Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
16 - 21 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen Ayvalık Uluslararası Film Festivali’ne katıldık ve dikkat çeken bazı yapımların ardındaki yaratıcı isimlerle bir araya geldik.
Ayvalık Uluslararası Film Festivali, gerek düzenlendiği sempatik konum, gerekse festivalde yarışma olmamasından doğan rahat ve samimi atmosfer nedeniyle son birkaç yıldır sektörün ve sinefillerin iple çektiği bir etkinliğe dönüştü. Bu yıl, geçtiğimiz yıllardan farklı olarak yeni kurulan Seyir Derneği’nin düzenlediği festival, 16 - 21 Eylül tarihleri arasında gerçekleşti ve 5 günde 48 film gösterildi. Direktörlüğünü Azize Tan’ın, program danışmanlığını Fatih Özgüven’in üstlendiği festivalin zengin programında, yılın en dikkat çeken yapımlarının gösterimlerine film ekipleriyle söyleşiler ve güncel meselelere dair paneller eşlik etti. Yerli ve yabancı uzun metraj, kısa film ve belgesellerin izleyiciyle buluştuğu, salonların dolup taştığı, gösterimlerin ardından film ekipleriyle soru – cevap seanslarının yapıldığı festival, sinemaseverler için hem yaza veda hem de yeni sezona merhaba niteliğindeydi. Film gösterimleri ve hararetli film tartışmalarının arasında yakaladığımız; kimisi oyuncu kimisi yönetmen altı kişiden, filmlerini ve festival deneyimlerini dinledik.
Mekan: Cafe Caramel
“Senaryoyu ilk okuduğumda incelikle yazılmış Ela karakterine bayılmıştım. Ziya (Demirel) tüm tutkusuyla bana Ela karakterini, filme dair görüşlerini ve tasarılarını anlattı. Karşımda kendinden ve yapmak istediklerinden çok emin bir yönetmen gördüm. Filmin ve her karakterin çok hassas dengeleri vardı, bence bir oyuncu olarak bunlara çalışmak oldukça heyecan verici. Her işimde yeni bir şey deneyimlemek, farklı karakterleri keşfetmek ve sınırlarımı zorlamayı seviyorum. Ela ile Hilmi ve Ali’de tüm bunları yapabileceğimi gördüğüm için heyecanla projeye dâhil oldum. Ela aslında bir oyuncu için çalışması oldukça zor bir karakter bence. Dikkat edilmesi gereken çokça ince detayı vardı. Karakterlerin değişken dinamikleri, sıkışmışlık, yas süreci, kendine ait olmayan bir evde olmak gibi üzerine yoğunlaşmam gereken noktaları vardı. Ela aynı zamanda bunların çoğunu konuşarak değil; aksine sessizlik ve kendi kurduğu oyunlarla yaşıyor. Bir oyuncu olarak bana küçük anları araştırmayı ve sessizlikle iletişim kurmayı deneyimletti.”
Mekan: Camlı Kahve
“Ne yazık ki artık kapısı sokağa açılan çok az sayıda sinema salonu kaldı Türkiye’de. Çoğunlukla AVM’lerin içinde olan salonlardan çıktığınızda kendi düşüncelerinizle baş başa kalabileceğiniz bir alan yok. Ayvalık’ta ise tam tersi. Sinema çıkışında seyircinizle sohbet edip fikir alışverişinde bulunabileceğiniz samimi bir festival bu. Oynadığım film Diyalog’da kurgu ve gerçeklik arasındaki çizgi bulanıklaşıyor. Her şeyden önce kendi isminizde ve mesleğinizde birini oynamak ve hatta oynadığınız karakterle aynı semtte oturmak değişik bir deneyimdi. Karakterim Veysel ile benzer hayat deneyimlerimiz olsa da tabii ki ayrışan birçok yönümüz ve bakış açımız var. Sanki benim başka bir evrendeki hâlim gibi... Ancak film genel olarak yanıt vermekten çok soru sormakla ilgilendiği için hislerden ziyade fikirler daha çok etkiledi beni. Zamanında cevap verip biz büyüdükçe unuttuğumuz birçok soruyu anımsattı, etkiledi, değiştirdi diyebilirim.”
Mekan: Tavanarası Eskici
“Film, duyduğu bir sesin peşinden yaşadığı apartmanda bir yolculuğa çıkan Zuhal’i alıyor odağa. Bu apartmanda yaşayan her kadının kendine göre bir derdi var. Biz de filmde onları yaratırken; 'Eğer Zuhal, şu anki yaşamından başka bir seçim yapsaydı nasıl bir hayatı olurdu?' sorusu üzerinden kurmaya çalıştık. Dışarıdan bakıldığında Zuhal’in arzusu, sesini sürekli duyduğu ama bir türlü göremediği kediyi bulmak; ama iç dünyasına girdiğimizde bambaşka arzularıyla da karşılaşıyoruz. Bu ses biraz da duymak istemedikleri, duymaktan kaçtıklarıyla yüzleşmesine yol açıyor ve bu yüzleşme, hem Zuhal de hem de seyircide bir rahatlama sağlıyor; umut veriyor.”
