Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Mücevherin ışığına pervane gibi çekilen yaratıcı isimlerin sayısı artarken bu parlak ama milimetrik dünyanın kimlere kucak açacağına dair bir beyin fırtınası.
Mücevher alanındaki hareketlilik, belki de dünyayı, yıldızları ve tüm evreni ayakta tutan yerçekimi kuvvetiyle alakalıdır. Derin madenlerde yatan kristallerden istiridyelere saklı incilere, bankaların altın dolu kasa dairelerinden parmaklarda parlayan pırlantalara, bu değerli taşlar da adeta görünmez bir çekim kuvvetine sahipler ve etki alanları gittikçe genişliyor. Tarihi ve kültürü insanoğlu kadar eski olan mücevher, çağdaş markalardan oluşan lüks galakside yeni yıldızlar doğuruyor, parlak doğalarıyla daha çok isim özdeşleşmek ve ışıklarını daha büyük kitlelere yansıtmak istiyor. Ancak bu galaksinin genişleme hızında şaşırtıcı bir artış var; pek çok farklı yaratıcı ve tasarımcı, mücevher yapımına ciddi ciddi göz dikmiş durumda ve rekabet kızışıyor. Köklü mücevher evleri, moda markalarının çıkardığı koleksiyonlar ile halihazırda beraber anılıyorlar; yıllardır high jewellery parçalar sunan Chanel ve Dior gibilerine sadece geçtiğimiz yıl ilk mücevher çalışmalarıyla eklenenler, geri dönüştürülmüş altın ve laboratuvar üretimi pırlantalar ile Eternal Gold koleksiyonuyla Prada, heykelsi manşet bilezik ve küpelerin öne çıktığı serisiyle Saint Laurent, logo odaklı parçalarını Milano ve Los Angeles gibi kentlerdeki butiklerinde sergilemeye başlayan Balmain ve ilk defa high jewellery tasarlayan Fendi ve Giorgio Armani modaevleri oldu. Armani aslında neden başta moda markalarının bu sektöre adım atmak isteyebileceğinin en güzel örneği; otelleri, parfümleri ve mobilyalarıyla usta tasarımcı aslında bir yaşam tarzı sunuyor ve mücevherler bu paketin içine organik bir şekilde dahil edilebiliyor. Nasıl ki Louis Vuitton 1854’ten bu yana valiz ve çanta yapmasına rağmen sadece 1997’den beri giyim koleksiyonu sunuyorsa ve bizler de bugün onun ne aksesuar ne de giyim alanındaki kalitesini sorgulamıyorsak, aynısı mücevherleri için de geçerli. Elbette mücevher alanına adım atmak başarıyı garantilemiyor; örneğin Dolce & Gabbana o kadar çok etkinlik, koleksiyon ve kampanyayı yürütüyor ki Alta Gioielleria mücevher koleksiyonu, dev akuamarinleri ve muzip figürlerine rağmen moda devinin bir parfüm lansmanı ya da marka elçisi fotoğraf çekimi gibi diğer aktiviteleri arasında yok olup gidiyor. Ya da Gucci’de Alessandro Michele döneminde hazırlanan ilk mücevher koleksiyonu, kreatif direktörün maksimalist üslubundan çıkarak başka bir stile evrim geçiriyor, mücevherin ‘zamansızlık’ vurgusuna dair bir çelişki yaşıyor.
Moda döngüsünün getirdiği bu sürüncemeler karşısında mücevher efsaneleri bıyık altından sırıtıyor olabilir ancak mücevher, taşıdığı maddi değer ve çağrıştırdığı zanaat nosyonlarıyla moda markalarının kendilerine katmak istediği bir kategori olmaya devam ediyor. Mağazaya girip “En pahalı ürününüz hangisi?” diye soran, ve hangi mücevher şirketine lisansla üretildiği ya da karat değerlerini çok da umursamayan ihtişama meraklı ancak bilgiye tok müşteri kitlesini böylece kapıdan çevirmemiş oluyorlar. Koleksiyoner ve uzmanların gözleri üzerinde olduğundan marka değerini tehlikeye atacak herhangi bir mücevher zaten sunmuyorlar, ancak 360 derece başarıyı elde etmek oldukça zor. Hiç şüphesiz mücevheri layığıyla ve kendi imajına yakışır şekilde yapan bir isim varsa o da Loewe. İspanyol markanın küllerinden doğmasını sağlayan Jonathan Anderson, heykeltıraş Lynda Benglis ile gümüş, kristaller ve alüminyum gibi malzemeler kullanarak, organik formlarda parçalar hazırlıyor. Loewe’nin el işçiliği ve zanaat dallarına değer veren duruşu, mücevhere katma değer getiren, atipik siluetleriyle örtüşen parçalarla tamamlanıyor.
Sadece moda değil, farklı sektörlerden markalar da şu sıralar mücevhere dair denemeler sunmakta. Son olarak Byredo parfümleriyle kalplerde taht kuran Ben Gorham, tasarımcı Charlotte Chesnais ile işbirliğine giderek çıkardığı parçalardan sonra Hint kökenlerine gönderme yapan ve sadece kendi imzasını taşıyan altın ağırlıklı ilk mücevher koleksiyonu Virasaat’ı sundu. Gözlük markası Jacques Marie Mage ise retro-klasik tasarımlarına Kızılderili zanaatlarına saygı duruşunda bulunan turkuaz taşlı gümüş bilezik ve yüzükler ile çıkageldi. Ancak belki de en sürpriz mücevher çalışması, yayınevi Taschen’in sanatçı Ai WeiWei ile hazırladığı Çin astrolojisi temalı altın Zodiac charm kolye koleksiyonu oldu!
İşin mücevhere dair duygusal boyutu bir yana, markaların ürün gamlarını genişletmesi daha çok görünürlük anlamına geliyor. Taşıdığı haber değeri, kırmızı halı ya da bir derginin fotoğraf çekiminde isminin geçmesi gibi medyatik potansiyel, günün sonunda her birinin nihai daha fazla kazanç sağlama hedefine hizmet ediyor. Pazara dair diğer bir gerçekse; dünyadaki tüm mücevher ticaretinin sadece yüzde 20’sinin markalı ürünlerden oluştuğu; bu da geri kalan yüzdedeki pastadan herkesin bir pay alabileceğini işaret ediyor ve hatta McKinsey’nin bir raporu 2025’e kadar bunun yüzde 30’a varabileceğini söyleyerek mücevhere iştahı kabartıyor.
Chopard’da Caroline Scheufele haute couture giyim koleksiyonu sunuyorsa ya da Tag Heuer gözlük markası Thelios ile işbirliğine gidiyorsa, neden farklı sektörlerden markalar da mücevher hazırlamasın ki? Sahi, mücevherden sonra sıra İsviçreli saat markalarına gelecekmiş gibi duruyor. Ser verip sır vermeyen saat ustalarının mücevher kadar kucaklayıcı olmayabileceğini öngörüyor, yine de bu lüks evrenin genişlemedeki son sınırlarının keşfedilmesini bekliyoruz.