Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Moda dünyası, son 15 yılda teknolojiyi sadece bir yardımcı değil bir estetik unsuru olarak da kucaklamaya başladı.
Bir zamanlar, modanın ve teknolojinin dünyası birbirinden tamamen ayrıydı. Moda zarafet, stil ve kişisel ifadeyle özdeşleşirken, teknoloji işlevsellik ve mühendislik ile sınırlıydı. Ancak yavaş yavaş, bu iki dünya birbirine doğru yaklaşmaya başladı. Düşünün ki, gelecekte üzerinizde bulunan tek bir cihaz, isteğiniz doğrultusunda farklı stiller ve renkler yaratmanıza olanak tanıyacak, belki de gardıroplar tarihe karışacak. Modanın ve teknolojinin birleşmesi, yıllar süren bir evrimin, yenilikçi tasarımların ve bazen de sınırsız hayal gücünün ürünü. Ancak son 15 yılda, moda dünyasında sadece tasarımsal anlamda değil teknolojinin entegrasyonu bakımından da köklü bir değişim süreci yaşandı.
Astute Analytica’nın 2025 yılı mart ayında paylaştığı verilere göre giyilebilir teknoloji pazarı, 2024 yılında 218,27 milyar dolar olarak değerlendirildi. Bunun 2025’ten 2033’e kadar yıllık yüzde 16,84’lık bileşik büyüme oranı (CAGR) ile 885,65 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Giyilebilir teknoloji pazarı artan sağlık bilinci, gelişmiş bağlantı imkanları ve kullanıcı dostu uygulamaların entegrasyonu ile büyük ilgi görüyor. Akıllı saatlerin yanı sıra son teknoloji kulaklıklar, şu anda ikinci giyilebilir kategori. Ancak yüksek maliyet, düzenli olarak şarj ihtiyacı, tasarım zorluğu ve işlevsellik ihtiyacı nedeniyle bugün moda koleksiyonlarındaki teknolojik dokunuşlar ağırlıkla podyumlarla sınırlı kalıyor.
Tüm bu gelişmelerin temellerinin atıldığı dönemi göz önünde bulundurmak, bugünkü giyilebilir teknolojilerin nasıl şekillendiğini anlamamıza yardımcı olacaktır. Biraz geçmişe dönersek; tüm bunların başladığı zaman 1960’lardı. O dönemde, Edward Thorp ve Claude Shannon, rulet masalarında hile yapmak isteyen oyuncular için gizli bir cihaz geliştirmişti. Bu cihaz, ayakkabıya gizlenmiş bir teknolojiyle, kulaklıktan gelen sesli sinyallerle bilgi iletişimini sağlıyordu. Teknoloji henüz çok yeni bir kavramdı, ancak bu küçük cihaz, daha sonra giyilebilir teknoloji devriminin ilk adımlarını atacaktı.
O yıllarda kimse, teknolojinin bir gün modayı bu kadar derinden etkileyeceğini tahmin edemezdi. 1975’te Pulsar, dünyanın ilk elektronik dijital saatini piyasaya sunduğunda, bu küçük teknoloji harikası, günlük yaşamın bir parçası haline gelmeye başladı. 1979’da ise Sony Walkman tanıtıldı. Artık insanlar müziklerini her an, her yerde yanlarında taşıyabileceklerdi. Teknolojinin modaya dokunuşları, tıpkı 1994’te Steve Mann’in giyilebilir kablosuz webcam’i icat etmesi gibi, zamanla hayatımızın her alanına yayıldı. Moda, artık sadece kumaş ve dikiş değil teknolojiyle de şekillenebileceğini gösteriyordu.
