Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Hayatın sizi ve hiçbir zaman ayrılacağınızı düşünmediğiniz arkadaş grubunuzu farklı yönlere savurduğunu fark ettiğinizde nasıl davranmalısınız? Bu konuda değişime olan direncimizi ve yükselen kaygı seviyemizi azaltmanın yollarını araştırıyoruz.
Yaklaşık üç sene önce üzüntüyle fark ettim ki en yakın arkadaşlarımdan oluşan iki farklı WhatsApp grubunda Türkiye’de yaşayan sadece ben kalmışım. Bu WhatsApp gruplarından biri üniversitedeki en yakın iki kız arkadaşımdan oluşuyor. Biri yüksek lisans için gittiği İtalya’nın adını zor hatırladığım bir kasabasında işe bile girdi; diğeri ise Berlin’de kendisi için seçtiği ikinci kariyerini inşa etmekle meşgul, tabii ki kentin sıradışı tekno kulüplerini keşfetmeyi de ihmal etmeyerek. Diğer gruptaki arkadaşım ise Türkiye’nin en iyi şirketlerinden birindeki işinden istifa ettiğinde biraz şaşırmıştım. Paris’e tamamen farklı bir alanda yüksek lisans yapmaya gittiğinde ve otuz yaşında yeniden stajyer olduğunda bir daha asla eski rutinimize dönmeyeceğimizi kabullendim. Cuma günleri iş çıkışlarında bir şeyler içip haftanın olaylarını değerlendirebileceğim en yakın arkadaşımı da kaybetmiştim.
Yakın çevremden ve onların da yakın çevresinden duyduğum benimkine benzer hikayeler giderek çoğalıyor. Arkadaş grupları, sadece kariyer değişikliği gibi çeşitli nedenlerle yurtdışına taşınanlarla darbe almıyor. Mesela evlenen ya da hâlihazırda evli olup çocuk yapan arkadaşlarınızla aranızda görünmez bir uçurumun belirdiğini, artık hayatın farklı patikalarında farklı meseleleri dert edinerek yol aldığınızı da fark etmiş olabilirsiniz. Programınızı zar zor ayarlayıp herkese uygun olan gün ve saati nihayet denkleştirip buluştuğunuzda, siz geçen cumartesi günkü date’inizi anlatırken konu bir anda en iyi bebek puseti markalarına evrilebilir veyahut en iyi düğün organizasyonu şirketinin hangisi olduğu konusunda hararetli bir tartışma başlayabilir. İşte genç yetişkinlik döneminin müthiş çelişkiler barındıran bir evresi! “Yirmili yaşlarınızın sonu ve otuzlu yaşlarınızın başına kadar arkadaş grubunuzla hemen hemen aynı hızda ilerleme eğiliminde olursunuz” diyor Christina Najjar. @tinx kullanıcı adıyla TikTok’ta 1,5 milyon takipçisine ilişkiler ve zihinsel sağlık konusunda tavsiyeler veren 33 yaşındaki içerik üreticisi, Grazia dergisindeki yazısında ekliyor: “Sonra, yirmi sekizinci yaş gelir.” Arkadaşlığın ayrılık çanlarının çalmaya başladığı o dönem...
Bir daha hiç ayrılmayacağımızı düşündüğümüz arkadaş çevremiz tamamen farklı yönlere savrulduğunda ne olur? Geride bırakılmış olma hissinin verdiği üzüntü, arkadaşlarınızla bir daha asla eski günlerdeki gibi olamayacağınız düşüncesiyle buluştuğunda kaygının o iç kemiren hissiyatıyla tanışabilirsiniz. “Arkadaşlarımızla yaşantımız farklı yönlere gitmeye başladığında yapılan şey, onlarla kendi yaşamımızı kıyaslayarak kendi yaşamımız ile ilgili ümitsizlik geliştirmek ve karamsarlığa düşmektir” diyor Sosyal Psikolog Dr. Rana Ufuk Akın. “Oysa, herkesin yaşamının kendi değişim süreci vardır. Kendi yaşamımıza odaklandığımızda enerjimizi istediğimiz şekilde yaşamımıza yön vermek için kullanabiliriz. Kimsenin kimseyi geçtiği ya da kimsenin geride kaldığı yok aslında, birbirine paralel yaşam çizgilerimiz var. Herkes kendi yolunu yürüyor, herkesin kendi yolunun üstünde taşlar, çukurlar var ama başka yerlerde. Sizin kendi yolunuzda ne yaptığınız, nasıl yol aldığınızdan başka odağınız olmazsa rahat yürürsünüz” diye de ekliyor. “Henüz gerçekleşmemiş olaylarla ilgili yazdığımız felaket senaryoları sonucu oluşan bir duygu durumu” olarak tanımladığı kaygıyı, kişinin kafasında kurguladığı durumları gerçekleşmiş gibi düşünüp yaşadığı korku olarak detaylandırıyor Dr. Akın. “‘Asla evlenemeyeceğim’, ‘Asla terfi alamayacağım’ gibi kişinin kendi kendine üretip, sonra da bunlara inanması sonucu yaşadığı ümitsizlik, çaresizlik gibi duygulardan söz ediyorum” diyor. Tanıdık geldi, değil mi? Kendi yolumuzda yürürken sosyal çevremizden kaynaklanan değişim hissinin anksiyete yaratmasına karşı da “şimdi ve burada” ilkesini kullanmayı öneriyor Dr. Akın. “İleriye dair, henüz yaşanmamış olaylarla ilgili kafamızda kurguladıklarımız gerçeği yansıtmaz. ‘Şimdi ve burada ne oluyor? Ben bu an var olan durum ile ilgili ne yapabilirim?’ sorularını sormak ve geçmişte üstesinden geldiğimiz zorlukları düşünerek ‘Eğer bir sorun çıkarsa onunla da baş edebilirim’ inancını kuvvetlendirerek kaygılarımızı azaltabiliriz. Elbette profesyonel yardım almayı da her zaman bir seçenek olarak hatırlayalım.”
