Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Emma Stone bugünlerde Yorgos Lanthimos imzalı Zavallılar filmiyle fırtınalar estiriyor. Filmde canlandırdığı sınır tanımaz Bella karakteri kontrolcü, ketum doğasıyla bir parça çelişiyor belki ama kariyer yolculuğu içinde sakladığı hınzır kızın izleriyle dolu.
Kendinden emin adımlarla kariyer basamaklarını tırmanmaksa mevzubahis, Emma Stone için bu meşhur deyişin vücut bulmuş hali diyebiliriz. Stone’un 80’inci Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülünü kucaklayan Yorgos Lanthimos imzalı Zavallılar (Poor Things) filmindeki performansı yere göğe sığdırılamıyor; sinema eleştirmenlerinden Hollywood duayenlerine dek herkes ağız birliği etmişçesine övgülere boğuyor genç oyuncuyu. Ancak kariyerini hangi basamakların üzerine inşa ettiğini anlamak istiyorsak defalarca birlikte çalıştığı Lanthimos’un gözünden ya da daha doğrusu eksantrik yönetmenin kullanmaya bayıldığı balıkgözü kameranın objektifinden bakmak gerekiyor Stone’a belki de.
Balıkgözü lensin en temel özelliği nedir? Sabit kameraya oranla çok daha geniş bir alanı 360 derecelik açıyla tarayabilmesi, aynı zamanda gerçekliği bir parça bozması. Sahnenin ortasına Stone’u yerleştirip vizörden baktığımızda göreceğimiz şey tam da bu işte: Saklayacak hiçbir şeyi olmayan, özgüvenli, çalışkan, güzel bir kadın. Yine de kamera yaklaştıkça görüntünün bozulması kaçınılmaz: Saklayacak bir şeyi yok, ama daima temkinli. Rolünün hakkını vermesi gerektiğinde sınır tanımıyor, ama özel hayatı konusunda dudakları mühürlü. Beyazperdede hiçbir şeye aşırı sıfatını yakıştırmıyor, ama toplum önünde ölçülü, vakur ve diplomatik. Filmlerde büründüğü o hınzır karakterler kişiliğinin neresinde gizleniyor diye düşünmeden edemiyor insan…
Lanthimos da böyle düşünüyor olmalı ki Stone’un Zavallılar’daki performansını “Doğrusu ona hayran kaldım. Kurgu aşamasında bazen mesaj atıp ‘Bunu nasıl yapıyorsun bilmiyorum. Bu inanılmaz’ diyordum. İşin içinde biraz sihir vardı sanki” diye tarif ediyor.
“Sihir” kısmı lafügüzaf elbette. Yoksa Yetenekli Bayan Stone’un inatçı, kararlı, hırslı, disiplinli yapısını filmlerinin başrollerini gönül rahatlığıyla ona emanet eden Lanthimos’dan iyi kim bilebilir? “Bunu nasıl yaptığını” ise genç oyuncunun köşeleri yontulmuş, derli toplu hayatında aramak gerek.
Kasım 1988’de Arizona’da dünyaya gelen Stone’un annesi Krista ev hanımı, babası Jeff müteahhit. Duru güzelliğinin kökeni İsveçli, İngiliz, İskoç, İrlandalı ve Alman atalarına uzanıyor muhtemelen. “Ebeveynlerim dünyanın en soğukkanlı ebeveynleri. Anne ve babamın felsefesi başlangıçta dizginleri tamamen bırakmak ve güvenlerini kıracak bir şey yaptığınızda hemen geri çekmektir. Bu da berbat bir şey çünkü sayelerinde Pinokyo oldum. Asla yalan söyleyemem” diye anlatıyor yetişme şeklini. Örneğin 13 yaşındayken sabahın ikisinde arkadaşları evine gelip gizlice dışarı çıkması için kandırmaya çalıştığında, ilk işi annesini uyandırmak ve durumdan haberdar etmek olmuş. Annesi ona cep telefonunu vermiş, bir saatten fazla dışarıda kalırsa mutlaka aramasını tembihlemiş. Elbette arkadaşlarına aslında izin aldığını belli etmemiş Stone. “Her şeye izin verildiği için çılgın bir şeyler yapma ihtiyacı hiç hissetmedim” diyor.
