Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Fine People Community’nin kurucusu Bahar Akbulut ile markanın çıkış noktasından yazlık seçimlerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Bize kendinizi tek bir cümle ile nasıl anlatırsınız?
Sürekli hayalleri peşinde koşan bir Anka kuşu. Ama şaka bir yana, kendimi global düzeyde toplumların yönelimlerini, tüketim alışkanlıklarındaki değişimleri ve bunların doğaya etkilerini yakından takip eden ve tüm bu bağlamda doğa ve insan için en ideal üretimi yapmak için gerekli konsept ve altyapıyı kurmayı hedefleyen bir girişimci/tasarımcı olarak anlatabilirim.
Fine People Community isminin ortaya çıkış hikayesi nedir?
Fine People Community’i yaratma fikri pandemi döneminde doğdu. Bu dönemde hepimiz belki de ilk kez tam anlamıyla iç dünyamıza döndük ve çevremizdeki insanlarla, toplumla, doğayla, canlılarla ve asıl evimiz olan Dünya ile olan bağlantılarımızı yeniden değerlendirmeye başladık. Bu süreç, gerçek ihtiyaçlarımızı - sevgi, aidiyet, güven ve kendi kendimize şefkat gösterme gibi - ve bu ihtiyaçları sürekli tüketimle nasıl bastırmaya çalıştığımızı anlamamıza yardımcı oldu.
Yaşadığımız bu içsel yolculuktan sonra, yaptığımız girişimde hem tüketim ihtiyaçlarımızı karşılarken hem de içinde olmaktan beslenebileceğimiz bir topluluk oluşturmak istedik ve bu fikirle Fine People Community doğmuş oldu.
Fine People Community, sadece bir markadan çok daha fazlası olsun istiyoruz. Burası, insanların gerçek ihtiyaçlarını anladıkları ve birlikte büyüdükleri, paylaştıkları ve birbirlerini destekledikleri bir yer. Bizim amacımız, sadece tüketmek değil, aynı zamanda birlikte yaşamaktan ve birbirimizden öğrenmekten mutluluk duyduğumuz bir yaşam tarzı sunmak. Bu anlamda, FINE sadece bir marka değil, yaşamın bir parçası haline geliyor; insanları gerçek anlamda bağlı hissettiren, iç huzuru ve memnuniyeti teşvik eden bir alan olarak varlığını sürdürüyor.
Fine People Community’i tanımlayan üç kelime:
İyi, zamansız ve minimal.
Bugüne kadar kariyerinizdeki en büyük başarınız:
Tüm kariyer başarılarım aslında kurumsal, ama beni en çok tatmin eden başarım 8 sene önce başlattığım Umutlar Yeşersin adındaki sosyal sorumluluk projesidir. Bu zaman dilimi içinde yüzbinin üzerinde imkanı kısıtlı çocuğumuza kıyafet, kırtasiye, bilgisayar, kitap gibi yardımların yanı sıra, okullara bilişim sınıfları, ana sınıfları ve kütüphaneler kurduk. Aynı zamanda felaket dönemlerinde maddi ve fiziki yardımlar yapmak için hemen yardım toplayan ve gerekli bölgelere hareket eden bir grubuz.
Stil sloganınız:
Sana kendini en rahat, en kendin gibi ve seni en iyi halinde hissettiren kıyafetleri giy.
Günümüz moda endüstrisi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Moda endüstrisi sosyal medyanın erişim gücüyle öyle bir hal aldı ki, artık insanlar moda üzerinden kendini ifade etmek yerine sadece genel geçer herkese uyması şartmış gibi dayatılan stilleri sahipleniyor.
Tişört, elbise, kazak gibi parçaların temelde işlevi aynı; biz onları renk ve tarzlarına göre seçerek aslında kendi bedenimize, karakterimize, gustomuza göre sunuyor olmalıyız. Modayı bir kimlik gibi, bir ifade biçimi olarak sahiplenecekken, şu an it girl’lerin üzerinde ne varsa onu sahipleniyoruz gibi bir durum var. Oysa hepimizin renkleri, bedenleri ya da yaşam tarzları çok başka.
Eskiden farklı coğrafyalara, kentlere ait dokuları o yerlere gittiğimizde insanların kıyafetlerinden, günlük yaşamlarından, şehirlerin renklerinden hissederdik. Şimdi hemen hemen her başkentin ana caddeleri aynı mağazalarla dolu, tüm o kimlik global tek bir kimlik haline gelmiş durumda. Her sokakta mutlaka aynı dev moda markaları ve restoran zincirleri var. Bizler de bu noktada belki de uluslararası terminallere döndük, anlık trendlere ve akımlara çok hızlı adapte olurken, aslında aynılaşıyor ve benzeşiyoruz.
