Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Yunanistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda ödüllü fotoğraf sanatçısı Pari Dukovic’in Türkiye’deki ilk kişisel sergisi yer alıyor: “İstanbul’dan New York’a: Bir Fotoğrafçının Yolculuğu”. Dukovic ile İstanbulla olan bağını, fotoğrafçılık serüvenini ve hikaye anlatıcılığının günümüzdeki anlamını konuştuk.
Üç Amerikan başkanını -Barack Obama, Donald Trump ve Joe Biden'ı- fotoğraflayan Pari Dukovic'in kadrajına yansıyan diğer isimler arasında Lady Gaga, Taylor Swift, Scarlett Johansson, David Lynch gibi yıldızlar var. Balenciaga'nın 50. couture koleksiyonunu fotoğrafladığı çekimden bir kare ise bu yıl American Photography tarafından Yılın Fotoğrafı ödülünü kazanmış. Dolayısıyla Yunanistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’ndaki İstanbul’dan New York’a: Bir Fotoğrafçının Yolculuğu sergisinin açılış davetine adım attığımda karşımda “yaşını almış” bir fotoğraf sanatçısı bekliyordum. Ancak Dukovic, tüm bu başarılarını oldukça erken yaşta elde etmiş bir sanatçı; henüz 40 yaşında! 2013 yılında The New Yorker dergisinin kadrolu fotoğrafçısı olan sanatçının bu pozisyona gelen en genç kişi olduğu bilgisini de serginin duvarında okuyunca taşlar yerine oturuyor.
1984 yılında İstanbul'da doğan Pari'ye ilk kamerasını 8 yaşındayken babası hediye ediyor ve bir fotoğraf sanatçısının yolculuğu aslında o anda başlıyor. Pari ile İstanbul'dan New York'a uzanan yolculuğunu, 8 yaşındayken babasının hediye ettiği ilk fotoğraf makinesi ile çektiği Edinburgh Dükü Prens Philip fotoğrafının hikayesini, herkesin cebinde profesyonel bir kameranın olduğu günümüzde fotoğraf sanatının ne anlam ifade ettiğini ve çok daha fazlasını konuştuk.
İstanbul; ışığı, insanları, mimarisi, mutfağı, tarihi detaylarıyla zengin bir kültür ve birikime sahip. Bu nedenle İstanbul dışında yaşamak isteyeceğim şehir sayısı son derece azdı ve New York da bu şehirlerin en önde geleniydi.
New York’un kalbi de İstanbul gibi atıyor, gece, gündüz bir hareketlilik var ve kendinizi bitmeyen bir keşfin içinde buluyorsunuz. Bu dinamizm, benim için her zaman bir yaşam kaynağı oldu. Hayat bir keşif yolculuğu gibidir.
Pari Dukovic
İstanbul sanat anlamında bana her zaman ilham veren bir şehirdi. İstanbul’da doğup büyüdüğünüz zaman tarih, sanat ve kültür ile iç içe oluyorsunuz. Gözleriniz güzellikleri görüyor ve farkında olmadan insan sanata değer vermeye başlıyor.
İstanbul ışığı, gerçekçi olan bir şeyi, bir metafor haline getiriyor. Bu da benim için her zaman büyük bir ilham kaynağı oldu. Fotoğraf çekmeye sekiz yaşında, babamın hediye ettiği fotoğraf makinesi ile başladım. Bu yolculuğa çıktığımda ilham kaynaklarım çok zengindi ve elbette biri de Ara Güler’di.
Fotoğraf: Pari Dukovic
Kendisini yakından tanıyabildim, zaman geçirebildim, hatta babam onunla berbere giderdi. Çok küçük bir yaşta, 1990’ların başında İstanbul’u görüntülemeye başladım. Bütün fotoğraflarım siyah beyazdı ve Ara Güler usta gözüyle İstanbul’un ruhunu nasıl yakalıyorsa ben de kalbimden gördüğüm İstanbul’u yakalamaya çalışıyordum.
