Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Çok İyi İşler yayınının kurucusu Rumeysa Kiger, Bilsart’ta devam eden, Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar’ın işlerinden oluşan “Rest in Pieces” isimli sergiyi inceliyor.
2000’li yıllarda Kütahya’nın Domaniç ilçesindeki kurbağaların, gruplar halinde birbirlerini sırtlarında taşıyarak ormandan gölete doğru göç ettikleri fark ediliyor. Muhtemelen 5000 yıldır benzer bir şekilde, kendilerine has bu üreme göçünü tekrarlıyorlar çünkü civarda yürütülen arkeolojik çalışmalarda bulunan sunak kapları, bu üst üste yolculuklarını tasvir eder şekilde yapılmış. Şu an Bilsart’ta devam eden, Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar’ın işlerinden oluşan “Rest in Pieces” isimli serginin başlangıç noktası işte bu kurbağalar ve sunak kaplarıyken, günümüz dünyasında kimi kimliklerin huzur içinde uyuyup uyuyamaması ise sorgulanan önemli bir nokta.
Üretimlerinde yapay zeka ve çok çeşitli yeni medya teknolojilerini kullanmalarına alışık olduğumuz sanatçılar, Kütahya Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen bu kurbağa biçimli kaplardan ilhamla, yapay zekaya kendi kaplarını yaptırıp üç boyutlu baskılarını almışlar. Ardından bu arkeolojik hattı sürdürerek kendi yüzlerinden yola çıkan pişmiş toprak maskeler yapmışlar, frizler, kil tabletler ve hatta gerçek boyutta koca bir lahit üretmişler. Sergi mekanına girdiğinizde bir yandan yapay zeka ile üretilmiş videolar, yerleştirmeler ve hatta bir tür bilgisayar oyunuyla karşılaşırken, bir yandan da klasik bir arkeoloji müzesi gibi düzenlenmiş büyüklü küçüklü kil işler ve seramikler görüyoruz.
Doğanın taklitçileri: sunak kaplarından, yapay zeka sanatına
Bütün bunları üst üste koyduğumuzda, sergide bin yıllara yayılan ve doğayı taklit etme tarihimizin katmanları olarak yorumlayabileceğimiz birçok seviye olduğunu görmek mümkün. Bir zamanların gündelik eşyaları olan sunak kapları doğayı mimiklerken, yani doğadaki kurbağaların görüntüsünü taklit ederken, bugün bize arkeolojik değeri olan birer nesne olarak müzelerde sergileniyorlar. Rüstem ve Sorar ise 5000 yıl sonra, yapay zekaya bu nesnelermiş gibi gözüken bazı görüntüler ürettiriyor ve sonra da bu görüntülerin çıktılarını müzeymiş gibi gözüken bir düzende sergiliyorlar. Taklit içinde, taklit içinde, taklit içinde taklit.
“Müzeleri gezerken kimlerin kalıntılarını deneyimliyoruz ve müzeler bize hangi verileri nasıl bir süzgeçten geçirerek sunuyor” sorusunun, sergilerinin odak noktalarından birisi olduğunu belirten sanatçılar, aynı zamanda kendilerinin de bu kurbağalar gibi birbirlerini nasıl taşıdıklarını, nasıl bir yolculuk yaptıklarını sorguladıklarını anlatıyorlar. Serginin kalbi diyebileceğimiz ve adını sergiye de veren “Rest in Pieces” isimli lahit de bu sorgulamanın somutlaşmış bir örneği. Üst kısmında sanatçıları ve köpeklerini rahatça uzanmış bir vaziyette gördüğümüz lahit, arkeoloji müzelerinde sıkça karşılaştığımız gerçek lahitler kadar büyük. 161 parça olarak üç boyutlu yazıcılarla basılıp sonradan birleştirilen bu yerleştirme, aynı zamanda günümüz dünyasında dışlanan kuir kimliklerin mücadelesinin çıktılarından biri olarak da yorumlanabilir.
“Lahitlere, beden ve yapıyı buluşturan en küçük mimari birimler diyebiliriz. Lahiti, genellikle ölen kişinin yatmış veya uzanmış pozisyonda betimlendiği, yatak veya sedir şeklinde tasarlanmış mezar taşları şeklinde tanımlayabiliriz. Eş lahitleri olarak da sıkça karşımıza çıkıyorlar. Bu yerleştirmede bir aile portresi çizmek istedik. Mezar taşlarında çokça gördüğümüz ‘Rest in peace’ ifadesi huzur içinde uyuma anlamında kullanılıyor ancak günümüzde mezar yapılarına veya ölüm sonrası kararlara baktığımızda gerçekten huzur içinde uyuyor muyuz yoksa yağmalanıp, kırılıp, parçalara mı ayrılıyoruz?” diye soran sanatçılar, birlikteliklerinin de altını çizdikleri bu işte, sergideki diğer işlerde de olduğu gibi arkeoloji ekseninde geçmişi yeniden değerlendirme çabasındalar.
İzleyiciyi aktörleştirme deneyimi
Serginin en çarpıcı yanlarından biri de çok sayıda teknolojik ve manuel interaktif deneyim içermesi. “Hazırlanırken anahtar kelimeler belirlemek, sınırları çizmemize yardımcı oluyor. Bu sergideki kelimelerden biri ‘iz bırakma’ bir diğeri ise ‘dönüşüm’dü. Canlıların var oluş ve gelişim süreçlerindeki metamorfozu oldukça ilgimizi çekiyor. Madem bu sergide sürekli bir akış ve dönüşüm var, izleyiciyi neden bir deneyimciye dönüştürmeyelim sorusu üzerinden daha önce de sergilediğimiz ‘Theatrum Mundi’ işimizin yeni bir versiyonunu kurguladık,” diyen sanatçılar, bu yerleştirme için de tiyatro alanında sıkça kullanılan bir kavrama başvurmuşlar. Türkçe ifadesiyle “dünyanın tiyatrosu” diye çevirebileceğimiz “Theatrum Mundi” kavramını basitçe özetlersek; dünyayı bir tiyatro olarak değerlendirebiliriz ve insanların da sahnedeki karakterler gibi davranışlarıyla bir oyun sergilediklerini söyleyebiliriz.
“Video sanatı izleyicisi, ekranın karşısında genellikle tüketici konumunda. Sanatçının perspektifinden dahil olduğu manzaları ve hikayeyi izleyen bir eşlikçi. Sergiyi gezenlerin ikinci katta deneyimleyebileceği, yosunlarla kurguladığımız ve bir göletmiş gibi davranan odadaki ziyaretçiler ise kontrol araçları ile ‘Theatrum Mundi’yi istediği açıdan izleyebiliyor, dönüştürüyor ve içinde dilediği gibi gezebiliyorlar. Bir kurbağa yumurtası formunda gölette gezinen izleyici, bedensel bir dönüşüm de gerçekleştirebiliyor,” diyen Rüstem ve Sorar, yerleştirmelerinin seçtikleri kavramla olan ilişkisini, ziyaretçinin dönüşümünü vurgulayarak anlatıyor. Oyunu oynayan sergi ziyaretçisinin ekranda yaşadığı biçimsel dönüşümün, toplumun genelinin ötekileştirdiği kimliklere karşı takındığı dışlayıcı tavrı dönüştürmesi ise daha uzun soluklu bir temenni olarak işin arka planında yer alıyor yorumunu yapmak da mümkün.
30 Aralık’a kadar süren “Rest in Pieces” sergisi, Beyoğlu’nun Şişhane bölgesindeki Bilsart’ta ücretsiz gezilebiliyor.