlenme eylemi toplumsal normların karşısında durduğunu iddia etse de, evlilik dediğimiz şeyin başlı başına toplumsal ve hukuki bir norm olması işleri karıştırıyor.
Evlenmenin sizi çoğaltmayacağı gibi evlenmemenin de sizi azaltmayacağını düşünüyorsanız, kendinizi sevmek için toplumsal bir ritüelin parodisine neden ihtiyaç duyasınız ki? Tabii madalyonun iki yüzüne bakmak gerekirse, çoğu sologamist bunun bekar kalmayı bir seçenek olarak görmeyen günümüz toplumuna gösterilmiş gururlu bir orta parmak olduğunu düşünüyor.
Konunun en başına dönecek olursak: Ben, benimle evlenir miydim? Aslına bakarsanız, pek sanmıyorum. Tüm bu keşmekeşi çok yakın zamanda yaşamış biri olarak düğüne hazırlık sürecinin en hafif tanımıyla bir kabus olduğunu düşündüğümden ya da sologaminin başlı başına fazla tuhaf bir fikir olmasından mıdır bilmem; mecbur kalmadıkça bir evlilik seremonisi planlayacağıma, bundan mahrum kalırım daha iyi!