Ara Güler dünya çapında en büyük isimlerden bir tanesi. Benim için fotoğrafta en önemli detaylardan bir tanesi sadece anı yakalamak değil o anı durdurabilmek, görsel bir hatıra olması ve ömür boyu bir hayat verebilmek…
Tabii hala duruyor ve çektiğim tüm fotoğrafların negatiflerini düzenli biçimde tutuyorum. Bu fotoğrafın güzel bir öyküsü var. Edinburgh Dükü Prens Philip, Ekümenik Patrikhane'yi ziyaret ediyordu ve babam beni de götürdü, o zaman 8.5 yaşındaydım. Fotoğraf makinemi yanıma aldım. Tamamıyla mekanik olan Zenit marka bir makineydi ve her karenin çıkması için doğru düzgün bir ayar yapılması gerekiyordu.
Makineyi kullanmasını biliyordum ama yaşım küçük olduğu için bu ayarları gerçekleştirebilmek 5 dakika kadar bir zaman alıyordu. Ayin sırasında Prens Philip’in karşısına geçtim ve çok acele etmeden makinemi ayarladım ve kurdum.
İki kare çektim, bu iki fotoğrafın benim için anlamı çok büyük. Küçük bir çocuk olarak fotoğraf makinem cesur adımlar atmamı sağladı. Bu fotoğrafların benim için diğer önemli yanıysa, ölümsüzleştirdiğim anların başkaları için de anlam taşıdığının farkına varmam. Fotoğrafı bastıktan sonra, ailemin arkadaşlarına gösterdiğim zamanki yorumları, büyük bir ilham kaynağı oldu.
Fotoğraf: Pari Dukovic
İstanbul’da doğup büyüdüm ve 20 yılı aşkın süredir Amerika’da yaşıyorum. Bu yolculuğumu yansıtan bir sergi yapmak hep hayalimdi. Tesadüfen 40 yaşımda bu sergiye kavuştum. Yunanistan İstanbul Başkonsolosu Büyükelçi Dr. Konstantinos Koutras, Şubat ayı başında benimle iletişime geçti. Kendisiyle daha sonra New York’ta bir görüşme gerçekleştirdik ve İstanbul Yunan Konsolosluğu’nun kültür ve sergi alanında sergi yapmam için davet aldım.
Serginin İstanbul’da gerçekleşmesinden büyük mutluluk duyuyorum. Bu şehirde doğup büyüdüm ve Amerika’da yaşıyorum. Tekrar İstanbul’a dönüp hayatımı görsel olarak anlatan bir sergi gerçekleştirmenin harika bir deneyim olduğunu söyleyebilirim.
Serginin fikri ve teması çok doğal bir şekilde ortaya çıktı. İstanbul’dan New York’a uzanan sokak fotoğraflarını yansıtırken aynı zamanda dünyanın önde gelen isimlerinin portrelerini de serginin bir parçası haline getirdim.
Her portre, o insanın ışığının bir yansıması gibi. İnsanların gözlerindeki canlılığı yakalamak ya da yüzlerindeki gülümsemeden o an hissettikleri duyguyu, mutluluğu ve heyecanı yansıtabilmek benim için büyük bir mutluluk kaynağı.
Stevie Wonder, Fotoğraf: Pari Dukovic
Hiç unutmadan anlatmam gereken bir anım var: Stevie Wonder ile 2016’da portre çalışması gerçekleştirdim. Bu tarihten önceki portre çekimi 1998’de yapılmıştı. Çok az portre çalışması yapan bir müzisyen ama müziğin ötesinde, tarihini yönlendiren ve insanlara ilham veren bir sanatçıdır.
Bildiğiniz gibi Stevie görme engelli, böyle bir portre çekiminde odada paylaşılan tek şey, onun ve benim enerjimiz. Bu enerjilerin bir arada ahenk ve diyalog yaratması, çok anlamlı benim için. Kalbim her zaman bir insanın enerjisini hissetmek ve o enerjiyi yakalamak istiyor.
Güçlü bir portre fotoğrafı, teknik beceri, duygusal derinlik ve konu ile izleyici arasında net bir bağlantı kurar. Bir hikâye anlatır, duyguları uyandırır ve tasvir edilen kişinin bireyselliğini yakalamaya çalışır. Benim için en önemli unsurlardan bir tanesi o kişinin ışığını yakalayabilmek... Bazen bir portre çekimi bir diyalog içinde olmak gibi. O diyalog esnasında insanın anlık bir duruşu, bir bakışı, fotoğrafçı olarak o anda deklanşöre basmana sebep oluyor.
