Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
İş dünyası podcast'i Tüketime Övgü ile dikkat çeken Trend ve Kavram Anlatıcısı Hande Aydın ile 2024 yılının teknoloji trendlerini, sosyal medyanın dinamiklerini ve bu kritik dönemde markalara pazarlama alanında önerilerinin neler olduğunu konuştuk, Side-hustle, paylaşım ekonomisi gibi kavramları masaya yatırdık.
Trend ve Kavram Anlatıcısı Hande Aydın'a göre “Y kuşağı sahip olma motivasyonuyla hareket ederken, Z kuşağı ait olma motivasyonuyla hareket ediyor.” Türkiye’deki TikTok algısı, ABD’deki algı ve konumlandırmaya göre bambaşka olsa da “Ülke nüfusunun yarısından çoğu TikTok kullanıcısı. Burada konumlanmamak, buranın dinamikleriyle içerik üretmemek, buradaki mevcut ve potansiyel hedef kitleyle anlamlı bir bağ kurmamak çok büyük bir potansiyel kaybı. Markaların çok hızlı bir şekilde TikTok dinamiklerini öğrenmeye ve burada bir bağ kurmaya ihtiyaçları var.” Paylaşım ekonomisi alanında ise daha alınacak çok yol var. Neden mi? Okumaya devam edin.
2023 yılı ofise dönüş yılı oldu diyebiliriz, pandemi sonrası hibrit çalışan pek çok şirketin tamamen ofise döndüğünü gördük. Çalışanlar buna uyum sağlayabildi mi sence? Yıl içinde “lazy girl job” gibi iş hayatına dair çıkan yeni tanımlar sanki hep bu adapte olamama durumunun yansımasıydı. Sen ne düşünüyorsun?
Yapılan anket sonuçlarına baktığımızda en çok tercih edilenin hibrit bir yapı olduğu ortaya çıkıyordu, 3 gün ofis dışından, 2 gün ofisten gibi. Sadece ofis ya da sadece evden isteyenler de vardı tabii. Tamamen ofise dönülmesi büyük bir çoğunluğun isteğinin tam tersi, bir seçim değil bir zorunluluk olarak dayatıldığı için de bir mutsuzluk ve memnuniyetsizlik olduğunu gözlemliyorum. İstanbul’da evden ofise, ofisten eve yaklaşık 2-3 saat süren bir yol ve trafik durumu var maalesef. Herkes bunun hayatından çalınan bir süre olduğunu düşünüyor, bu da tam zamanlı ofis sistemine soğuk bakılmasının en önemli ve haklı nedenlerinden biri.
“Lazy girl job” aslında bir akım değil bir kültür. Z jenerasyonu ile Y ve X jenerasyonlarının iş ve işin hayatın içerisindeki anlamına dair çok net bir ayrımı ortaya koyuyor. Z kuşağı için iş biraz daha iş gibi, para kazanıp hayatını idame ettirmek, hobilerinin ya da hayatta yapmak istediklerinin kaynağı ama onları gerçekleştirmesine de engel olmayacak bir araç gibi. Bu satırları okuyan X ve Y’ler biraz kızabilir ama bizim oturtmaya çalıştığımız iş ve yaşam dengesini onlar daha ilk günden ortaya koyuyorlar. X ve Y kuşağında sıklıkla gördüğümüz ama dile pek getirilmeyen “quiet quitting” hem bu dengeyi bulmanın hem de soruda bahsettiğin uyum sağlayamama durumuyla daha çok ilişkili olduğunu düşünüyorum. “Quiet quitting” , işin sadece gerektirdiklerini yapıp asgari düzeyde çalışmak, bir nevi protesto hali. Bu sadece ofis değil, artan beklentiler, performans baskısı, terfi ve maaş politikalarıyla ve içinde yaşadığımız dünya ve beraberinde getirdiği polycrisis dönemi, artan hız gibi konular arasına sıkışmışlıkla da değişkenlik gösterebiliyor.
Dijital göçebelik eskisi kadar rağbet görüyor mu? Sanki eski popülerliğini kaybetti gibi.