Sizce en çok abartılan stil anlayışı nedir?
Kesinlikle mob wife akımı gibi kadınları zengin, havalı, rüküş kısaca bir şey “gibi” göstermeye çalışan akımlar. Modanın bir ifade biçiminden çıkıp statü ifadesine döndürüldüğü stil anlayışlarını fazla abartılı buluyorum. Bunu aslında yapılan araştırmalarda da görüyoruz, global olarak kültürün özellikle Amerika’dan doğan ve gittikçe yayılan hip-hop kültürüne kayması ile çok daha büyük logolu, daha vurgulu, daha güç ve zenginlik gösterme odaklı akımları modanın her yerinde hissediyoruz.
Bunun yanı sıra, yükselen trend silent luxury benim de FINE’da odaklandığım, lüks dediğimiz aslında kalite ve duruşunu ifade eden parçaların marka olarak bağırmadan, kalitesinden hissettirdiği anlayışa yakınım.
Fine People Community’nin 2024 İlkbahar/Yaz koleksiyonunun hikayesi:
Koleksiyon her sene farklı bir ilham üzerinde şekilleniyor. Bu senenin ilhamı Henri Matisse. Sene başında St. Paul de Vence’deki Matisse Şapeli’ni gezdikten sonra Matisse’in döneminin çok ilerisinde ama aynı zamanda zamansız olması, kullandığı tasarım dilinin minimalliğine karşın yarattığı yoğun duygular benim için tam bir ilham kaynağı oldu.
O nedenle bu sene Matisse’in başyapıtlarında kullandığı pastel renklerin insan bedenine dair yarattığı sofistike tasarım diliyle birleşiminden esinlenen, minimal ama güçlü ifadelerin yer aldığı bir koleksiyon var. Matisse’in kadın formuna ithafen kullandığı yuvarlak tasarımlar, cesur vurgular ve kullandığı renkler koleksiyondaki o dünyaya da bir yorumuyla yansısın istedik.
Özellikle elevated basics dediğimiz günlük hayata dair sık kullanılan parçaları en iyi kaliteler ile sunarken, aynı zamanda farklı tasarımlar arayanlar için hem renk hem de model olarak daha nadir bulunan tasarımlar sunmaya odaklıyız.
Yaz mevsiminin sizi en çok mutlu eden/size iyi gelen tarafı:
Bir tasarımcı olarak hep hislerle hareket ediyorum. Dışarıda olmak, açık havada çimenlerde uzanıp kitap okuyabilmek, yazın denizden şort, terlik ve ıslak saçlarla dönüp aileyle ya da dostlarla kurulan yaz sofralarına oturmak, yaz yemekleri, sohbetler… Yaz mevsimi, tüm o yaprak dökümünden, duraklamadan, “belki de olmuyor mu acaba” anksiyetesinden çıktığım, her şeyin ışıl ışıl olduğu, tekrar çiçeklendiğimiz ve doğan her sabahın kuş sesleriyle mucize gibi doğduğu sabahlar. Tüm bu anlar beni iflah olmaz bir optimistlikle dolduruyor!
Yaz mevsimine dair en unutulmaz anınız:
Bu yazın en büyük olayı ve beni son zamanlarda kesinlikle en mutlu eden anım Paris’taki pop-up mağazamızın açılması ve cama logomuzu yapıştırdığım andır! Camda logomuzu görene kadar bir sürü acabalarla uykusuz kaldığım, ama sonunda inanılmaz güzel tepkiler aldığımız, yurtdışında olmanın inceliklerini yaşayarak öğrendiğimiz ve Paris’te bir lokal gibi geçirdiğim eşsiz günler kesinlikle bu yazın benim için en unutulmaz anıları.
Fotoğraf: Alamy Stock Photo
En sevdiğiniz yaz tatili rotası:
FINE, bu sene özellikle bir ada markası olma yolunda adımlar atıyor. Iyon adaları dediğimiz Paxos, Ithaki, Zakintos ve Korfu rotasını çok seviyorum. Ada hayatı, adanın kendine yetebilme hali, her şeyin doğallığı içindeki sakinlik ve duruluk bana ilham veriyor. Adada yaşam imkanlar dahilinde limitli olduğu için belki, lokal adaptasyon ve insanların beklentisizlik içinde mutlu olma halini hep etkileyici buluyorum.