Barack Obama, Fotoğraf: Pari Dukovic
Dansa büyük bir sevgim var ve bale üzerine çeşitli çalışmalarım oldu. Aynı zamanda moda alanında da projelerim devam ediyor. New York City Ballet ile bu özel kitap çalışması, Central Park’ın başlattığı bir geleneğin sonucu. Bale, her yıl farklı bir moda tasarımcısıyla işbirliği yaparak eylül ayında gerçekleşen büyük moda gala etkinliğinde bu çalışmaları dansçılarla birlikte ve özel bir koreografiyle sunuyor. Bu ortak çalışma on yıldır devam ediyor ve bu çerçevede dünyaca ünlü 30 moda tasarımcısıyla iş birliği yapıldı.
New York City Ballet (NYCB), moda tasarımcılarıyla kostüm iş birliklerinin on yılını belgeleyen Choreography and Couture adlı kitabım için fotoğraflarımı çekmemi istedi. Bu işbirlikleri, Sarah Jessica Parker tarafından tasarlanan haute couture ve dansın yıllık kutlaması sırasında her yıl eylül ayında gerçekleştirilen moda haftasında sanatseverlerle buluşuyor.
Dünyaca ünlü 30 moda tasarımcısının yarattığı 129 kostümü, 11 dansçı üzerinde fotoğrafladım. Aralarında Alexander McQueen, Kenzo, Valentino, Gareth Pugh, Virgil Abloh, Thom Browne ve Zac Posen gibi dünyanın önde gelen isimleriyle koleksiyonlar oluşturuldu. Bu projeye katılımım, on yıl süren bu moda çalışmalarını fotoğraf sanatı aracılığıyla belgeleyip bir kitap haline getirebilmekti. Dans, hareket ve moda her zaman iç içe geçmiş olup, fotoğraf tarihinde çok çarpıcı ve özel sonuçlar yaratmıştır. Bu çalışma, 2023 yılında Rizzoli yayıncılığı tarafından basılarak 208 sayfalık bir fotoğraf kitabı haline geldi.
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında fotoğrafın doğuşuyla birlikte moda, dans ve fotoğraf arasında yakın bir bağlantı başladı. Eadweard Muybridge ve erken modernistlerden Imogen Cunningham ile Alexander Rodchenko, dansçının hareket halindeki bedenini soyut bir form olarak algılamanın modern fotoğrafçılığın gelişiminde önemli bir unsur haline geldiğini gösterdiler. Aynı zamanda, fotoğraf modadaki yenilikleri kaydetmenin tercih edilen yöntemi oldu. Ünlü moda fotoğrafçısı Edward Steichen, dans ve modaya eşit derecede ilgi duyardı ve dansçı Isadora Duncan’ın anıtsal görüntülerini yaratırken, Vogue için de modern moda fotoğrafları üretti.
Bale sanatının narin ve güçlü estetiği ile modanın dönüştürücü doğası beni her zaman büyülemiştir. Choreography and Couture ile, bale dansçılarının güzelliklerini ve güçlerini yüksek modanın ihtişamı ve zarafetiyle bir araya getirmeyi amaçladım. Sanatta barok tarzına, özellikle artan detay, hareket, derin renk duygusu ve hayranlık hissini bu projenin fotoğraf bakış açısına yansıtmak istedim. Her bir görüntüyü, dansçının hareket halindeki bir portresi gibi oluşturarak bu estetiği vurgulamayı hedefledim.
