Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Gençlik Depremi (Youthquake) akımına dair merak edilenler...
"Ben diyorum ki size
Bir dil bulacağız her şeye varan
Bir şeyleri anlatabilen
Böyle dilsiz, böyle düşmanca, böyle bölük pörçük
Dolaşmayacağız bu dünyada"
- Yaşar Kemal
Dil, kültürün taşıyıcısıdır. Bu nedenle yerinde saymaz; devinir, dönüşür. Dil, insanın biricik arayışının, bir şeyleri anlatabilme çabasının aracıdır. Bir sözcüğün içine bir dünya sığması bundandır. Oxford Sözlüğü her yıl İngiliz dilinin değişimini takip eder ve o yılın önceliğini en iyi yansıtan kelimelerden birini “yılın kelimesi” olarak seçer. 2017 yılının sonunda Oxford Sözlüğü yılın kelimesi olarak “youthquake” (gençlik depremi) sözcüğünü seçti. Youthquake, aslında yeni bir kavram değildi. İlk kez 1965 yılında Diana Vreeland tarafından kullanılan tabir, Bebek Patlaması (Baby Boomer) kuşağının 60’lı yıllarda modada, müzikte, siyasette, yaşamın her alanında tetikledikleri toplumsal normlardaki değişimlere işaret ediyordu. Sözcüğün dile girmesinin ardından üç kuşak geçti ve ne oldu da gençlik depremi 2017’de yeniden hatırlandı? Oxford Sözlüğü yazarları, 2016-2017 yılları arasında youthquake teriminin kullanımının beş kat arttığını söylüyor. Bu artışın sebep olduğu değişimlerin kök nedenlerini anlayabilmek için bir yıl öncesine, 2016’ya gidiyorum ve o yılın sözcüğünü okuyorum: “Post-truth”, yani “gerçek ötesi”. Doğruların, gerçeklerin, olguların önemini yitirdiği bir dönemde hayatımıza yeniden giren youthquake kavramı insanlara yeni bir dönemin başladığını anlatması sebebiyle bana umut veriyor.
Fotoğraf: Emmie America
Ben bir araştırmacıyım. Veriyi anlamlı eylem planlarıyla buluşturmak için kullanırım. Son yıllarda araştırmalarımızda gençlerin yaşama dair beklentilerini ve kaygılarını incelediğimizde karşımıza önemli bir kavram grubu çıkıyor: Çeşitlilik, Hakkaniyet ve Kapsayıcılık. Türkiye lideri olduğum Universum’un dünyanın en büyük 12 ekonomisinde insan yönetimi liderleriyle yaptığı Employer Branding Now 2021 (Şimdi İşveren Markası 2021) araştırma sonuçlarına göre organizasyonlar, adaylar ve çalışanlarıyla iletişim kurarken en öncelikli yatırımı yüzde 53 oranında çeşitlilik ve kapsayıcılığa yapıyor. Dünyanın En Çekici İşverenleri araştırmamızda ise bu işverenlerin yüzde 98’inin çeşitlilik ve kapsayıcılığın işe alım politikasında yüzde 98 oranında çok önemli olduğunu belirtmeleri heyecan verici. Geçtiğimiz yıllarda reaktif, statükoyu koruyan ve kapsayıcı kararlarda dezavantajlı grupların söz sahibi olmadığı organizasyonların, proaktif ve eşitsizliği gidermeye çalışmak için seçenekler arayan organizasyonlara dönüşümüne şahit olduk. Ancak bugün, mevcut kararların ve faydaların hakkaniyeti üzerine aktif çalışan ve bu alanda komisyonlara sahip olan hakkaniyetli organizasyonlardan da söz etmeye başlıyoruz.
2021 yılında 100 bine yakın öğrenci ve profesyonel ile tamamladığımız Türkiye’nin En Çekici İşverenleri araştırmamızda hakkaniyete dair birçok içgörü edindik. Bunlardan belki de en önemlisi, Türkiye’de gençlerin büyük bir çoğunluğunun iş yaşamında liyakatin olmadığına dair inançları. Ne yazık ki, 71 bin 584 üniversite öğrencisinin yüzde 51’inin iş yaşamında liyakat olmadığını, yüzde 23’ünün ise bu konuda emin olamadığını duymamız, hakkaniyete bakışın endişe verici olduğunu ortaya koydu. Liyakatin olmadığına dair görüş genç profesyonellerde yüzde 60’a, deneyimli profesyonellerde yüzde 62’ye ulaştı. Liyakatin, yani işin ehil, uzman veya layık olan kişi tarafından yapılmasının hakkaniyete dair en önemli ölçütlerden biri olduğuna inanırım. Demografik karakteristiğinden bağımsız, insanların performanslarıyla bir pozisyonu elde edebilmeleri ancak bu konuda sorumlu organizasyonlarda mümkün.