Türkiye özelinde bakacak olursak, hayallerde hala ilk günkü kadar taze. Buradaki en önemli bariyer 2023’te hem Türkiye’de hem de dünyada yaşanan artan yaşam maliyeti krizi. İşten ayrılma kararını verebilmek, sıfırdan yeni bir düzen kurana kadar arada geçecek süreyi finansal olarak kompanse edebilecek bir birikime sahip olmak artık çok daha zor. Bir de Türkiye kültür olarak girişimciliğin ya da freelance kültürünün çok da teşvik edildiği, özendirildiği bir ülke değil. Hem büyüme sürecimizde hem de ileriki hayatlarımızda ne eğitim ne de çevresel faktörler çok da bunu destekleyen yapılara sahip değil. Bunun da çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Fakat side-hustle kültürünün yaygınlaştığını görüyorum yani sabah 9 akşam 6 bir işte çalışırken bir yandan ek gelir elde etmek ya da hayallerindeki işi kurabilmek için adım atmak üzerine girişimler başlatan, freelance olarak çalışan kişileri daha sık duyuyorum. Bu model, kişilerin kendine ayırdığı vakitten çoğunlukla feragat ettikleri ama maaş ve yan haklarıyla daha konforlu bir alanda, kontrollü test diyebileceğimiz bir şekilde bir girişim modeli.
2023 yılı yapay zekanın yılı oldu diyebilir miyiz? 2024 yılının teknoloji trendlerinde de ağırlıklı olarak yapay zekayı konuşacağız gibi duruyor, değil mi?
2023 yılı aslında yapay zekayla tanıştığımız yıl, Collins sözlüğünün de 2023 için belirlediği kelime. İleride belki 5 belki 10 yıl sonra aynı dot.com dönemi gibi, sosyal medya dönemi gibi, yapay zeka için de bir dönem hatırlayacağımızı ve bunun da 2024 olacağını düşünüyorum. Teknoloji alanında dönem dönem sıçramalar yaşanıyor, yapay zekayla beraber bu sıçrama dönemi içerisine girdik. 2024 trendlerine baktığımızda hemen her alanda ilk trend karşımıza yapay zeka olarak çıkıyor. Burada tabii aslında biraz daha detaylandırıp, üretken yapay zekanın yani bir metin, görsel, video ya da ses dosyası gibi bir içerik üretebilen, insansı ya da insanı taklit eden yapay zekadan da bahsettiğimizin altını çizelim. Nesnelerin İnterneti’nden hiper-kişiselleştirmeye, müşteri ilişkilerinden iş yapış süreçlerimize e-ticaret, sağlık, eğlence, eğitim alanında çok büyük değişimlerin başlangıcında duruyoruz. Bu değişimin temeli de yapay zeka. Sebebi de yapay zekanın sadece teknoloji alanında bir konu ya da fenomen değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir değişim aracı olması.
Sence 2024 yılında yapay zekanın denetlenmesi konusunda sektör nasıl ilerleyecek?
Kural koyucular, regülasyon ve denetimler maalesef teknoloji alanında oldukça geriden geliyor. Bu da tabii ki büyük bir problem oluşturuyor. Yapay zekanın eğitim setinde nelerin yer aldığından tutun da ne için kullanıldığına kadar pek çok aşamasında açıklar ve boşluklar var. Denetim konusu hem büyük şirketler hem de merdivenaltı diye tabir edebileceğimiz uygulama ve yazılım geliştiricileri de kapsayacak şekilde düzenlenmeli ya da uygulanmalı. Bu sürecin çok erken devreye alınacağını maalesef düşünmüyorum. 2023’te Elon Musk’ın liderlik ettiği, pek çok akademisyen ve araştırmacının imza topladığı “AI çalışmaları durdurulsun” kampanyası oldu örneğin ya da Sam Altman’ın Open AI CEO koltuğundan indirildiği dönemde AGI yani Artifical General Intelligence (Süper Zeka) neden olabileceği ortaya atılmıştı. Bu dönemde yapay zeka ve özellikle derin öğrenme alanında öncü bilim insanı Geoffrey Hinton’ın oldukça dikkat çeken açıklamaları ve uyarıları oldu. Fakat herhangi bir ses getirmedi. Özellikle deepfake teknolojisinin kötüye kullanım örneklerini sıklıkla görüyoruz. Burada konu yine aktif vatandaşlık konusuna bence dönüyor ve kişilerin yeni dünyada yaşadıklarını, bu yeni dünyanın da yeni konularını biraz da olsa takip etmesi anlamına geliyor.
2024 yılının diğer teknoloji trendleri arasında neler öne çıkıyor?
Yapay zekanın haricinde Fintech alanında yeni yaklaşımlar var. Özellikle blok zincir alt yapısıyla konvansiyonel finans sisteminin entegrasyonu anlamında yeni oluşumlar, bu birliktelikten çıkan yeni ürünler göreceğiz. İlk dijital para Dolar mı Yuan mı olacak hep beraber göreceğiz, Türkiye’de de bu arada dijital TL ve bundan bağımsız kripto paralar üzerine çalışmalar devam ediyor.
