Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Ona göre herkes ancak herkes kadar beklenir. Çünkü o herkesin eşit olduğuna inanıyor. Ama sizin için durum farklı olabilir. Hakan Kurtaş’ı tanımaya başlarsanız tercihinizi onu beklemekten yana kullanabilirsiniz. Onunla biraz daha zaman geçirip onu daha çok anlamak için. Sizi de fazla bekletmek olmaz, buyrunuz.
Hakan Kurtaş’ın bu fotoğrafların içinde olduğu eylemi beklemek olarak adlandırırsak hata ederiz, o sadece hayatın akmasına ve hayat akarken gerekli olan zamana izin veriyor. Çünkü ona göre her şeyin bir süreci var. Bir de beklemektense onun daha çok önemsediği hayatta uğruna beklenilecek değerleri savunmak. Hakan ekliyor: “Hayat bize bunu öğretmek için elinden geleni yapıyor. Bir kemiğin kırıldığında onun iyileşmesi zaman istiyor, doğadaki her şeyin döngüsü belli bir zaman alıyor, hayallerin gerçekleşmesi de zamanla oluyor ve o hayaller gerçekleşirken o geçen zamanın içinde olmak insanı mutlu ediyor. Hayallerinin gerçekleşmesini beklemek beklemenin en güzel formlarından biri olabilir çünkü bu hayaller aracılığıyla kendi hayatımızı güzelleştirmeye çalışıyoruz. Hayallerimizle olan bu ilişkimiz bana fantastik geliyor. Yaşadığımız birçok şey zaten gerçekçi, bir hayali, dünyanın bir ucuna yapılacak bir seyahati, âşık olduğum bir metni bir sahnede oynama hayalini beklemek, bunların hepsi uğruna beklemesi güzel olan şeyler.”
O, trafiği, yüksek binaların ancak uzun süre bekledikten sonra gelen asansörlerini, Youtube reklamlarını ve insanları bekletmeyi ise pek sevmiyor. Bir insanı beklemek ve bekletmekten konuşurken eskiden birisi beni beklettiğinde sinirlendiğim anları hatırlıyorum. Şimdi bakıyorum da ben artık hayatta kimseyi beklemiyorum, birisi beni beklettiğinde özel bir durum yoksa hemen kalkıp gitmiyorum ama artık o bekletildiğim sırada her zaman yapacak bir şeyim var. Yanımdaki defterde, e-posta kutumda, düşüncelerimde. Hatta o anlar hayatın bana bir hediyesi gibi oluyor, hayattan bana ekstra bir zaman, bir bonus. Hakan ile beklemek ve bekletilmenin ne kadar saygı meselesi olduğunu da konuşuyoruz. Ben bu durumun ne kadar saygı meselesi olup olmadığını da sorguluyorum, zira karşındaki insan sana saygı duymadığı için bekletmiyor çoğu zaman, olacak trafiğe rağmen erken çıkmış olsa da bazen bir kaza, belki kendisinin dakik bir insan olamaması. Hakan yine de ne olursa olsun bu bekleme anlarının karşındaki insanın gündelik hayat düzenini etkilememesi gerektiğine inanıyor.
Fotoğraf: Memet Erol
O beklediğimiz anın nasıl bir an olduğunun önemini yineliyor, bu bir insanın boş vermişlikle aslında evden daha erken çıkabilecekken evden daha geç çıktığı için bizim onu beklememizden farklı bir durum: “Bir şeyin verdiği acının geçmesini beklemekten sıkılmam, bu onun doğal sürecidir.” Konu hayatta bile isteye beklediğimiz insanlara geliyor. Ona bir insanın diğer bir insandan daha çok beklemeye değer olup olmadığını soruyorum. Cevabı hazır: “Bu sıfatı kendimiz koyuyoruz, bazen de başkalarının fikrinden onlara bir değer biçiyoruz. Aslında böyle bir şey yok, herkes o anlamda eşit ve değerli. Hayatta kimi ne için beklediğini bilmek de önemli diğer yandan. Birisini beklemeye başlama fikri üzerine ayrıca konuşulması gereken bir konu”.
Bu beklemek konusu nereden çıktı diyebilirsiniz, konuya açıklık getirelim. Ben çoktan gidersiniz sanmıştım, Hakan’ın yakın zamanda gösterime girmiş tek kişilik performansının adı. Will Eno tarafından yazılan, Thom Pain isimli 30’larındaki bir adamın yaşadıklarını anlatan oyunun yönetmenliğini İbrahim Çiçek, yapımcılığını ise IdPro üsteleniyor. Hakan oyunu şöyle özetliyor: “Oyun korkularımızı paramparça etmeye çalışıyor; aklınıza gelebilecek bütün korkuları; sevme korkusu, sevilmeme korkusu...” Hiç gecikmeden ona bir insanın korkularını nasıl yok edebileceğini soruyorum. “Kabul ederek... Zihnimize kazılı anlarda bazı şeyleri kabul ederek onların üstesinden gelebiliriz, onları ancak o şekilde yönetebiliriz. Korkunun tamamen yok olacağını düşünmüyorum.”
