Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Serpil Mavi Üstün ile “Call Me When You Arrive” sergisinin, üretim süreci ve eserlerindeki duygu dünyası üzerine konuştuk.
Serpil Mavi Üstün’ün Call Me When You Arrive sergisi, 21 Şubat - 22 Mart tarihleri arasında sanatseverlerle buluşuyor. Galeri Nev ile gerçekleştirdiği ilk kişisel sergide Üstün, son iki yıldır atölyesinde biriktirdiği eserleri bir araya getiriyor; kişisel deneyimlerinden ve gözlemlerinden yola çıkarak otobiyografik bir anlatım sunuyor.
Sanatçının eserlerinde yer alan porselen figürler, izleyiciye hem tanıdık hem de mesafeli gelen nesneler olarak dikkat çekiyor. Sanatçıyla sergisi, üretim süreci ve eserlerindeki duygu dünyası üzerine konuştuk.
Neredeyse her çocuk gibi ben de resim yapmayı seviyordum ve sanatla ilişkili bir kariyerim olacağını düşünüyordum ama kendimi sanatçı olarak hayal etmemiştim. Ta ki Mimar Sinan Üniversitesi, resim bölümündeki üçüncü yılıma kadar… O yıl, modelden çalışmak yerine tuvalde daha özgür kaldık ve bu benim için bir dönüm noktası oldu. Sonra hiç ara vermedim.
Sinema ve psikoloji her zaman benim için önemli oldu. İnsanın ruh halleri, belirsizlik duygusu ve sahnelerin içinde saklı olan gerilimle ilgilendim. Bir anı dondurmak, içinde hem geçmişi hem de geleceği hissettirmek hoşuma gidiyor.
Serpil Mavi Üstün - A Memory I Used to Know - 2023 (Galeri Nev’in izniyle)
Yalnızlık, kaçınılmaz bir insan hali. Bu yalnızlık bazen kendimizle barışık olduğumuz bir alan yaratıyor, bazen de bizi en savunmasız halimizle yüzleştiriyor. Çalışmalarımda, izleyiciyi kendi duygu dünyasına çekebilecek sahneler kurmaya çalışıyorum. Gündelik hayat sahneleri, aslında hepimizin tanıdığı duyguları görünür kılıyor. Ama ben, o tanıdık anları küçük tehditler, tedirgin edici detaylar ve belirsizliklerle gölgeleyerek sıradanın içindeki kırılganlığı vurguluyorum.
Bu sergi, son iki yıldır atölyemde biriktirdiklerimi bir araya getiriyor. Eserlerin büyük bir kısmı, kendi deneyimlerimden ve gözlemlerimden yola çıkarak şekillendiği için bir anlamda otobiyografikler.
Bunlara eklenen porselen figürlere, bir yandan hepimiz aşinayız; sıradanlar, tanıdıklar. Diğer yandan kırılganlıkları dolayısıyla dokunmaya çekindiğimiz, mesafeli nesneler. Aynı anda hem yakın hem uzak hem değersiz hem de değerli olabilmeleri beni onlarla çalışmaya iten şeylerden biri. Ayrıca, bir şeker kadar cezbedici olan parlak yüzeylerini tuvalde çalışmaktan büyük keyif alıyorum.
Çalışmalarımın büyük bir kısmı kişisel deneyimlerimden besleniyor. Bir sahneyi kurgularken mutlaka bir ruh halimle eşlenerek şekilleniyor: neşe, hayal kırıklığı, huzur ya da belirsizlik gibi birçok farklı duygu, kimi zaman bilinçli kimi zaman da kendiliğinden resimlerime yansıyor. Bu ruh halleri sahnelerin atmosferini belirlese de izleyicinin kendi hisleriyle tamamlanıyor.
Onları bir modelden yola çıkarak değil, hafızamda ve hayalimde biriken imgeleri birleştirerek oluşturuyorum. Bazen hareketleri, bazen bakışları üzerinden duygularını inşa ediyorum. Onların donmuş, neredeyse zamansız halleri, benim resimlerimde anlatmak istediğim belirsizlik hissini pekiştiriyor.
Serpil Mavi Üstün - A Song That Goes On - 2023 (Galeri Nev’in izniyle)
Kediler hem yumuşak, sevgi dolu ve huzur veren varlıklar, hem de kestirilemez, umursamaz, oyuncu ve çevikler. İsterlerse ortamda müthiş bir huzur, isterlerse küçük çaplı bir kaos yaratma potansiyelleri var. Onları resmettiğimde, bu kestirilemezliğin verdiği gerilimi hissettirmeyi amaçlıyorum.
Kediler hem yumuşak, sevgi dolu ve huzur veren varlıklar, hem de kestirilemez, umursamaz, oyuncu ve çevikler. İsterlerse ortamda müthiş bir huzur, isterlerse küçük çaplı bir kaos yaratma potansiyelleri var. Onları resmettiğimde, bu kestirilemezliğin verdiği gerilimi hissettirmeyi amaçlıyorum.
Zaman benim için tek bir doğrultuda ilerlemiyor. Aksine resimlerimde belirsiz bir zamansallık var; bu sahneler şimdiye mi, 1950’lere mi, yoksa çok daha eskiye mi ait belli değil. Detaylar, nesneler ve yüzeyler, bu zaman kaymasını bilerek oluşturduğum ögeler. Belki 1920’lere ait bir figürün günümüze ait bir kulaklıkla müzik dinlemesi bana çok çekici geliyor.
İnsan zihninin karmaşıklığı ve duyguların nasıl şekil bulduğu beni her zaman etkiliyor. Şayet bu karmaşıklığı anlatmanın doğrudan yolu figürlerse, daha sezgisel olanı da dokular. Bir masa örtüsünün kırışıklıkları, parlak bir araba koltuğunun gergin yüzeyi ya da bir duvar kağıdının devam edip etmediğini bilemediğimiz deseni, sahnelerdeki psikolojik atmosferini oluşturan unsurlar haline geliyor. Veya nesnelerin bir araya gelme şekli. Kiraz çekirdeği ile ruj lekeli sigara izmariti; pembe güllere konmuş bir kara sinek…
Bir çalışmaya başlamadan önce kafamda basit bir şablon oluyor tabii ama aslında her şeye tuval yüzeyinde karar veriyorum, başka bir deyişle tesadüflere izin veriyorum. Bir yolculuk gibi, hedefime ilerlerken yolda yaşadıklarımın tadını çıkarıyorum. Bazen yan yollara sapıyorum, bazen kayboluyorum. Sonradan yaptığım desen, o yolculuk ve vardığım yer hakkında tutulan keyifli bir not benim için. Tersini yaptığımda, malzeme nedeniyle aynı heyecanı yaşayamıyorum. Sınırları önceden belirlenmiş, kısıtlı bir hareket alanım varmış gibi hissediyorum. Burada eskizlerden değil, etüt şeklinde yapılmış detaylı çizimlerimden bahsediyorum. Sıralamanın tersine dönmesi, daha derin ve daha sürprizli eserlere olanak tanıyor.
Sanat dünyası sürekli değişiyor ve dönüşüyor. Küreselleşme, dijitalleşme ve yeni medya sanatçıların ifade biçimlerini çeşitlendiriyor. Ama bir yandan da sanatın özünde hâlâ kişisel ve içsel bir taraf var. Benim ilgimi çeken, zamanın ötesinde kalabilen, izleyiciyle birebir ilişki kurabilen işler.
Her şeyin çok hızlı tüketildiği bu çağda, eserlerimin zamana direnmesi ve izleyiciyle uzun süreli bağlar kurabilmesi.