Bir diğer trend ise kuantum bilgisayarlar yani klasik bilgisayarların kullandığı bitler yerine kuantum bitleri veya qubit’leri kullanarak çalışan ileri düzey bilgisayarlar. Bu bilgisayarlar sayesinde genetik, ilaç ve materyal tasarımı alanlarında kullanımıyla çok büyük sıçramalar yaşanabilir.
Büyük verinin analizi ile kişiselleştirme ve hiper-kişiselleştirme pazarlama alanında en büyük teknoloji trendi aslında. Bunu bu kısımda da vurgulamak çok önemli. Özellikle de değişen hedefleme altyapıları, çerez sistemleri ve veri toplamanın gittikçe zorlaştığı bir dönemde bunu hem toplamak hem de bu veriyi anlamlı bir şekilde kullanarak tüketiciye katma değerli bir hizmet/ürün tasarımı sunan markalar için çok büyük bir potansiyel var.
Son olarak da artırılmış, sanal ve karma gerçeklik. Bu gerçi bu seneye özgün bir konu değil. Artırılmış gerçeklik Snapchat ile hayatımıza 2010’lu yıllarda girdi. Pandemi döneminde pek çok marka, e-ticaret özelinde pazarlama tünelinde yaşadığı bariyerleri çözmek için kullandı ve kullanmaya devam ediyor. E-ticaretin büyümesiyle beraber bu alanda daha çok marka daha fazla yatırım yapıyor. Web 3.0 ve sanal deneyimler ile berber VR hayatımıza dahil oldu. Sadece eğlence amaçlı değil özellikle sağlık eğitimi alanında oldukça sık kullanılıyor ve eğitim düzeyinde çok önemli bir katkıya sahip. Son olarak 2 Şubat 2024’te piyasaya sürülecek ilk nesil Apple Vision Pro ile hayatımıza karma gerçeklik kavramı dahil oluyor. Telefon, bilgisayar, tabletin denklemden kalktığı, kayak gözlüğünü andıran bu cihaz ana iletişim aracı olmak konusunda iddialı. Cihazın özellikleri ve buna bağlı olarak içerisine eklenecek olan uygulamalar ise sürecin nasıl ilerleyeceğinin en önemli göstergesi.
Peki sosyal medyaya gelecek olursak... Business of Fashion (BoF) tarafından McKinsey & Company işbirliğiyle yayınlanan The State of Fashion raporunun 2024 edisyonuna göre markalara verilecek temel tavsiye, influencer’larla ilişkilerini güçlendirmek ve özellikle dikkatini TikTok’a yönlendirmek. “Z Kuşağı, TikTok’un ürün satma ve tanıtma konusunda en iyi platform olduğunu onaylıyor” diye bir ifade bile var. Bence TikTok ülkemizde hala bu kadar revaçta değil pazarlama açısından. Sen ne düşünüyorsun?
BoF bunu Amerika’daki TikTok algısı, kullanıcı kitlesi, içerik üreticileri ve içeriklerine dayanarak söylüyor. Türkiye’deki TikTok algısı ile ABD’deki algı, konumlandırma bambaşka. Örneğin Türkiye bir Instagram ülkesi, dünyada ayda geçirilen süre 12 saat iken bu rakam Türkiye’de 21.2 saat. TikTok’ta geçirilen süre de 20 saat bu arada. Ama önemli detay şu, ABD’de Z jenerasyonunun TikTok kullanımı Instagram’ı neredeyse 2022’de geride bıraktı. TikTok’un #tiktokmademebuyit hashtag'iyle ve buna benzer hashtag'lerle ürün ve marka keşfi, karar verme ve satın almaya etkisi oldukça yüksek. Tiktok Türkiye pazarına girdiğinden beri hem kullanıcı hem de markalar özelinde çok ciddi bir önyargı var. Kullanan pek çok insan sadece yabancı içerik üreticilerinde bir akış oluşturuyor ve bunun bozulmasından da aşırı korkuyor. Üretilen içerikler ve platformu domine eden içerik üreticileri Instagram’da takip ettiklerimizden farklı. Bu tamamiyle sosyolojik bir konu. Türkiye’de TikTok, Instagram çocukları tarafından değil, Instagram’da kendine yer bulamayan, o dünyaya ait hissetmeyen çocuklar tarafından kullanılmaya başladı ve onların etrafında büyüdü. Diğer içerik üreticileri onları benchmark aldı. Markaların bu platformda olmamasını ise yanlış buluyorum. Ülke nüfusunun yarısından çoğu TikTok kullanıcısı. Burada konumlanmamak, buranın dinamikleriyle içerik üretmemek, buradaki mevcut ve potansiyel hedef kitleyle anlamlı bir bağ kurmamak çok büyük bir potansiyel kaybı. Markaların çok hızlı bir şekilde TikTok dinamiklerini öğrenmeye ve burada bir bağ kurmaya ihtiyaçları var.