En sevdiğiniz yazlık mekanlar:
Yazz Collective’i çok seviyorum. Yol üstü lezzetlerde Gordo gibi şaşırtan lezzetlerin olduğu restoranlar ve keşifler, Sabrinas Haus ve içinde yaz dönemine özel açılan Araka, Selimiye’de Sardunya gibi, daha gastromi ve sadelik odaklı mekanları seviyorum. Ailem Bodrum Gündoğan’da; sahil hattında alıştığımız minik kafeleri, balıkçıları ve yazlıkçı sohbetlerini de çok seviyorum. Gündoğan’ın sakin ortamı, çabasızlığı ve doğallığı bana hep kendimi evimde hissettiriyor.
2024 yaz tatili için okuma listeniz:
Bu sene benim için biraz daha içsel yolculuklarla dolu bir yıl. Eskiden okuduğum fakat şimdiki halimde tekrar okuyup yorumlamak istediğim kitaplar var. Şu an Ferzan Özpetek’in Saklı Yürek adlı kitabı çantamda. Gabor Mate’nin Vücudun Hayır Diyorsa kitabı ise arkasından gelecek.
Bu yaz biraz tarihten ilham almak, Amin Maalouf’un kitaplarıyla günleri geçirmek istiyorum. Bir de Puslu Kıtalar Atlası bu aralar çantamda benimle.
Şu anda dinlediğiniz podcast:
Şu anda Mehmet Gürs’ün İyi Yemek adlı podcastini dinliyorum. Gastronomiye olan merakımın başka diğer konularla harmanlandığı çok keyifli sohbetler var. Özellikle Zülfi Livaneli ile yaptıkları Açgözlülük,Hakkaniyet ve Denge bölümü ve sohbetleri gerçekten üzerine düşündüren, o dönem insanlarına, kültür ve gustosuna ve o masalarda yapılan sohbetlere imrendiren bir bölüm.
Telefonunuza en son indirdiğiniz şarkı:
Mina’nın Povero Amore’si. Ferzan Özpetek’in kitabını okurken Mina’nın şarkılarını arka fonda çalıyorum.
Plaj çantanızın olmazsa olmazları:
Lancester’ın güneş kremleri ve Dry oil kesinlikle var! FINE’dan hep bir şort ve keten bir gömlek. Bulabilirsem gündemden biraz uzaklaşmak için güzel bir roman, bir dergi ve kulaklıklar. Normalde desen pek sevmesem de desenli pareolara bayılıyorum. Bir de hiç çıkarmadığım bileziklerim var, denize de onlarla girdiğim için yazın sonunda kollarımda bilezik şeklinde yanıklarım da oluyor!
Favori yaz markalarınız:
Ben markamdan da anlayabileceğiniz gibi Keten aşığıyım. Öncelikle kendi markam o yüzden, Fine People Community!
Gaia’nın kumaşlarını seviyorum, Jacquemus’un minimal cool tasarımları, Dahlia Bianca’nın ketenleri, %100 Capri sevdiğim markalardan.
Gardırobunuza eklediğiniz en son parça:
Tam Paris’e gitmişken tabi ki vintage dükkanlarda da gezdim ve inanılmaz beğendiğim vintage bir Gucci ceket buldum. Kaşe ve yün karışımlı bir ceket olduğu için şu an sadece onu giymek için kışı bekliyorum! Bu tür hissi olan, o şık dönemin kesimlerini, havasını taşıyan tasarımları yıllar sonra giymek bambaşka hissettiriyor bana.
Fotoğraf: Alamy Stock Photo
En sevdiğiniz yaz filmi:
Kesinlikle Call Me by Your Name derim.
Mutluluğun sizin için tanımı:
Kazancakis, Zorba romanında, “Mutluluğun, basit ve açık bir şey olup bir bardak şarap, bir kestane, kendi halinde bir mangalcık ve denizin uğultusundan başka bir şey olmadığına aklım yattı” der. Gerçekten belki de yaşla beraber olgunlaştıkça, aslında sevdiklerinle olduğun, kurulan o basit sofralardaki sohbetlerin ve önemlisi herkesin sağlıklı olmasının en değerli şey olduğunu anlıyorsun. Ben de zaman içinde hayatımı daha rafine hale getirmeye, beni gerçekten huzurlu ve mutlu hissettiren şeyleri yapmaya odaklanıyorum. Benim için sağlıklı olmak, üretebilmek en büyük mutluluk.