Stone’un mükemmeliyetçi ve kontrolcü yönünü aile bağlarına atılan bu güven düğümleri açıklayabilir. Zira çocukken okulu sevmemesine karşın en yüksek notu almayı kendine görev beller. Sonunda da panik atak krizleri çıkagelir. Henüz 20’li yaşlarının başında verdiği bir röportajda yumuşak karnını “İşleri batırdığımda, hata yaptığımda kolum kanadım kırılır” sözleriyle itiraf ediyor. “Ama hatalarımdan ders çıkarırım. Eğer hassas bir insansanız bu zor bir ders, hele de başkalarını önemsiyorsanız, kimseyi incitmek istemiyorsanız, işleri batırmak istemiyorsanız...”
Emma Stone, okulda öğle tatillerini revirde ellerini ovuşturarak geçirecek kadar etkilendiği panik atak nöbetlerinden kurtulmanın çaresini oyunculukta bulur. Dans ve vokal eğitimleriyle birlikte on bir yaşında yutmaya başladığı sahne tozu “enerjisini başka bir yere yönlendirmesine, içe akıtmak yerine dışarı atmasına” yardım eder. Oyunculuk bir çeşit terapiye dönüşür, “zorlu ve korkutucu şeyleri denemeye” dair korkularının azalmasını sağlar.
Ardından iki yıl evde eğitim görerek Valley Youth Tiyatrosu’nun tam 16 oyununda sahneye çıkar. Okul hayatını tecrübe etme girişimi bir kez daha mutsuzlukla nihayete erdikten sonra Kaliforniya’ya yerleşip Hollywood’da şansını denemeye ikna eder ailesini. 16 yaşında annesiyle Los Angeles’ta bir apartman dairesi tutar ve hüsranla sonuçlanan sayısız Disney seçmesine katılır. Nihayet bir televizyon dizisine kabul edilir, ama dizinin pilot bölümü bile yayımlanmaz. Zar zor rol kaptığı birkaç yapım yine hayal kırıklığından ötesini getirmez. Sonunda beyazcamda değil beyazperdede döner şansı: 2007’de Greg Mottola’nın gençlik komedisi Çok Fena’da (Superbad) kızıla boyadığı saçlarıyla arzıendam ettiğinde iyi eleştiriler ve bir de Young Hollywood Award ödülü alır. Ama üç filmde birden göründüğü 2009’a kadar rol aldığı hiçbir yapım ses getirmez. O yıl Ruben Fleischer’in yönettiği korku komedisi Zombieland ile yapraklar hafiften kımıldar.
2010’da yönetmen Will Gluck’la yolu kesişir. Yine bir gençlik komedisi olan ve kısmen Nathaniel Hawthorne’un tarihi romantik romanı Kızıl Damga’ya dayanan Adı Çıkmış (Easy A) filminin senaryosunu “daha önce okuduklarından çok daha farklı ve eşsiz” bulunca ısrarla Gluck’ın peşine düşer ve ilk başrolünü kapar. İçgüdülerinde yanılmamıştır: BAFTA ve Golden Globe ödüllerine aday gösterilir, MTV ödülü kazanır.
2011’de Tate Taylor’ın dönem filmi Duyguların Rengi (The Help) kariyerindeki önemli basamaklardan biri olur. Hedefe odaklı Stone, Afrikalı-Amerikalı hizmetçilerin hayatlarını öğrenmeye çalışan yazar Eugenia “Skeeter” Phelan rolü için Güneyli aksanını ve Sivil Haklar Hareketi’ni hatmeder. Emeği boşa gitmez; yüksek hasılatlı ve ödüllü Duyguların Rengi Stone’a eleştirmenlerden tam not getirir.
2012’de alternatif evrenin kapılarını aralayıp Örümcek Adam serisinin yeniden çekilen versiyonu İnanılmaz Örümcek Adam’da (Amazing Spider-Man) Peter Parker’ın ilk aşkı Gwen Stacy’yi canlandırır – halbuki fantastik çizgi romanlarla hiç ilgilenmemiş, hatta bir tanesini bile okumamıştır daha önce. Buna rağmen masum yüzünün karşı konulmaz cazibesiyle öyle kanlı canlı bir Gwen Stacy’ye dönüşür ki 2014’te İnanılmaz Örümcek Adam 2’de rolü tekrar canlandırdığında 2015 Kids’ Choice Awards’da En Sevilen Kadın Sinema Oyuncusu ödülünü kucaklar.