Moda dünyasında 3D baskı teknolojisi de büyük bir değişimi başlattı. Iris van Herpen, 3D baskılı haute couture kıyafetleriyle bu teknolojiyi bir sanat haline getirdi. Her tasarım, teknolojiyle birleşerek bambaşka bir estetik sunuyordu. Bu teknoloji, sadece şıklığı değil, aynı zamanda sürdürülebilirliği de beraberinde getirdi. Atık oranı minimuma indirildi, her tasarım daha çevre dostu hale geldi. Moda dünyası artık sadece zarif ve şık olmakla kalmıyor, aynı zamanda çevreyi koruyarak, geleceği şekillendiriyordu. 1999 yılında, Alexander McQueen’in defilesinde, iki endüstriyel robot bir elbiseyi boyarken, teknoloji ve modanın kesişim noktasında büyük bir gösteri sahnelendi. Seyirciler, bu yaratıcı devrimi hayranlıkla izledi. Aynı şekilde, 2007’de Hussein Chalayan (Hüseyin Çağlayan), Swarovski ile işbirliği yaparak LED ışıklarla donatılmış giysiler sundu; giyilebilir teknoloji estetik ve teknik bir başarıya dönüştü. Her iki tasarımcı da teknoloji ile sanatın birleştiği noktada unutulmaz bir etki bıraktılar; geleceğe büyük bir ilham oldular.
Fakat 2010 giyilebilir teknolojinin dönüm noktası oldu ve dünya bu anlamda hızla değişti. Fitbit’in fitness takip cihazı, insanların sağlıklı yaşam tarzlarını takip etmelerini sağlarken, 2013 yılında Google Glass tanıtıldı, ancak beklenen ilgiyi göremedi. 2014 yılında Apple Watch’ın duyurulmasıyla birlikte lüks markalar da giyilebilir teknolojiye yönelmeye başladı. Bu dönemde Tag Heuer ve Montblanc gibi üst segment saat markaları, klasik tasarımlarına akıllı özellikler ekleyerek bu alanda yerlerini almaya başladı. Giyilebilir teknoloji, artık yalnızca sporcuların ya da teknoloji meraklılarının kullandığı bir ürün olmaktan çıkmıştı. Moda ve teknoloji, birbirlerini güçlendirdi. Böylece son 15 yıl moda dünyasında sadece tasarım açısından değil teknolojik entegrasyon açısından da büyük bir dönüşümün yaşandığı bir dönem oldu. Giyilebilir teknoloji, moda haftalarının en dikkat çekici unsurlarından biri haline geldi. Alexander McQueen’in 2010 İlkbahar/Yaz koleksiyonu Plato’s Atlantis, moda dünyasında çığır açan bir an olarak kabul edildi. Podyumda hareketli robotik kameralar kullanıldı. Koleksiyon, dijital baskı teknolojilerinin moda üzerindeki etkisini en net şekilde ortaya koyan koleksiyonlardan biri kabul edilir. McQueen’in elbiseleri sadece görsel olarak değil, üretim süreçleri açısından da dijital teknolojilerle iç içe geçmişti. McQueen, kumaşları kesip biçmek yerine, doğrudan dijital ortamda tasarlanan grafiklerden hareketle kıyafetleri şekillendirdi. Böylece her parça, el işçiliği ile birleşen dijital tekniklerin sonucunda ortaya çıktı. Defilenin canlı yayınlanması, dijitalleşmenin defile deneyimine de nüfuz ettiğini gösterdi.
Fotoğraf: Getty Images
Moda dünyasının devleri, her yıl giyilebilir teknoloji alanında ilerlemeler sağladı. Iris van Herpen, 2013 İlkbahar/ Yaz koleksiyonunda giyilebilir teknolojiyi ve 3D baskıyı tasarımlarında bir araya getirdi. Voltage adını taşıyan koleksiyonunda 3D baskı teknolojisini esnek malzemelerle kullanarak haute couture’ü yeniden tanımladı. Bu elbiseler sadece heykelsi bir görünüm sunmakla kalmadı, aynı zamanda hareket kabiliyeti yüksek, vücuda uyum sağlayan esnek bir yapı sergiledi. Sanatçı Carlos van Camp ile iş birliği yapan van Herpen, modelin üzerine elektrik akımı verildiğinde parlayan ve hareket eden bir kıyafet tasarladı. Iris van Herpen, 2015 yılında ise Magnetic Motion koleksiyonu için CERN’deki manyetik araştırmalardan ilham aldı ve bazı kıyafetleri manyetik alanlar yardımıyla şekillendirdi. Bugün hala, van Herpen’in yenilikçi yaklaşımları, giyilebilir teknolojinin moda dünyasında nasıl devrim yaratabileceğine dair ilham vermeye devam ediyor.