Türkiye'deki markalara 2024 yılında pazarlama ve sosyal medya pazarlama alanında senin verebileceğin tavsiyeler var mı?
Olmaz olur mu! Bunlardan ilki “Müşteri Deneyimi ve Müşteri Odaklılık”. Artık pazarlama tünelinde yeni insan dahil etmek hiç kolay değil ve çok maliyetli. Bu nedenle içeride olan müşterinin deneyimi ve sadık müşteri olması çok kritik. Bunun için pürüzsüz müşteri yolculukları, first-trial yani ilk defa denemeyi doğru önermelerle teşvik etmek, satın alma sonrası müşteri ilişkileri ve destek tüm bu sürecin aslında aşamaları. Bu da aslında kişiselleştirme ve hiper-kişiselleştirme başlığında ele alınabilir. Neredeyse her müşteri bir hedef kitle. Starbucks, Amazon, Netflix bunu yıllardır yapıyor. Burada pazarlamacıların yapay zekayı bir rakip gibi görmek yerine, her aşamasında bir yardımcı, eşlikçi gibi düşünmesini mutlaka öneririm.
2024 Tüketici trendlerine baktığımızda “Eğlenceli Kaçamaklar” trendlerini görüyoruz. Gerçek hayatın getirdikleri ve sorunları arasından 5-10 dakika kaçmak isteyenler gidecekleri bir yer arıyor. Bu sizin web sitenizde vakit geçirmek olabilir, sosyal medya hesaplarınızda vakit geçirmek ya da fiziksel mağazanızı ziyaret etmek olabilir. Tüm bunlara yönelik stratejiler geliştiren ve insanların sığınakları olan markalar kazanacaktır. Bu arada eğlence sadece dans etmek ya da müzikle asla eşlenmeli! Gif'ler, Meme kültürü sosyal medya trendleri arasında. Web sayfanızda bir chatbot ile yapacağı konuşmanın dili ve deneyimin kendisi de bir unsur olabilir. Eğlenceyi burada hoş ve keyifli vakit geçirmek olarak okumak doğru olacaktır. Bu deneyimi yapabilmek için de hedef kitleyi çok doğru tanımak çok önemli. Bu konu ürün vaadinden paketlemeye, pazarlama stratejisine, satış sonrası müşteri hizmetlerine kadar içselleştirilmeli ve doğru şekilde uygulanmalı.
Multiplatform bir yaklaşımı inşa etmek oldukça güç ama markaların sadece Instagram odaklı olmaktan vazgeçip biraz daha yumurtaları farklı sepetlere ayrıştırmalarını öneriyorum. Pazar yeri gücü, influencer marketing ve Instagram reklamcılığına çok büyük bir ağırlık veren marka sayısı çok fazla. Bu da zaten artan rekabeti bir de bu alana taşıyor. Söylem değiştirmek, farklı platformlarda da tüketiciyle iletişime geçmek, kendi marka assetlerine daha fazla yatırım yapmak, marka ve hedef kitle uyumuna göre farklı markalar ile ortaklık kurmak zamanı. Crocs’un pandemi zamanındaki büyümesi collab'ler ile oldu. Yine lüks segment markalarından Gucci çok fazla collab yapıyor. Türkiye’de henüz satışa sunulmayan Stanley Cup şu an ABD’de bir arzu nesnesi ve bunun altında yatan en büyük faktör doğru markalarla doğru zamanda yaptıkları marka ve influencer ortaklıkları, kapsül ve özel koleksiyonlar.
2023’ün bir diğer kelimesi de Merriam-Webster sözlüğü tarafından “authenticity” seçildi. Tüm bu sıraladığım trendler gözden geçirildiğinde ortaya daha özgün ve gerçek bir marka konumlandırması, pazarlama stratejisi ve uygulaması çıkacağını da düşünüyorum.
Paylaşım ekonomisi de özellikle günümüzde konuşulan bir diğer konu. Moda sektöründe de kiralama platformları özelinde görüyoruz. Sence moda sektörü paylaşım ekonomisinde olması gereken noktada mı yoksa alınacak daha çok yol var mı? Markalar paylaşım ekonomisini stratejilerine, projelerine nasıl adapte edebilir, neler yapabilirler?