Hakan hayata güveniyor ve hayata karşı cesur olmak gerektiğine inanıyor. Onun cesaret tanımı bağlamdan bağımsız olarak büyük hareketler yapmakla alakalı değil. O cesaret kavramın kişiye özel olduğuna inananlardan. “Hayatta yapmaya çekindiğin bir şey vardır, kendinde onu aşarak, o içinde olduğun halden çıkmayı başararak o eylemi yaparsın, bu cesarettir.” Yanlış bilgi vermeyelim Hakan adrenalini seviyor ve de cesaretin sınırlarını hep merak ediyor. Yazımızın başındaki kemiğin kırılması örneği onun hayatta içinde olduğu aktiviteler sonrasında vücudunun birçok bölgesinde yaşadığı kırıklara referans veriyor. Adrenalin, hareket ve onun deyimiyle biraz da serseri olmak onun lugatında var. Ama serseri kelimesinin pozitif anlamıyla. Kendisi bu ayın Mr. Vogue’u, nam-ı diğer Vogue beyefendisi olduğundan ona beyefendilik tanımını sorduğumda da cevabı bu yönde oluyor: “Hem incelikli hem de biraz isyankar birisi benim beyefendi tanımım. Nazik bir serseri tavrını seviyorum, hem isyankar hem de incelikli bir şekilde bir eylemde bulunmayı gerçek buluyorum. Her yerde iyi gözükmeye çalışmak değil de kendinden incelikli bir halde serseri bir ruh bana gerçek geliyor. Benim beyefendilik tanımım temiz, düzenli, titiz ve mesafeli olmaktan ibaret değil, yeni nesil beyefendiliğin içinde biraz şeytan tüyü ve ironik bir yan da var. Biraz şahsına münhasırlıktan kimseye zarar gelmez”.
Fotoğraf: Memet Erol
O herkese karşı beyefendi bir tavır içinde, hem insanlara hem de hayvanlara. Biz konuşurken kedisi Zoe kucağına geliyor. “Hayvanları çok severim, kedi insanı, köpek insanı durumu benim için geçerli değil, hepsini seviyorum. Temas kurarak sevmenin önemli olduğuna inanıyorum. Onlardan bir parçaymış gibi hissediyorsun. Bodrum’daki köpeğimizle vakit geçirip onunla temas kurunca sürüden birisiymiş gibi olma hissi hoşuma gidiyor. Ama bütün hayvanlara karşı böyleyim. Hayvanların hepsi bana ilham kaynağı oluyor.”
Hakan oyunculuğun yanında müzik de yapıyor. Önümüzdeki günlerde 6 yeni şarkısının akustik ve rock formatında hem video hem de ses kaydını almaya hazırlanıyor. Bu şarkılar da onun halihazırda Spotify ve Youtube’da olan şarkılarına eklenecekler. O her ne kadar Youtube reklamlarını beklemeyi çok sevmese de... Müzikten bahsetmişken evde yaptığı resimleri es geçmek olmaz. Kendi başına yaptığı akriliklerden bahsedince ondan mutluluğun resmini çizmesini istesek tuvale ne çizeceğini soruyorum. Cevabı doğanın görkemli anlarından seçkiler oluyor. “Okyanustaki dalgalar, ormanlar, yanardağlar ve o lavın akışı, hep doğayla alakalı şeyler...” Hayatın akışına, doğanın kendi zamanının bize getirdiklerine fazlasıyla inanıyor.
Hakan oyunda “Ben çoktan gidersiniz sanmıştım” diyor, ben de ona hayatından çoktan gideceğini sandığı ama buna rağmen gitmemiş birisi olup olmadığını soruyorum. Gülüyor. “Spesifik olarak birisi yok ama uzun cümleler kurduğum bir anda karşımdaki insanın gitmek isteyebileceğini görüyorum. Bu önemli bir konu çünkü artık çok fazla kendi dünyamızda yaşamaktan, sosyal medya beğenilerimizi önemsemekten karşımızdaki insanların ne hissettiğini göremeyebiliyoruz. Bu oyunda insanların gözüne baktığımda o anki değişikliği görebiliyorum. Hayatta sormamız gereken soru belki de daha çok bu: Sen bir şey yaptığında ve/veya söylediğinde karşı taraf ne hissetti, söylediklerini duyduktan sonra nasıl farklı nefes aldığına baktın mı?” Hakan bakıyor. Hem hayatında hem de şu an oynadığı oyunda. Geçen oyunda hiç planda yokken o an gelen hisle bir seyirciye sarıldı. Oyunu izleyen diğer 239 kişiyi güldürdü, onların hislerini paylaştı. Belki de Hakan’ın hayatta en çok beklediği şeylerden biri de budur; bir insan bir histen diğerine geçerkenki süre. Ve Hakan hep orada. Her seferinde fiziksel olarak orada olamasa da kalbinde o aralıkları biriktiriyor. İki hissin arasındaki o süreler ve onun bu anlardan yaptığı birikimler onu uğruna beklenilecek birisi yapıyor.