Balenciaga 50. Yıl Haute Couture Koleksiyonu, Fotoğraf: Pari Dukovic
Böyle bir koleksiyonu çekmenin bir fotoğrafçı için büyük keyif olduğunu söylemek isterim. Balenciaga dünya tarihinde isim yapmış en önemli modaevlerinden bir tanesi. Bir portrede en önemli olan şeylerden bir tanesi bir yüzün, bir insanın belli bir kompozisyonda çizdiği siluetidir
Modayla portre arasında büyük bir benzerlik görüyorum. Çektiğim fotoğraflarda, bir insanın portresi ile bir moda eserinin portresinin birleşimi, büyüleyici bir görsel sonuç yaratıyor. Bu nedenle, bu koleksiyonu ölümsüzleştirmek benim için bir rüya gibiydi. Moda fotoğrafında dikkat ettiğim en önemli şey, bir elbiseyi sergilerken o elbisenin en çarpıcı çizgisini kompozisyon olarak bulabilmek. Aynı zamanda ışık bilgimle stüdyo ortamında, izleyiciyi bir rüya dünyasına götürebilmeyi hedefliyorum.
İlham kaynağım ve büyük hayranlık duyduğum fotoğrafçılardan bazıları Richard Avedon, Irving Penn, Sebastiao Salgado, Annie Leibovitz.
Van Gogh and Gauguin: The Studio of the South kitabını okuyorum.
India Bradley ve Alec Knight, Fotoğraf: Pari Dukovic
Dijital çağda fotoğrafçılık, görüntüleri yakalama ve paylaşma, derin bir değişim geçirdi. Dijital kameraların ve akıllı telefonların ortaya çıkışı fotoğrafçılığı demokratikleştirerek, bir cihaza sahip olan herkesin fotoğrafçı olmasına olanak tanıdı ve yaratıcılık ile öz ifadenin dalga dalga yayılmasını sağladı. Bu erişilebilirlik, sosyal medya platformlarının, dünyadaki çeşitli bakış açıları ve stilleri sergileyen canlı galeriler haline gelmesiyle birlikte görsel içeriğin patlamasına yol açtı. Ancak bu bolluk, görüntülerin doygunluğu ve geçici anların denizinde özgünlüğü koruma mücadelesi gibi zorlukları da beraberinde getiriyor.
Bu hızla değişen ortamda ilerlerken fotoğrafçılığın özünün hikâye anlatımında, insan deneyimini yakalamakta ve duyguları uyandırmakta yattığını hatırlatıyorum. Dijital bir dünyada bile, tek bir görüntünün/fotoğrafın gücünün derinlemesine yankılanabileceğini ve zamanı aşabileceğini gösteriyor.
Miami'de, VISU Gallery'de, 17 Ekim'de açılacak yeni bir fotoğraf sergim var: En Pointe – Dance & Fashion. Bu sergi ile, NYCB : Choreography and Couture çerçevesindeki fotoğraf çalışmalarım Miami’de sanatseverlere buluşacak.
Sergi açılışından bir gün önce, 16 Ekim’de, dünya çapında prestiji olan BASS Müzesi’ndeki özel panelde konuşmam gerçekleşecek. Konuşmaya Visu Gallery sahibi Sayın Dr. Bruce Halpryn de katılacak. Panelde dans fotoğrafının tarihini ve bu fotoğraf projesinin gerçekleştirilmesinde bana ilham veren sanat eserlerini ve projenin geçmişi ile ilgili hikayeleri katılımcılarla paylaşacağım. Umarım bir gün bu özel sergiyi İstanbul’da da sanatseverlerle buluşturabilirim.
Genç fotoğrafçılara çok yalın bir tavsiyem var. Fotoğrafçılık bir anlatım biçimidir, bir lisandır. Bir şeyi en duygulu, en güzel ve en öz şekilde anlatabilmek için kendinize has olan bir öyküye odaklanın.
Kendi seslerini bulmaya çalışan genç meslektaşlarıma, kişisel projeleri için çok uzaklardaki düşüncelere odaklanmak yerine kendi hayatlarını ve duygusal dokunuşlarını yansıtan projelerle ilgilenmelerini öneririm. Ünlü yönetmen Spielberg bu konuyu çok güzel ifade etmiş: “İyi fikirler kalbine fısıldar, ancak onları duyabilmek için kulak vermeniz gerekir.”
“İstanbul’dan New York’a: Bir Fotoğrafçının Yolculuğu” sergisini 23 Ekim'e kadar İstiklal Caddesi'nde yer alan Yunanistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda ziyaret edebilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Balenciaga 50. Yıl Haute Couture Koleksiyonu