Geride bırakılmış olmanın bir de karşıtına bakalım, yani geride bırakan kişi, giden olmak. İlk ciddi işini elde etmiş, nihayet dişe dokunur paralar kazanmaya başlamış ve genç yetişkinliğin tatlı ekşi bir kokteyl tadındaki günlerini birlikte deneyimlemeye başlamışken tüm düzenini alt üst edip konfor zonunu cesur bir kararla terk etmek suretiyle bir şeylere yeniden başlamak... Paris’te 30 yaşında yeniden stajyer olan arkadaşımı görüntülü konuşma ile pikselli ekranın ardından telkin etme çabalarım geliyor aklıma. Kaygımın tek taraflı olmadığının, giden için de her şeyin toz pembe ilerlemediğinin farkına vardığım o an. Sosyal Psikolog Dr. Rana Ufuk Akın, “tanıdığımız, zorluklarını, çıkabilecek sorunları bildiğimiz; önceden tahmin edebildiğimiz ve dolayısıyla kendimizi güvende ve rahat hissettiğimiz ortam” olarak tanımladığı konfor zonunu terk etmenin de kaygı yaratabileceği konusunda beni destekliyor ve “Konfor zonunu terk etmek, öngöremediğimiz ve karşılaştığımızda nasıl başa çıkabileceğimizi bilmediğimiz zorluklara dair kaygı üretmemize sebep olur” diyor. Bu çeşit bir kaygıyı azaltmanın yolunun da kişinin kendisine güvenmesinden, karşılaşabileceği zorlukların üstesinden gelebileceğine inanmasından geçtiğini söylüyor. “Felaket senaryoları yazmak yerine, geçmişte yaptıklarımızı ve kendi gücümüzü hatırlamakla işe başlayabiliriz.”
Peki ya yeni arkadaşlar edinmek? Değişimi kabullenip kaygıyı stabil seviyeye çektikten sonra sosyal doğamız gereği yeni arkadaşlar edinmek isteyebiliriz. Bu istek her ne kadar kendiliğinden oluşsa da yetişkin yaşamda yeni arkadaş edinmenin neden o kadar da kolay olmadığını merak ediyorum. Dr. Akın, çocukken oluşturulan arkadaşlık ilişkisinin kendiliğinden ve çocukların hesap gütmeyen doğallığı ile kurdukları iletişim sayesinde oluştuğundan bahsediyor. “Yaşımız ilerledikçe bu doğal iletişim belli kalıplara girmeye başlıyor ve bu kalıplar çerçevesinde kendi davranışlarını kontrol eden ve herkesin de onu değerlendirdiğini düşünen kişi doğallığından uzaklaşıyor. Arkadaşlık ilişkisi, doğallık içinde yakınlaşmayı getirirse sağlam olur.” Sanırım bundan dolayı yetişkin yaşta arkadaş edinmeye çalışmanın düşüncesi, kurumsal bir şirketin donuk networking buluşmalarını çağrıştırıyor zihnimde.
Christina Najjar namıdiğer @tinx, Grazia dergisindeki yazısını bitirirken “Hayat değişir, ancak arkadaşlarınızla olan bağınız değişmek zorunda değil” diyor: “İnsanları farklı yaşam evrelerinde olduğu için terk etmemeliyiz. Ortak zemin bulmalı ve yeni gerçekliğimizin yarattığı tuhaflıklarla mücadele etmeliyiz.” Arkadaş grubumda bu tuhaflıklarla mücadelede en büyük yardımcımızın teknoloji olduğunu düşünüyorum. Fashionemergency durumlarında önden müsaitliğimizi kontrol etmeden görüntülü aramaya başvurabiliyor; saat farkı nedeniyle bir taraf partilerken diğer taraf uyuyorsa yeni bir güne bir önceki geceden kalma ses kayıtlarıyla gülerek uyanabiliyoruz. Kaygıyı şükrana kanalize etmek her zaman etkili oluyor.