Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Loewe’nin çaydanlık koleksiyonundan Miu Miu Okuma Kulübü’ne 2025 Milano Tasarım Haftası'nda öne çıkan moda enstalasyonlarını derledik.
Her yıl Milano’da düzenlenen ve tasarım dünyasının en prestijli etkinliklerinden biri haline gelen Milano Tasarım Haftası, bu yıl da moda ile iç mekan estetiğinin zarif bir kesişim noktasını sunuyor. 8-13 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek olan etkinlik, dünyanın dört bir yanından gelen en yeni mobilya tasarımlarını ve dekoratif öğeleri bir araya getiriyor. Son yıllarda, Gucci ve Loro Piana gibi önde gelen moda evlerinin İtalyan yaşam tarzını yücelten markalarla işbirliği yaparak bu haftayı moda endüstrisi açısından da önemli bir platforma dönüştürdüğü dikkat çekiyor. 2025 edisyonunda ise Louis Vuitton’un ilk ev koleksiyonuyla sahneye çıkması büyük yankı uyandırıyor. Loewe’nin zarif bir çaydanlık koleksiyonu etrafında şekillenen sanatsal sergisi ve Prada’nın düşünsel derinliğiyle öne çıkan sempozyumu da haftanın öne çıkan anlarından bazıları.
Prada'nın kültürel ve entelektüel platformu olan Prada Frames, bu yıl In Transit temasıyla hayat buldu. Bu başlık altında yalnızca insanların fiziksel hareketi değil, aynı zamanda düşüncelerin, kavramların ve kültürel kodların nasıl aktarıldığı da incelendi. Prada, yalnızca moda değil; aynı zamanda mimarlık, şehir planlaması, sosyoloji ve sanat gibi disiplinler arası bir tartışma ortamı yaratmayı amaçladı.Gio Ponti ve Giulio Minoletti’nin 1950’lerde tasarladığı Arlecchino treni, İtalya’nın tasarım mirasının önemli simgelerinden biri olan ve yakın zamanda restore edilen bir araç olarak sadece nostaljik değil, aynı zamanda yenilenmiş bir geçiş mekanı sundu. Bir diğer yandan, Padiglione Reale gibi tarihi bir bekleme salonu — bir zamanlar sadece krallar ve devlet başkanları için ayrılmış olan alan — “beklemek” ve “yola çıkmak” gibi soyut kavramları somutlaştırıyordu. Prada bu etkinlikle, geçişin fiziksel bir durumdan çok daha fazlası olduğunu ve modern dünyada sürekli bir dönüşüm hali olarak yaşandığını vurguladı.
Loro Piana, mimari ve iç mekan tasarımı kolektifiDimoremilano ile işbirliği yaparak “La Prima Notte di Quiete” adlı enstalasyonunu tanıttı. Loro Piana’nın baş merkezinin avlusunda 1970’ler tarzında dekore edilen ev ortamında, Dimorestudio tasarımları ve Loro Piana kumaşlarıyla kaplanmış mobilyalar sergilendi. Sergide ayrıca sanat galerilerinden seçilen eserler de yer aldı.
Saint Laurent’in kreatif direktörü Anthony Vaccarello, bu yılki Milano Tasarım Haftası’nda moda sınırlarını aşarak mobilya tasarımına adım attı. Tasarım tarihinin en özgün ve modern isimlerinden biri olan Charlotte Perriand’ın daha önce hiç üretilmemiş çizimlerinden yola çıkarak oluşturulan mobilya koleksiyonu, hem tarihsel hem de estetik açıdan dikkat çekti. 1943 ile 1967 yılları arasında tasarlanan mobilyalar, o dönemde yalnızca prototip olarak ya da çizim düzeyinde kalmıştı. Şimdi ise Vaccarello’nun yaratıcı vizyonu ile hayata geçti. Aralarında 1962 tarihli Rio de Janeiro kitaplığı, daha önce sadece maket olarak bulunan Mille-feuilles masası ve Japon büyükelçisinin Paris'teki konutu için 1967'de tasarlanan bir kanepe bulunuyor. Ayrıca Saint Laurent, bu işbirliğiyle yalnızca Perriand’a değil, markanın kurucusu Yves Saint Laurent’in de modernist tasarıma duyduğu hayranlığa saygı duruşunda bulunuyor.
Versace Home, 1992 yılında “kişinin kendi dünyasını yaratma” felsefesiyle kurulduğunda, yaşam alanlarının bir sanat eserine dönüşebileceği fikrini savunuyordu. Bu yıl, markanın ev dekorasyonundaki 30. yılı şerefine hazırlanan The Versace Art of Living sergisi, bu vizyonu daha da ileriye taşıyor. Sergi, yalnızca mobilya ya da dekoratif objelerden oluşmuyor; aynı zamanda Versace'nin zamanla geliştirdiği yaşam tarzının bir yansıması niteliğinde. 2010 yılında tanıtılan Harem koltuğu, örneğin, o dönem oldukça dikkat çeken, üst üste yığılmış yastıklarla oluşturulan lounge tipi bir oturma birimiydi. Bu yıl, bu ikonik parça yeni nesil Versace müşterisinin estetik zevkine göre revize edilerek sergideki yerini aldı. “Yaşamın sanatı” fikri, Versace’nin yüksek modadaki teatral dili ile iç mekan tasarımındaki zenginliğini birleştiriyor.