Aynı yıl, Levi’s ve Google işbirliğiyle üretilen Jacquard projesi, dokunmatik kumaş teknolojisini ceketlere entegre etti. Levi’s ceketin kolunda yer alan sensör, telefonunuzla eşleştiğinde, yapacağınız basit hareketlerle işlemler gerçekleştirebiliyordu. Ceket, müzik çalmanıza, fotoğraf çekmenize, telefonunuzu veya ceketinizi geride bırakırsanız uyarı almanıza olanak tanıdı. Amaç, gerçek hayatı kesintiye uğratmadan dijital dünyanızla kolayca etkileşimde bulunmaktı.
Türk moda tasarımcıları Ezra ve Tuba Çetin, Intel ile işbirliği yaparak 2016 yılında Kelebek Elbise adlı yenilikçi bir tasarıma imza attı. Hareket sensörlü elbisenin üzerindeki kelebekler dış uyarıcılara tepki vererek kanat çırpıyor ve uçuyordu. Çalışma, giyilebilir teknolojinin moda dünyasında nasıl estetik ve işlevsellikle birleşebileceğini ortaya koydu. 2016 yılında Zac Posen ve IBM işbirliği ile yaratılan Cognitive Dress tanıtıldı ve bu, giyilebilir teknolojinin önemli bir örneğiydi. 2016 MET Gala’da oyuncu Claire Danes tarafından giyilen elbise, IBM’in yapay zeka ve veri analiz teknolojilerini kullanarak tasarlandı. IBM’in Watson yapay zeka teknolojisi ile güçlendirilen bu elbise, izleyicilerin sosyal medya etkileşimlerini analiz ederek renk değiştiriyordu. Elbisenin üst kısmında yer alan LED ışıklar, giyenin çevresindeki atmosferle etkileşime giriyordu. Aynı yıl Marchesa da IBM ile bir çalışma gerçekleştirdi ve MET Gala’da sergilenen bir başka teknolojik moda örneği oluşturdu. Süpermodel Karolina Kurkova’nın taşıdığı tasarım, IBM’in Watson yapay zeka teknolojisiyle entegre edilmişti ve benzer şekilde, sosyal medya etkileşimlerine tepki veriyordu. Ancak, tıpkı diğer teknoloji entegreli moda ürünleri gibi, bu tasarımlar da ticari olarak hala sınırlı kalmış durumda.
Philipp Plein’in 2016 İlkbahar/Yaz defilesi ise oldukça şaşırtıcıydı. Podyumda yer alan modeller, durarak ilerledi ve durdukları sırada aksesuarlarını büyük robotlar verdi. Stilistlerin adeta yerini alan robotlar karmaşanın armonisine imza attı. Ralph Lauren’ın biyometrik takip özellikli PoloTech T-shirt’ü 2016 yılında tasarlanırken, 2017’de TAG Heuer Connected Modular 45 akıllı saatini piyasaya sürdü. Chanel’in 2017 İlkbahar/Kış defilesinde, Karl Lagerfeld, geleneksel moda anlayışını teknolojiyle harmanlayarak oldukça ilginç bir gösteri sundu. Modeller robotik tarzda maskelerle podyumda yürüdüler. Tasarımlar insan yüzünün şeklini alacak şekilde tasarlanmış, ancak robotik ve fütüristik bir görünüm sergileyen, simetrik ve metalik bir yapıya sahipti. Her modelin maskesi farklıydı, fakat hepsi teknoloji ve moda arasındaki sınırları zorlayan bir estetik oluşturuyordu. Lagerfeld 2016 yılında robot maskeli modelleri podyuma çıkardığında, “Bu fikir hoşunuza gitmese bile teknoloji dünyayı yönetiyor çünkü dünyayı değiştirdi” diyordu.
Fotoğraf: Getty Images
Düzenli olarak büyük moda markaları, giyilebilir teknolojiye yönelik adımlar atmayı hızla sürdürdü. Akıllı saat ve telefonun ardından 2018 yılında Prada akıllı bilekliği ile dikkat çekti. American Express Centurion kredi kart sahipleri, deri bilekliğe yerleştirilmiş temassız ödeme çipi sayesinde alışveriş yapabildi. Bileklik, giyilebilir ödeme teknolojisi sundu. Aynı yıl Louis Vuitton Tambour Horizon akıllı saatini tanıttı. 2019’da Prada ve Gucci, NFC ve artırılmış gerçeklik teknolojilerini entegre etti, 2021’de Balenciaga Metaverse için sanal dünyada giyilebilen dijital kıyafetlerden oluşan bir koleksiyon çıkardı; 2022’de Burberry ve Nike, NFT ve blockchain tabanlı kimlik doğrulama sistemleri geliştirdi ve 2023’te ısı düzenleyici, biyometrik takip yapabilen ve etkileşimli kıyafetler yaygınlaştı.