Döngüsel ekonominin alt başlıkları olarak ikinci el ekonomisi ve paylaşım ekonomisinin altında pek çok faktör yatıyor ama bunların en öne çıkanları sürdürülebilirlik ve çevreci yaklaşımlar, sorumlu tüketim davranışı, kültür ve ekonomi. Şu an dünyanın ve Türkiye’nin en büyük tüketici grubu Y jenerasyonu ama bu çok uzun sürmeyecek, çünkü 2025 itibariyle bu titri Z kuşağına bırakıyor. Y kuşağı sahip olma motivasyonuyla hareket ederken, Z kuşağı ait olma motivasyonuyla hareket ediyor. O nedenle paylaşım ekonomisi yine Z kuşağıyla beraber büyüyecektir.
Türkiye’de paylaşım ekonomisi yeni konuşmaya başladığımız bir model, keza döngüsel ekonomi de. Paylaşım ekonomisi tüm dünyada aslında Uber ve Airbnb ile yayıldı, diğer sektörler bu öncüleri takip etti. Uber ve AirBnb deneyimleri insanları diğer alanlarda da yeni hizmetleri, ürünleri denemek konusunda teşvik etti. Bu hizmetlerin Türkiye’de yaygın olmaması hatta Uber’in kullanımının yasaklanması, bu ve benzeri modellerin bilinirliği ve denenmesi üzerinde bir bariyer. Kiralama ilk moda alanında başladı, pek çok girişim de var ama kullanım oranları da bu girişimlerdeki ürün çeşitliliği de bence şu an olması gerektiği noktada değil. Türkiye’de paylaşım ekonomisinin şu an ana tetikleyicisi ekonomi. Erken aşama diyebileceğimiz bu girişimlerin oldukça kısıtlı bir pazarlama bütçesi var, çok niş bir alanda ürün gamına sahip oldukları için de kullanıcı kitlesini büyütemediklerini düşünüyorum hatta bazıları kapattı. Swarovski mesela yeni bir model duyurdu, insanlar artık mücevher kiralayabilecek bu mesela çok önemli bir adım.
Thomas Lélu
Son olarak online ve offline hayatlarımız arasındaki dengeyi nasıl sağlayacağız sence? Bir yanda dijital detokslar, bir yanda saatlerce scrolling... Bu ikisi arasında bir denge mümkün mü? Senin rutinin nasıl bu konuda?
Instagram’da bir günde yaklaşık 80 metre scroll yapılıyor. Türkiye’de, dünya ortalamasına göre neredeyse iki kat daha fazla vakit geçirildiği düşünülürse neredeyse 130 - 140 metre. Buna X, LinkedIn, haber platformları ve daha nicesini ekleyebiliriz. İnsan zihni bu kadar fazla hıza, bu kadar çok uyarana, bu kadar çok içerik ve bilgiyi işeyebilecek kapasite için evrimleşmedi. Dünyanın her yanından gördüğümüz içerikler, gayet keyifli bir anımızda karşımıza çıkan ülkenin dört bir yanından gelen olumsuz haberlerle mental sağlığımızı, duygu durumumuzu korumak artık çok güç. Özellikle de empati yeteneği yüksek ve hassas ruhlar için bazen gerçekten çok zor bir hal alabiliyor. Pek çok kişi imposter sendromuyla yani yetersizlik duygusuyla başa çıkmaya çalışıyor, birçoğu FOMO (Fear of missing out) yani bir şey olur da ben kaçırırsam korkusuyla başa çıkmaya çalışıyor. Gelişmeleri takip edemiyorum, etrafta çok fazla şey olup bitiyor ben geri kaldım, yeni çıkan trendleri takip edemedim, herkesin kullandığı (herkesi parantez içerisine alıyorum çünkü toplasanız 5 ya da 6 kişi ama algımız herkes gibi yorumluyor) lipgloss’u alamadım gibi, çoğu zaman abartılı ve aslı olmayan düşünceler içerisinde buluyoruz kendimiz. Maalesef de sosyal medya bunun başlıca nedenlerinden biri. Kesinlikle bir dengeye ihtiyaç duyuyoruz. Benim önerim detokslardan ziyade gördüğümüz pek çok şeyin gerçek olmayabileceği ihtimali, herkes derken gerçekten herkes mi yoksa benim yankı odamdaki 5-6 kişi mi diye bir sorgulamaya girip farkındalık kazanmak üzerine olur. Detoksların orta ve uzun vadede çok işe yaramayacağını tam tersi, bir aradan sonra eski davranışlara ve alışkanlıklara dönüldüğünde bir anda o kadar fazla uyarana maruz kalmanın sarsıcı bir deneyime yol açabileceğini düşünüyorum. Denge ve farkındalık bu konudan muzdarip olan kişiler için en yegâne önerim olur.