Gittikçe çeşitlenen iş ikliminde Çeşitlilik, Hakkaniyet ve Kapsayıcılık (Diversity, Equity, and Inclusion – kısaca DEI) temaları, iş dünyasının gündeminde yönetim kurulu düzeyinde ilgi gösterilen bir konu olarak yer almaya başladı. Bugün birçok organizasyon, DEI çalışmalarının tüm paydaşları nezdinde anlamlı etkiler yaratmaya başladığını ve bir rekabet avantajı sağladığını kavradı. Önde gelen şirketlerde DEI, sadece yukarıdan aşağıya bir girişim değil. Yöneticiler işe alma ve terfi kararlarını verirken çeşitliliği göz önünde bulundururken, ürün geliştiriciler ise yeni ürünleri pazara sunmadan yeterince temsil edilmeyen grupların ihtiyaçlarını anlamaya yöneliyor. İnsan kaynakları ise, anlamlı bir iş iklimi için kucaklayıcı bir dilin vazgeçilmezliğini kabul ediyor.
Öte yandan bugün, kapsayıcılığın sadece “aidiyet duygusu” ile ilgili olmadığı konusunda giderek artan bir kavrayış var. Kapsayıcılık, aidiyetle olduğu kadar birbirinden çok farklı segmentlerdeki insanların kendilerini gerçekleştirme fırsatlarını sunmakla da ilgilidir. Daha geniş bir kapsayıcılık tanımını benimseyen organizasyonlarda, belirli çalışan gruplarının tam potansiyellerine ulaşma fırsatına ne ölçüde sahip olduğu da ölçülebilir.
2022’de organizasyonların çeşitliliğe dair verilere sahip olması büyük bir gereksinim. Ancak veri tek başına değişimi yönlendiremez. Veri konusunda bilgi sahibi liderler, daha çeşitli, eşitlikçi ve kapsayıcı bir iş yerine doğru evrimin bir parçası olmaları için çalışanlara cesaret vermeli, iş dışında da DEI’ın aktif ve tutarlı yönetimini taahhüt etmeliler.
Sadece şirketlerin değil en başta eğitim kurumlarının DEI’yı gündeme almasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Her türlü ayrımcılığa, ötekileştirmeye, kutuplaşmaya ve toplumsal katmanlar arasındaki düşmanlığa son verecek yeni bir dile ihtiyacımız varsa, bunu erken çocukluk çağından başlayarak inşa edebiliriz. Bu sebeple Türkiye’nin tüm temel eğitim kurumlarında çeşitlilik, kapsayıcılık ve hakkaniyet dersleri olmasını hayal ediyorum. Gençlerin çeşitlilik, hakkaniyet ve kapsayıcılığa dair entelektüel açlıklarını, onlarla yaptığım bireysel çalışmalarda, odak gruplarımızda ve diğer büyük örnekleme sahip araştırmalarımızda uzun süredir gözlemliyordum. Tabu olarak algılanabilecek konuları ciddi bir merakla ele alabiliyor ve bu alana yönelik farkındalıklarını geliştirmek istiyorlardı. Bu ihtiyacı gidermeye yönelik bir adım olarak 2021 yılında Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdik ve ilk kez bir üniversitede (Mef Üniversitesi) “Çeşitlilik, Kapsayıcılık ve Hakkaniyet” dersi lisans seviyesinde programa girdi.
Üniversite öğrencileriyle hakkaniyetin eşitlikten farkı, zihnimizdeki önyargı ve yanlılıklar, bilinçli veya bilinçsiz davranışlarımızdaki ayrımcılıklar, ötekileştirmelerimiz üzerine kafa yormak paha biçilemez. Ders boyunca yaş ayrımcılığı, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, sağlamcılık, etnik ayrımcılık, meritokrasi, politik veya dini görüşe yönelik ayrımcılıklar üzerine konuşuyoruz. Gençlerin açık sözlülükle bu konularda paylaşım yapmalarını ve eleştiri getirebilmelerini çok önemsiyorum. Dilerim her şeye varan bir dil bulabilmemizi kolaylaştırmak için ülkenin dört bir yanında ilköğretim çağındaki çocuklarla da kapsayıcılık çalışmaları yapılabilir.
Deprem sözcüğünün toplumsal belleğimizde acılı bir karşılığı var. İçinde bulunduğumuz çağa “gençlik depremi” demeyi seçmek istemeyenler için, deprem yerine “yaratıcı yıkım” demeyi önerebilirim. Gençlik, alışageldiğimiz ve güvenli sandığımız zeminleri sarsıyor; tabuları yıkıyor. Köhnemiş düşünce yapılarının yerine insana daha yakışır olanı yerleştireceklerine inanıyorum.