Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Julia Roberts ve Amanda Seyfried’in kırmızı halı görünümleriyle Dario Vitale, Versace için yeni bir dönemin sinyalini verdi.
Versace’yi yalnızca etkileyici gece elbiseleriyle tanıyan birçok kişi, Julia Roberts’ın başrolünde yer aldığı ve Luca Guadagnino’nun yönettiği After The Hunt filminin tanıtımı için Venedik’e geldiğinde şaşkınlık yaşadı. Çünkü Roberts, markanın yeni yaratıcı direktörü Dario Vitale’nin imzasını taşıyan ilk tasarımı giymişti: yün bir ceket, çizgili gömlek, düz paça kot pantolon ve topuklu ayakkabılardan oluşan bir kombin. İnternette dolaşan yorumların çoğu aynı soruya işaret ediyordu: “Bu nasıl Versace?” Roberts, kısa süre sonra kırmızı halıda krep de şin kumaştan bir elbiseyle göründüğünde tepkiler daha da arttı. Üstelik pek az kişi, üzerindeki alacalı desenlerin Gianni Versace’nin 1986-87 Sonbahar/Kış koleksiyonuna bir gönderme olduğunu fark etti. Oysa Roberts gerçekten göz kamaştırıcıydı; çünkü güç, baştan çıkarıcılık ve Versace’nin temsil ettiği tüm ihtişam yalnızca emniyet pimli elbiselerle değil, farklı yollarla da yansıtılabilirdi.
Fotoğraf: Getty Images
Bu görüşe Amanda Seyfried de katıldı. Roberts’ın da kendisinin de birlikte çalıştığı stilist Elizabeth Stewart’ın Instagram paylaşımına, “Lütfen aynı kıyafeti giymeme izin verin” yorumunu bıraktı. Nitekim yalnızca 48 saat içinde The Testament of Ann Lee için katıldığı bir fotoğraf çekiminde tam olarak aynı görünümü tercih etti. Böylece Versace, 90’lar ve 2000’lerden kalma ikonik imzalarını yeniden üretmek yerine, daha sürdürülebilir bir yaklaşım sergilemiş oldu.
Roberts ve Seyfried’in bu ikili görünümlerinin Vitale’nin Versace vizyonunu ne kadar güçlü temsil ettiği şimdilik tartışmalı. Ancak bir gerçek var: kırmızı halı, yeni atanan kreatif direktörler için giderek daha çok bir sıçrama tahtasına dönüşüyor. Cannes Film Festivali’nde Julianne Moore ve Vicky Krieps, Louise Trotter’ın Bottega Veneta’sına dair bir ön izleme sunmuştu. Venedik’te ise Jonathan Anderson’ın Dior yorumu Alba Rohrwacher üzerinden hayat buldu. Glenn Martens’in Maison Margiela’daki çıkışına Cate Blanchett destek verdi. Son olarak Trotter’ın Bottega’sı ise Jacob Elordi aracılığıyla tanıtıldı.
Bu yumuşak lansman yöntemi, ilk çıkışlarla dolu bir yılda oldukça mantıklı görünüyor. Çünkü artık bu tarz görünümler, yaratıcı bir manifestodan çok, tasarımcının markaya getirdiği yeni dönemin habercisi işlevini görüyor. Dolayısıyla asıl sorulması gereken soru şu: “Bu nasıl Versace?” değil; “Bu, Versace olabilir mi?”