Mekan: Şeytanın Kahvesi
“Bu festivalin yeri ayrı oldu, öyle de kalacak gibi hissediyorum. Hem kasabanın hissi, hem yarışma olgusundan azade olmak, hem de beraber film izlemek ve paylaşmak çok iyi geldi. Festivaller kendi içlerinde de, şehirlere göre de değişiklik gösteriyor tabii. Her sene bileşenler değişiyor ki bu da iyi bir şey. Benim için en önemlisi seyirciyle buluşmak, büyük şehirlerin dışında da onlarla iletişim kurmak. Diyalog’un senaryosunun hiç rastlamadığım bir yapısı vardı ve bu beni çok heyecanlandırdı. Filme dâhil olayım ya da olmayayım, sonucu izlemek isterim diye düşündüm. Yeni ve cesurdu, beni pek çok soruyla baş başa bırakmıştı. Filmle diyaloğum hâlâ devam ediyor. Filmi pandemi sürecinde, yaz aylarında 8 günde çektik. Hafızam çok iyi değildir ama o sekiz günü neredeyse saat saat hatırlıyorum. Özellikle plan sekansı çektiğimiz geceyi hiç unutmuyorum. Zamanımız kısıtlıydı ve aksiliklere pek yer yoktu. Heyecan, endişe, güven, soğukkanlılık… Her şey birbirine karışmıştı.”
Mekan: Ahmet Türker’in Berber Dükkanı
“Günümüzde kadın erkek eşitliği üzerine konuşuyoruz. Bir erkek olarak pek çok davranışımızın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum, çünkü çok feodal bir toplumda büyüdük. Eskiden farkındalığımız yüksek değildi ama artık geldiğimiz çağda davranış biçimleri değişmeye başladı. Kadınlar da artık daha bilinçli ve kendilerine saygısızca davranılmasını kabul etmiyor, erkekler de zaten bu davranışların eskisi gibi kabul görmediğinin farkına vardı. Filmde stiletto giyerken kadınların ne hissettiğini yakalamaya çalıştım. Öncelikle söylemeliyim ki stilettoyla yürümek çok zor! Tüm gün onlarla gezenlere hayranım! Topuklu ayakkabı sanki bedenini belli bir forma sokuyor ve nasıl hareket etmen gerektiğini söylüyor. Diğer yandan ayakkabıya dair fark ettiğim şey, onu giyip iyi hissetmen için illa “ideal ve fit” bir bedene sahip olman gerekmiyor, kendine güveniyorsan güzelsin. Bence zaten mesele dışarıdan nasıl göründüğünden ziyade yaydığın enerji ve yarattığın çekim alanıyla ilgili. Stiletto filmi herhangi bir politik görüşü savunmuyor. Yönetmen Can Merdan Doğan’ın konuyu ele alış biçimi o kadar nahif ki... Amaç sanatla birilerine ulaşmaksa, kurduğunuz cümleler çok önemli diye düşünüyorum. O yüzden de Can’ın senaryosunu çok değerli buluyorum ve bunun çok aydınlık bir film olduğunu düşünüyorum.”
Mekan: Kural Karadutum
“Filmimizin başlangıcında görünmeyen, sadece sesiyle var olan Funda Eryiğit’in söylediği bir cümleyi aktarayım: ‘Her tanışma biriciktir, tekrar edilemez.’ Filmin esas meselesi de bu zaten, tekrar edilemez olanı seyirciye izletebilmek. Diyaloğa, tanışmaya, sevmeye, inanmaya, merak etmeye dair; gerçeklikle kurmacanın iç içe geçtiği, hangisinin gerçek hangisinin kurmaca olduğunu düşündüren bir film Diyalog. Aslında ilişkilerin tabiatında da, insanın kendiyle olan ilişkisinde de, ‘Hangisi güvende hissettiğim personam?’ diye sorduğu yerleri irdeleyen ve bunu ikili ilişkiler üzerinden ele alıp seyirciyle beraber bu konular üzerine kafa yormak isteyen bir film. Yaşadığımız çağda en büyük sorunun iletişimsizlik olduğunu düşünüyorum ve bence bunun kaynağı insanların konuşmaması değil. Aksine, selfie çağında olduğumuzu varsayarsak, herkes sürekli kendini anlatma çabasında olduğu için dinlemeyi unuttuğumuz bir noktadayız. Aslında iletişim sadece anlatmak değil; aynı zamanda dinlemektir. Dinlemenin eksik kaldığı noktada iletişim kopuklukları oluyor. Eski dünyanın tanımladığı kavramlar yeni dünyanın pratiklerine uymuyor ve aslında aynı şeyden konuşsak bile bir anlam eksikliği oluyor. O yüzden film, bu dinleme - anlama meselesi üzerinden anlatmak istediğimiz bir hikaye olarak ortaya çıktı. Filmin ana taslağını Burcu Uğuz ile beraber oturup bir – bir buçuk günde yazarak çıkardık. Daha sonra şair ve editör Fahri Güllüoğlu katıldı aramıza ve senaryoyu son haline getirdik.”