Tod’s, Italian Hands - Artisanal Stories From Italy adlı kitabıyla İtalya’nın köklü zanaatkarlık geleneğini kutluyor. El işçiliğinin geçmişine ve geleceğine odaklanan bu yayın, ustalarla işbirliği yapan modern tasarımcıları da öne çıkarıyor. “Made in Italy” ifadesinin neden bu kadar güven verdiğini anlatan kitap, Tod’s’un zanaata verdiği değerin altını çiziyor. Bu özel yayın, yalnızca geleneksel üretim tekniklerine değil, aynı zamanda bu teknikleri yaşatan, onları kendi elleriyle bugüne taşıyan ustalara ve onlarla işbirliği içinde olan yaratıcı zihinlere odaklanıyor. Kitapta, İtalya’nın dört bir yanından gelen zanaatkarların hikâyeleri, atölyelerinde çekilmiş samimi fotoğraflarla birlikte sunuluyor.
Gucci, doğayla kurduğu estetik ve kültürel ilişkiyi 2025 Milano Tasarım Haftası'nda Bamboo Encounters adlı kapsamlı bir sergiyle kutluyor. Chiostri di San Simpliciano adlı 16. yüzyıldan kalma tarihi bir manastırda gerçekleşen bu sergi, markanın 80 yıldır tasarımlarında kullandığı bambu malzemesinin derin tarihini ve potansiyelini çok katmanlı bir yaklaşımla ele alıyor. Sergi, mimar ve küratör Ippolito Pestellini Laparelli liderliğinde, disiplinlerarası çalışan sanatçılara ve tasarımcılara bambuyu yeniden düşünmeleri için alan tanıyor. Gucci, bu materyali 1947’de Grace Kelly’nin favori çantası haline gelen bambu saplı çantasıyla moda tarihine kazandırmıştı. Şimdi ise bu miras, çağdaş sanatla yeniden şekilleniyor.
İspanyol modaevi Loewe, Milano Tasarım Haftası'ndaki dokuzuncu katılımını oldukça özgün bir temayla kutladı: “Çaydanlık.” Ancak bu sefer çaydanlıklar sadece işlevsel değil, aynı zamanda sanatsal bir anlatım aracıydı. Loewe, dünya çapında 25 sanatçı, mimar ve tasarımcıyı bir araya getirerek onların kendi çaydanlık tasarımlarını yaratmalarını istedi. Aralarında Edmund de Waal, Walter Prince ve David Chipperfield gibi isimlerin de bulunduğu katılımcılar, çayın kültürel anlamlarını, ritüellerini ve formlarını farklı yorumlarla ele aldı.
Moda ve edebiyat, her ne kadar farklı disiplinler gibi görünse de Miu Miu bu iki alanı bir araya getirerek ilham verici bir platform yarattı. Miu Miu Literary Club, geçtiğimiz yıl “Writing Life” başlığıyla ilk kez hayata geçirilmişti. Projenin ikinci bölümü bu yıl, “A Woman’s Education” adıyla sunuldu. Etkinlikte kadınlık, aşk, cinsellik ve eğitim gibi temalar, Simone de Beauvoir ve Fumiko Enchi gibi iki farklı kültürden yazarların eserleri üzerinden tartışıldı. Etkinlik boyunca iki gün süren performanslar, paneller ve okumalar düzenlendi. Katılımcılar arasında Lauren Elkin, Geetanjali Shree ve Naoise Dolan gibi çağdaş yazarlar yer aldı.
Louis Vuitton, bu yıl Palazzo Serbelloni’de tasarım dünyasını sarsacak yeni bir adım attı ve ilk kez tam ölçekli bir ev koleksiyonu tanıttı. Marka uzun yıllardır sınırlı sayıda ürettiği “Objets Nomades” serisiyle dikkat çekiyordu; ancak bu kez koleksiyonun kapsamı genişletildi. Yeni Louis Vuitton Home Collections, mobilya, aydınlatma ürünleri, masa aksesuarları, tekstil ürünleri ve hatta oyun setlerine kadar uzanıyor. Koleksiyonda Pharrell Williams’ın ilham verdiği özel bir langırt makinesi gibi popüler kültür referansları da bulunuyor.
The Row, Milan Tasarım Haftası kapsamında Palazzo Belgioioso’da düzenlenen gizemli ve sade bir etkinlikle ilk ev tekstili koleksiyonunu tanıttı. Mary-Kate ve Ashley Olsen’in titizliğiyle yıllardır üzerinde çalışılan bu koleksiyon, Hindistan’da elde dokunan kaşmir battaniyeler ve tamamen kaşmirden üretilmiş nevresim takımları gibi ultra lüks ürünlerden oluşuyor. Etkinlik, gösterişten uzak ama zarif bir atmosferde gerçekleşti; koleksiyonda neredeyse hiç logo kullanılmazken, sadece köşelere işlenmiş monogramlarla markaya dair ipuçları verildi. The Row, tıpkı markanın kuruluşundaki gibi, ev tekstilinde de önce temelleri mükemmelleştirmeyi hedefliyor.