Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Moda, sanat, mimari, performans, antropoloji, biyoloji ve felsefeyi kendine özgü biçimde birleştiren ve bireysel hikayelerden toplumsal tahliller yaratan Hüseyin Çağlayan, Souffleur başlıklı sergisiyle Sakıp Sabancı Müzesi’nde.
1970 Lefkoşa doğumlu tasarımcı ve sanatçı Hüseyin Çağlayan’ın eserleriyle ilk fiziki karşılaşmam 2001 yılında gerçekleşen 7. Uluslararası İstanbul Bienali’nin Egofugal başlığı altında düzenlenen sergilerine uzanıyor. Henüz lise sıralarında otururken, Çağlayan’ın Airmail Dress (Havayolu Postası Elbisesi) isimli yerleştirmesinin önünde saatlerimi harcamış; sanatçının eserlerini göç olgusu ile şefkati, tasarım ile sanatı birleştirdiği türden bir incelikle kurgulama fikrine hayranlık duymuştum. New York Metropolitan Müzesi’nin koleksiyonunda da yer alan ve sayılı üretilmiş kağıt-kumaştan bu elbise; üzerine yazılabilen, izlerini takiben katladığınızda bir zarf elde edilebilen ve bir adrese posta olarak gönderilebilen hem bir meta hem de bir metafordu. Elbise bir eser olarak sergilenmesinin dışında, bir “elbise” olarak da satın alındığında, yanında içinde çıkartma ve kullanma önerilerinin bulunduğu “kişiselleştirme kiti” de yer alıyordu. Çağlayan, ürettiği dönemde bu işinin interaktif karakterine değiniyor, hatta kesilip tekrar dikilebilen bir şey olduğunu anlatıyor ve ekliyordu: “Bu elbiseyi posta olarak gönderdiğinizde neler olacağını merak ediyorum. Kendinizin bir suretini birine yollamak gibi.”
Bu elbiseden bir süre önce, 2000 yılında, Çağlayan’ın emsalsiz dehasına ikna olmuştum. Tasarımcı o yıl, After Words (Kelimelerden Sonra) adlı Sonbahar/Kış koleksiyonunu tanıtıyordu. Koleksiyon dahilindeki tasarımlarını TV’de izleyen milyonlarca insandan biriydim elbette. Savaşın ve zorunlu göçün verdiği dehşeti, hem fiziken hem ruhen üstlenen kadınlar çok yönlü, çok disiplinli ve çok katmanlı şekilde tasarlanmış kıyafetleri koltuk örtülerinden sökerek giyiyor, ahşap koltuk iskeleti valizlere çevriliyor, ortadaki yuvarlak ahşap sehpa ise başka bir kadının taşıdığı etek formuna dönüşüyordu. Tıpkı ahşabın kendisi gibi organik, sert ve ağır olan bu koleksiyon, modern sosyolojik felaketlerin zihinsel kıvılcımlarla nasıl bambaşka bir boyuta taşınabildiğini gözler önüne seriyor; son kertede minimal ve vurucu tasarımlar da ayrıca moda bağlamında değerleniyordu. Elbette gerçek anlamıyla bir sansasyon olan bu üretim, deneyselliğin en fonksiyonel biçimde imal edildiği ve performansın en rasyonel boyutta yaşamsallığı irdelediği bir külte evriliyordu. Keza, hâlâ akıllarda ve kayıtlarda kalan bu işin ölümsüz olduğuna ve öncülüğünün, geçerliliğinin ve düşünsel olgunluğunun en üst seviyelerde icra edildiğine dair hiçbir şüphe yok. Vogue Amerika editörleri için de bu koleksiyon yüzyılın en iyi şovlarından biriydi.
1990’lardan bu yana dikkat çekici ve yenilikçi işler üretmiş, gerçek anlamıyla disiplinlerarası eserler yaratmış, teknolojik buluşları moda tasarımının tekniğiyle birleştirmiş, sayısız ödüller almış Çağlayan’ın Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleşen Souffleur sergisi, yeni medya ve performansa odaklanan bir popüler kültür eleştirisi niteliğinde. Moda tarihinin en önemli isimlerinden biri olarak, verdiği tarihsel referansların ve biçimlendirdiği estetik eleştirinin dozu, onu sanat ve felsefeyle yakınlaştırıyor; bir “düşünce tasarımcısı” olarak yerini sağlamlaştırıyor. Sergide, fikirlerini kumaş, beden ve farklı medyalar kullanarak video ve enstalasyonlarla kurgulayan sanatçının üç eser serisi Pre-tension (Özenme), Fake Celebrations (Sahte Kutlamalar) ve Post-Colonial Body (Sömürgecilik Sonrası Beden) başlıkları taşıyor. Özellikle göç ve kimlik gibi konuları irdelediği Gravity Fatigue (Yerçekimi Yorgunluğu) adlı performansın videosu ise özellikle vurucu. Çünkü Çağlayan işlerini kavramsallaştırırken, olgunlaşmış ve süzülmüş çıkarımlarla ya da sorularla yoğuruyor, suları bulandırmadan net mesajlar veriyor. Bu da sanatçının zihniyle yeteneğini tam kararında ölçütlerle harmanlamasıyla mümkün oluyor. Son olarak, Çağlayan’ın Sakıp Sabancı Müzesi direktörü Nazan Ölçer’le yaptığı söyleşide nasıl ve neden “vurucu” işler ortaya çıkarttığını özetlediği sözlerine yer verelim: “Ben, fikirleri olan biriyim.” Sakıp Sabancı Müzesi ve Pilevneli işbirliğiyle gerçekleşen Souffleur sergisini 8 Ocak 2023 tarihine dek ziyaret edebilirsiniz.