Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Fotoğraf: Scott Trindle
Küçük yaşlarda görünüşünüz konusunda düşünülmeden yapılan bir yoruma maruz kalmak, insanın aklında yer edebiliyor. Bir arkadaşımın annesinin, üzerimden dökülen ceketim konusunda “zayıf omuzlar” diye şaka yollu yaptığı yorum içime dert olmuş ve sağlam omuzlar gerektiren her şeyden uzak durmama neden olmuştu. Ama bugün bundan kaçınmak zor... 90’ların moda imgesi, klas bir aldırmazlık saçan grunge etkisindeki kambur duruşu onurlandırırken, şimdiki dönemin ve podyumların giysi taşıma tarzında sessiz bir özgüven var. Örneğin üzerinizde Céline tasarımlarıyla kamburu çıkarıp omuzları öne eğmek diye bir şey söz konusu olabilir mi? Ya da Altuzarra’nın birbiriyle uyumlu parçaları ve Christopher Kane’in dümdüz inen kolsuz eksantrik elbiselerini giydiğinizde?
Sezon defilelerinde, bedene oturan parçalar tekrar tekrar karşımıza çıktı. Natacha Ramsay-Levi, Chloé’deki ilk koleksiyonunda bedene oturan dar kesimlerle, Chloe’nin bir önceki dönemine kıyasla daha dar kalıplı ve hatları açığa vuran modeller sundu. Modanın yenilerinden Matthew Adams Dolan’ın gösterdiği, Cher Horowitz stili (Clueless filmi karakteri) mini eteklerle eşleştirilmiş üste oturan denimler, 90’lar modasını bir güncelleme niteliğindeydi. Bunlar için sağlam omuzlar gerektiği kesin. Onları taşıyacak genetik yapıya sahip olmadığımı söyleyerek bu kıyafetlere kolayca omuz silkebilirdim ama ne olursa olsun omuzlar geriye atılmış halde, kamburumuzu çıkarmadan dimdik durmamız gerektiğini biliyoruz. Fazla zor bir şey olmasa gerek, öyle değil mi?..
Yanılsamalarınızın yerle bir olduğunu görmek gibisi yok. “Doğru duruş olarak gördüğümüz tamamen nötr duruş, hiç kimsede yok. Sizin nötr duruşunuz benimkinden farklı olabilir” diye açıklıyor Fluidform Pilates’ten Kirsten King. Bir taraftan da boynum, kalça ve omuzlarımdaki asimetriyi ve bu dengesizlikten dolayı boynumun bir tarafının diğerinden çok az kısa olduğunu kibarca ama kesin bir dille açıklıyor (yazıya dökünce göründüğünden daha kötüymüş izlenimi veriyor). Bu durum bana mahsus değil elbette. İşyerinizdekilere ya da bir restoranın barında arkadaşlarını bekleyenlere göz atın; öne doğru eğilip kamburlarını çıkarmış halde telefonlarına bakan insanlar göreceksiniz. Tech-neck yani “teknoloji boynu” dönemin moda tanımlamalarından biri haline geldi. “Teknoloji günlük yaşamımıza giderek daha fazla giriyor ve bu da ileri doğru ‘eğilmemize’ ve kamburumuzu çıkarmamıza yol açıyor” diye konuşuyor kiropraktör John de Voy. “Sokakta yürüyenlerin kafaları genelde öne eğik, etraflarının ve duruşlarının farkında değiller.”
Masa başında oturmayı ve bilgisayarla çalışmayı gerektiren işlerin de bunda rolü var ama “teknoloji boynu”, en çok akıllı telefonları elinden bırakmayanları, tabletlerde oyun oynayanları -tabii ki çocukları da- etkiliyor. “Buradaki en büyük sorun, bedenlerimiz ileri doğru eğildikçe boynumuza, sırtımıza ve hatta belimize daha fazla yük binmesi ve omurgamız ile sinir sistemimizin erken yaşta aşınması” diyor John de Voy. “Bu sorunlar, gündelik yaşamımıza ne derecede teknoloji girdiğine bağlı olarak büyüyor. Modern dünyada, çok daha fazla sayıda insan, çok daha fazla okuyor ama bunu kafamızı yaklaştırmamızı gerektiren küçük aletlerde yapıyor.”