Coperni’nin 2023 İlkbahar/Yaz koleksiyonunda, markanın teknolojik yeniliklere olan ilgisi ve geleceği tasarımla birleştirme vizyonu ön planda oldu. En dikkat çekici anlardan biri, giyilebilir teknoloji odaklı bir işbirliğiyle yapılan gösterimdi. Coperni, akıllı telefonlarla etkileşime giren ve akıllı kumaşlar kullanan tasarımlarını tanıttı. Teknoloji kullanımına dair yenilikçi unsurlar, markanın geleneksel moda anlayışını daha ileriye taşıyarak, moda ile teknoloji arasında yeni bir köprü kurdu. Defilede Bella Hadid sahneye bir iç çamaşırı ile çıktı ve vücudunun çevresine sprey boya uygulandı. Bu spreyin uygulanması göz alıcı ve şaşırtıcı bir deneyimdi çünkü Hadid’in vücudu yavaşça beyaz ve zarif bir elbiseye dönüşüyordu. İşte yine giyilebilir teknolojide büyük bir adım atılmıştı. Coperni’nin bu tarz yenilikçi ve cesur gösterileri, moda dünyasında teknolojinin nasıl kullanılabileceğine dair
önemli bir örnek teşkil etti.
Giyilebilir teknoloji ve interaktif tasarımlar, moda ve teknoloji arasındaki ilişkilerin nasıl evrileceğini göstermeyi sürdürdü. Coperni’nin 2023 Sonbahar/ Kış koleksiyonu için beklentiler, bir önceki koleksiyonda yer alan sprey elbisenin ardından yine yüksekti. Marka, robot köpeklerin yıldız olarak yer aldığı defile için Boston Dynamics ile ortaklık kurarak tarih yazdı. Podyumda bir modelin elbisesini robot köpeklerin giydirdiği performans, teknoloji ve modanın dramatik bir birleşimi oldu. Schiaparelli, 2024 İlkbahar/Yaz Couture koleksiyonunu Paris Moda Haftası’nda tanıttı. Heykelsi formlar, uzun püsküller ve vinil parçaların öne çıktığı koleksiyonda, podyumda sergilenen bir aksesuar özellikle dikkat çekti: modellerden birinin taşıdığı robot bebek. Kristaller, eski piller, elektronik çipler ve birçok eski elektronik atıkla süslenen bu biyonik bebek, teknolojinin geçmişine dair bir yorum niteliğindeydi. Günümüzde dijital dünyada, yapay zeka ile koleksiyonları yeniden yorum yorumlama akımı giderek yaygınlaşırken, bu tasarım da bireysel hafızadan yola çıkan bir karşılık sundu. Aynı teknik, koleksiyondaki başka bir görünümde de kullanıldı. Teknoloji ve modanın kesişiminde şekillenen bu koleksiyon, moda dünyasında yıllardır süregelen makineleşme ve sanayi devrimi temalarını yeniden yorumlayan örneklerin arasına katıldı. Bu yıl ise Anrealage tasarımcısı Kunihiko Morinaga’nın liderliğinde hazırlanan 2025-26 Sonbahar/Kış koleksiyonu, LED ışıklarla donatılmış giysilerle modern dijital ekranları andıran etkileyici tasarımları içerdi. Chalayan’ın LED’li elbisesinden yıllar sonra hazırlanan bu koleksiyon, geçmişte herkese radikal gelen teknolojinin bugün pratik hale geldiğini ve teknolojinin tasarımdaki yerini bir kez daha gözler önünde serdi.
Bugün, moda ve teknoloji bir arada, sınırları zorlayan bir evrime doğru daha da hızlı ilerliyor. Akıllı kumaşlar, giyilebilir cihazlar ve dijital podyumlar, gelecekte tek bir cihazla dilediğimiz her tarzı yaratabilmemize olanak tanıyabilir. Ancak bu dönüşüm, sadece teknolojinin moda dünyasına tamamen entegre olmasıyla mümkün olacak.