Ancak eleştirmenlerin nezdinde saygın bir mertebeye yükselmesini sağlayan asıl çıkışını 2014’te Alejandro González Iñárritu’nun Oscar’ları toplayan filmi Birdman ile gerçekleştirir. Michael Keaton ve Edward Norton’ın karşısındaki performansı “müthiş”ten “muazzam”a uzanan bir dizi sıfatla ve çeşitli ödül adaylıklarıyla alkışlanır. Aynı yıl Broadway’de Cabaret müzikalinde sahneye çıkıp vokal ve dansta da ne denli yetenekli olduğunu kanıtlar. Performansı film yapımcısı Damien Chazelle’in dikkatini çekince müzikal komedi-dram filmi La La Land’de kimyasının pek tuttuğu Ryan Gosling ile üçüncü kez bir araya gelir. Sonuç muhteşemdir: The Guardian’da Peter Bradshaw “Stone hiç olmadığı kadar iyi: Olağanüstü akıllı, esprili, hassas, kocaman ceylan gözleri gözyaşlarıyla dolduğunda bile ya da özellikle o haldeyken zekayla ışıldıyor” diye yazar. Ve Stone Akademi Ödülleri, Altın Küre, SAG ve BAFTA’dan En İyi Kadın Oyuncu ödülüyle döner. 2017’de Ezeli Rekabet’te (Battle of the Sexes) yedi kilo alıp canlandırdığı sporda cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele eden efsane tenis oyuncusu Billie Jean King rolü de yine ödül adaylıklarıyla taçlanır.
Stone’un BBC’den Caryn James’in deyişiyle “Hollywood yıldızlığını hızla arkasında bırakıp ciddi sanatsal kabiliyetler” sergilediği yolun başına 2018’de Yorgos Lanthimos’un tarihi dramı Sarayın Gözdesi (The Favourite) yerleştirilebilir. Kraliçe Anne’in (Olivia Colman) gözdesi olmak için kuzeni Abigail Masham’la (Rachel Weisz) amansız bir rekabete giren Sarah Churchill rolü ne denli gözü kara ve cesur olabileceğinin ipuçlarını verir. Birkaç yıl sonra Disney klasiği 101 Dalmaçyalı’dan uyarlanan Cruella’da 1996’da Glenn Close’un hayat verdiği Cruella de Vil karakterinin altından başarıyla kalkar.
2020’de yazar ve yönetmen Dave McCary ile evlenen ve 2021’de kızı Louise Jean’i kucağına alan uzun soluklu ilişkilerin kadını Stone’a “Lanthimos’un ilham perisi” deniyor şimdilerde. Sarayın Gözdesi, Zavallılar, kısa metrajlı Bleat ve 2024’te vizyona girecek AND ile ikili bugüne kadar dört filme imza attı. Hatta Lanthimos’un sözlerine bakılırsa çekimlerini gizlice Yunanistan’da gerçekleştirdikleri beşinci bir film daha yolda.
Ülkemizde 9 Şubat’ta vizyona girmesi planlanan Zavallılar sıra dışı bilim insanı Dr. Godwin Baxter (Willem Dafoe) tarafından beynine yerleştirilen bebek beyniyle ölüyken diriltilen Bella’nın hikayesini konu ediyor. Victoria döneminin baskıcı atmosferinde havalı avukat Duncan Wedderburn (Mark Ruffalo) ile evden kaçıp kıtalar arası bir maceraya atıldığında hem kadınlığını hem dünyayı büyük bir iştahla keşfetmeye koyulan ve tabuları bir bir yıkan Bella’yı canlandırmak “kadın olmanın, özgür olmanın, korkmanın ve cesur olmanın ne anlama geldiğini kabul etmek” Stone’a göre.
Yunan yönetmenle yolculuğunu da “Sevdiğim ve güvendiğim insanlarla birlikteydim ve hata yapsam da önüme bakabileceğimi hissettim. Ne kadar korunmasız ve tehditlere açık olursa olsun bu özgürlük kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor. Yorgos’la tekrar ve tekrar çalışmanın sevdiğim tarafı da bu” diye anlatıyor. Farkındaysanız Stone’un hayat yolculuğunda anahtar kelimeler hiç değişmiyor: Sevgi, güven, özgürlük ve istikrar.