King, normal ekran okuma duruşunun kişinin ensesini zayıflattığını, göğüs, romboid kasları ve kürek kemiğinde kasılmaya yol açtığını ekliyor. Başarılı atletlerle çalışan King, yaptıkları spora destek verecek şekilde biçimlenen beden duruşlarının korkunç olabildiğini söylüyor. Bisikletçilerde kronik kamburluk var. Kendisi de pilates eğitmeni olarak, müşterilerini gözlemlemek için devamlı eğiliyor. Dik durup aynada kendime bakmamı söyleyerek –“yaya geçidinde yeşil ışığın yanmasını bekliyormuş gibi yap”– bedenimin önünde salınarak uyluklarımda duran ellerime işaret ediyor. Bariz bir tuhaflık fark etmiyorum; ta ki King, ellerimin aslında bedenimin iki yanında sarkması gerektiğini ama omuzlarımı kamburlaştırdığım için o şekilde durmadıklarını açıklayana kadar... O an anlıyorum. “Omuzlar doğru pozisyon aldığında göğüs kafesi olması gerektiği gibi duruyor ve bu durumda işe karışan karın kasları, kalça ve leğen kemiğini nötr durumda tutuyor” derken, omuzlar ve leğen kemiği ile etkileşimde olan bariz şekilde zayıf karın kaslarıma dokunuyor. “Omuzlarınızı kısıp sırtınızı kamburlaştırırsanız, bu duruş karnınızı gerektiği gibi işe katmanızı engelliyor. Karnınızı işe katamadığınızda, kasılan belinizde ağrı oluşabiliyor.” Sırtımızdaki lomberin, yani kavisin darbe emici olarak ilginç bir rolü var. “Yürüdüğünüzde ve omurganızı hareket ettirdiğinde, yaptığınız hareketin yarattığı baskıyı alıyor. Eğer kötü postürünüzle bunu kaybederseniz, geriye omurganızı destekleyecek hiçbir şey kalmıyor. Bu da disk kaymalarına, baskıya bağlı çatlamalara ve sorunlara yol açıyor.”
Kötü postürün önemli sonuçları var: Bedenin ciddi hastalıklardan iyileşme yetisini azaltıyor ve düşme nedenli yaralanma ihtimalini artırıyor. King, sürekli kamburu çıkmış olarak hareket eden yeni annelerin aşırı yorgunluk ve ağrı şikayetiyle stüdyosuna geldiğini söylüyor. Bebeğe bakarken sürekli üzerine eğilmek, altını değiştirmek, kucağa almak gibi hareketler, dolaylı etkilere de yol açarak kendilerini iyice yorgun hissetmelerine neden oluyor.
Sosyal psikolog Amy Cuddy, ünlü 2012 TED konuşmasında, bedenin zihni, zihnin de bedeni etkilediğini söylüyor. 2010’daki bir araştırmaya katılanlarda testosteron düzeyini artırdığını, stres hormonu kortizol düzeyini ise azalttığını keşfettiği “güçlü duruşu” özgüven kazanmak için kullanmayı teşvik ediyor; bacaklar açık, eller belde “Wonder Woman” pozu! İş görüşmelerinden önce ya da gerginlik anlarında, “inandığın ölçüde gerçek olur” anlayışının fiziksel bir tezahürü olarak bu pozu almayı öneriyor.
Buna ek olarak, San Francisco Eyalet Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Erik Peper’in 2009’da gerçekleştirdiği ve kötü duruşun enerji düşüklüğünde ve depresyon artışında büyük etkisi olduğunu ortaya koyan araştırma var. Cuddy gibi, Peper de beynin kimyasını etkileyen hormonları değiştirmenin sadece iki dakika aldığını söylüyor. Henüz çalışma mekanizmasını tam anlamış olmasak bile, beden ile zihin arasında bir bağlantı olduğuna King de inanıyor. “Buraya ağrı yüzünden depresyona giren müşteriler geliyor” diyor. “Beden yapısına göre olabilecek en iyi duruşu edinme yetisini fark etmelerini sağladığımızda gözyaşlarına boğulduklarını görmek bizim için hiç sıra dışı değil.”
Öyleyse en iyi postür ya da “kişi için en iyi postür” nasıl edinilir? Farkındalığın bu işin anahtarı olduğunu söylüyor John de Voy. “Kendinize şunu sorun: ‘Kafam göğsümün tam üzerinde ortalanmış olarak mı duruyor? Çenem ile yüzüm ileri doğru mu dönük, yoksa yere mi eğik? Göğsümü dikleştirmek için karın kaslarımı kullanıyor muyum? Ayakta durduğumda göbek deliğim yere doğru mu dönük oluyor?’”
King, bedenime müdahale ettiğinde –kafa arkaya, omuzlar düz– neredeyse dengemi yitirecek gibi oluyorum. “Lomberin alt kısmında hafif bir kavis oluşturmaya ve bu pozisyonu gün be gün korumaya çalışıyorsunuz,” diyen King, leğen kemiğini taşıması için alt karın kaslarının ve kalçanın iki yanındakiler ile bacakların iç kesimindeki kasların geliştirilmesi gerektiğini söylüyor. “Ağrı sızı çeken kişiler hareket etmekten kaçınıyor, oysa en iyi şey hareket etmek, güçlenmek ve yapıtaşlarını onarmak. Bedeniniz adeta büyü yapılmış gibi değişiyor. Duruşunuzu düzeltip bedeninizi hizaya sokmanın pek çok pozitif sonucu var ve denerseniz göreceksiniz.”