Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Yaratıcı enerji kabına sığmamaya başladığında üretmekten başka yol yoktur. Her ikisi de yaklaşık iki yıl önce yeni bir rota çizmeye karar vererek, çamura bulanan ve ilhamını sabırla besledikleri iç kaynaklarından alan seramik tasarımcılarıyla kesişiyor yolumuz. Carmelina Greco ile Melbourne’deki atölyesinden dans ederek çıkan, İnci Erdoğan’la İstanbul’daki atölyesinde ipek bir kumaş gibi kıvrılan kilin, eşsiz formlara bürünme hikayesine karışıyoruz.
“Kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçı olarak, ilham aramaya değil de, ilham almaya açık olduğum için bunu kendi yararıma kullanıyorum. Her yerde şekiller görüyorum ve bunu eğlenceli bir şekil ve tasarım kusuruyla işime dahil ediyorum” diyor Carmelina Greco. Yaratıcı zihinler için zamanı boşa geçirmek aslında var olmayan bir tabir. Yaratmak için gereken sakinliği, o dinginlik hâlini fikirleri evirip çevirmek için değerlendirmek, boş zamanın aksine asıl yaratımın gerçekleştiği süreç aslında. Her zaman sahip olamadığımız bu “zaman” lüksünü, zorla, hatta hayatımızı dondurarak bize kazandıran pandemi döneminin pozitif dönüşlerinden biri de şüphesiz bu oldu. Karşımıza her gün yeni bir sanatçının üretimleri çıkarken, yeteneğini ve yaratıcı enerjisini derinlere gömmüş olanların kazandığı “zaman”, geri dönüşlerini bonkörce yapmaya başladı. Avustralya’nın Melbourne şehrinde yaşayan heykeltıraş ve seramik sanatçısı Carmelina Greco’nun çamura yeniden bulanması da tam olarak bu dinginlik sayesinde olmuş. Avustralya’da doğup büyüyen sanatçı, büyürken yaratıcı olmak adına çok zaman harcadığını ve geçmişte ailesi, arkadaşları, çocukları ve evi için tasarımlar yaptığını söylüyor. Fakat pandemi öncesinde bambaşka bir rotada, kendi kuaförünü işleten Carmelina, karantinalar sırasında kile olan tutkusunun yeniden ortaya çıktığını fark ediyor ve Carms Clay’i yaratma hikayesi de böyle başlıyor.
Heykellerini yaratırken özgür bir süreç için kendine alan açan kilin manipüleye açık bir malzeme olmasının belirleyici olduğunu anlatıyor Carmelina Greco: "Cevremdeki dünyaya hayranım ve işimin bir yansıması olan denizin ve etrafımı saran güzel doğanın olağandışı unsurlarından ilham alıyorum. Parçalarımın, heykellerin kalın kıvrımlarından kaselerin narin dalgalarına kadar tüm farklı sanat biçimlerini göstermesini seviyorum. Stillerimi tanımlamak, ben temelimi oluşturana kadar asla tamamen değişmez. Midemde hissetmiyorsam, her şeye yeniden başlıyorum.” Parça için stilini bulduktan sonra, en sevdiği müziği dinlerken ellerinin o anda hissettiklerini yaratmasına izin veriyor Greco. Her heykel farklı, benzersiz ve tamamen el yapımı. “Her yerde şekiller görüyorum ve bunu eğlenceli ve mükemmel olmayan bir üslupla işime dâhil ediyorum” diyor. Her zaman elleriyle çalışan ve doğası gereği seramiğin de aynı hareketle kendisine üretme imkanı tanımasının eğlenceyi sanata dönüştürme, sürekli yeni form ve şekiller deneme fırsatı yarattığından bahseden Carmelina, 18 ay önce yarattığı Carms Clay’in, bu denli kısa bir sürede bu kadar ilerlediğini görmenin çok kıymetli olduğunu da vurguluyor. Yaşadığı coğrafyadan ilham alan seramik sanatçısının planları arasında; kendisini de heyecanlandıran tasarımlar üretmesini sağlayan ülkesini dolaşıp beslenerek, markasının nereye evrildiğini görmek var.
Hayal gücünü, yaratıcı enerjisini ve kendini özgür kılmayı başaran ve bu sayede çamurun sonsuz ihtimalleri arasında çarpıcı bir dil yaratan İnci Erdoğan’ın markası Leta Ceramic’le tanışıyoruz. Gücünü sadece yalın tasarım dilinden almak yerine fonksiyonelliği de işin içine katan tasarımcı, henüz çok yeni olan Leta’nın koleksiyonuna sehpa, aydınlatma, duvar objeleri, ayna, heykel gibi farklı başlıkları ilk andan itibaren dâhil etmiş. Kendini sınırlamaktan vazgeçerek çıktığı yolda, 2020 yılında kurduğu Leta Ceramic’i, “Üretim iç güdüsü ve özgürleştirici bir süreç arayışıyla hayata geçen bir marka” olarak tanımlıyor ve sanatla tasarımı hayatının merkezine alma hikayesi de böyle başlıyor.
Leta, Kuzey Kafkasya dillerinden biri olan Lazca’da “kil” anlamına geliyor. İlhamını kendi kökeninden ve pek çok şeyin temeli diyerek özetlediği doğadan ve topraktan alan tasarımcı için kil, bir nevi tazelenme ve yeniden başlama noktası olmuş. Sanatçı bir aileden gelmesinin de güçlendirdiği yaratma içgüdüsünü takip ederek, elle şekillendirme tekniğiyle form odaklı fonksiyonel tasarımlar üreten Erdoğan, üretimini İstanbul’da kurduğu ve büyüttüğü atölyesinde sürdürüyor. Özgürce şekillenen amorf formların ağırlıklı olduğu tasarımlarında aydınlatma ürünleri ve heykelsi objelerin yanı sıra iç mekanda kullanılabilecek fonksiyonel parçalar da tasarlayan İnci Erdoğan; “Tüm bunları yaparken plastik değerleri göz ardı etmemek asıl amacım” diyor ve devam ediyor: “İşler zaman zaman yuvarlak bitişlerle finalize olurken; kimi zaman çok daha keskin geometrik formlara ya da bunların kompozisyonuna dönüşebiliyor. Süreci, tamamen görsel algımla hareket ettiğim uzun kararlar silsilesi olarak tanımlayabilirim. Kil bire bir temasla, herhangi bir aracı olmadan ellerinizde sizin yorumunuzla forma dönüşen bir malzeme. Dolayısıyla elbette ana materyalin rolü, fikirlerimle eş değer. Kille çalışmak tıpkı hayatın kendisi gibi her zaman sabır istiyor, deneyimle güçleniyor ve malzemeyle iyi iletişim gerektiriyor. Ve tabii tüm bu süreç beni oldukça besliyor.” Üretimlerinin yaşam, zaman, etkileşim denkleminde sürekli bir değişim içinde olacağını belirten tasarımcı, zihninde dönen yeni fikirler ve atölyesinde geçireceği zamanın karşılığı olan yeni üretimleri için heyecanlı; markasını uluslararası düzleme taşıma konusunda ise kararlı.