Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Central Saint Martins ve moda öğrencilerinin ilahı olan Profesör Louise Wilson’un şok edici ölüm haberi ve Royal College of Art’ın dekanı Wendy Dagworthy’nin 16 yıl sonra gelen emeklilik kararı ile İngiltere’nin en önemli iki moda okulu kan kaybetti. Aslında tüm bunlardan önce tehlike çanları çalmaya başlamıştı.
Evet, İngiltere’deki moda okulları krizde.
John Galliano'nun Saint Martins’ten mezun oluşundan bu yana tamı tamına 30 yıl geride kalırken, bugün 2014 mezunları yine yaratıcı, sıradışı ve merak uyandırıcı işler çıkararak okulu bitirdiler. Ama aynı zamanda arkalarında pek de hoş olmayan bir borç batağı bıraktılar.
Okul harçları ve öğrenci kredileriyle ilgili 2010 yılında değişen ve İngiliz eğitimini, kurumlaşmış Amerikan sistemiyle aynı noktaya getiren yasadan beri işler hayal edebileceğinizin de ötesinde zorlaştı aslında. Bir taksi şoförünün parlak zekalı ve inatçı oğlu Lee McQueen’in bugün üniversiteye gidebilmesi neredeyse imkansız.
Bu durum geçtiğimiz hafta LVMH’nin, grubun moda ödülünü kazanan Thomas Tate'e verdiği 300.000 Euro ve yarışmanın diğer üç finalistine verdiği 100.000 Euro’luk ödülün önemini de vurguluyor. Bu ve benzeri diğer ödüller, özellikle de Amerika’daki CFDA Vogue Moda Fonu, moda endüstrisi ve lüks sektörünün yarının yeteneklerini keşfetmedeki sorumluluğunu gözler önüne seriyor. Bu konudaki diğer bir önemli örnek ise Giorgio Armani. Milano’nun maestrosu her sezon genç yetenekleri desteklemeyi sürdürüyor.
Ama modanın tüm bu kazanan talihlilerine rağmen pek çoğu dışarıda debelenmeye devam ediyor.
Kariyerinin en başında, moda öğrencisi olduğu dönemi minimal bir bütçeyle atlatmayı başaran Dagworthy “Herkes gizlese de, biz şanslı gruptandık. Aslında ortada ciddi bir problem var” diyor.??
RCA’deki programların başkanı ve kadın giyim bölümünün dekanı olan Dagworthy, yıl sonundaki şovda ortaya çıkan işlerin derinliğinden ise son derece gururlu: İlginç kumaşlar, yaratıcı trikolar ve Tristan Webber, Ike Rust ve Sarah Dallas'ın rehberliğinde sıra dışı bir erkek koleksiyonu.
,
Ama Ossie Clark ve Zandra Rhodes gibi efsanevi tasarımcıları çıkaran sanat okulunun dekanı, bugün en yetenekli öğrencilerin üniversiteye girebilmesi için yolun burs almaktan geçtiğini itiraf ediyor. Burs alamayanların ise günlük işlerde çalışarak para biriktirmesi gerekiyor.
Dünyanın dört bir yanından gelen öğrenciler kendilerini korkunç kredi borçları ile ortada kalmış, bir an önce bir işe girme ve hatta “herhangi” bir işe girme baskısının ya da iş kurabilmek için aldıkları yeni bir banka kredisinin altında ezilir halde buluyor.
Geçtiğimiz haftaki etkinlikte yer alan Philip Treacy, ekolojik tasarımcı Christopher Raeburn, Nina Ricci'den Peter Copping ve Erdem Moralıoğlu gibi pek çok yetenekli RCA mezunu kendi işlerini kurma konusunda başarılı oldular.
Burs alarak RCA’ye girebilecek kadar parlak olan Erdem ise “Bugün moda eğitimi almak gerçek bir zorluk” diye belirtiyor.
Louise Wilson ile yaptığım son derin sohbet uluslararası koleksiyon sunumlarının hemen sonrasındaydı. Londra’da King’s Cross’taki Grain Store’da o ve fotoğrafçı dostum Chris Moore ile birlikte öğlen yemeği yemiştik. O büyük kampüs, şehir merkezindeki eski binanın kalabalığından hayli uzaktaydı. Burası şapka tasarımcısı Stephen Jones gibi geleceğin moda starlarının özgürce dolaştığı ve Louise’in ayrılmayı hiç istemediği bir bölgeydi.
Louise her zamanki küfürlü sohbetiyle, ödedikleri harçlarla okul masraflarını karşılamaya yardımcı olan ama çok çekingen oldukları ve kendi kültürlerine sıkı sıkıya bağlı kaldıkları için öğretmenlerinin kendilerini bir ağaç gibi budayıp yeniden çiçeklenmelerini seyretmelerine olanak vermeyen yabancı öğrencilere laf ediyordu.
Ama artık günümüzde bütün üniversitelerde çok yüksek oranda yabancı öğrenci bulunuyor. Dagworthy, Büyük Britanya’daki eğitim kurumlarındaki öğrencilerin üçte birinin kendi ülkelerinden, üçte birinin Avrupa’nın diğer ülkelerinden ve kalan üçte birin ise Asya’dan olduğunu söylüyor. Üstelik bu yabancı öğrencilerin çoğunun yılda 30.000 Pound’u karşılayabilecek zengin ailelere ihtiyacı var. Yaşam masrafları da eklendiğinde eğitim programı için toplamda 100.000 Pound civarında bir bütçeyi finanse etmeleri gerekiyor.
Birkaç defa San Fransisco’dayken Academy of Art University’nin New York moda haftası sırasında gerçekleştirdikleri şovlarına katılma fırsatım oldu. Burada Asya kökenli parlak öğrenciler çoğunlukta. Bu öğrencilerin hemen hepsi ya burs alıyor ya da part-time işlerde çalışıyor.
San Fransisco Üniversitesi’nin moda direktörü olan ve moda illüstrasyonlarıyla ünlü Gladys Perint Palmer, “Ben Saint Martins’te okurken dönemi sadece 8 Pound’du!” diyerek 60’ların sonlarında Londra’daki okullarının harçlarını hatırlatıyor.
Akademi’nin başkanı Elisa Stephens, 1929’da büyükbabası tarafından kurulan okulu, lisans ve yüksek lisans programları ile sayısı 18.000’i bulan Amerika’nın en büyük özel sanat ve tasarım okulu haline getirdi. Onun hedefi, online eğitim kanalıyla daha şimdiden geliştirdiği yüksek kaliteli dijital dersler vererek çok geniş bir kitleye ulaşmak ve bu sayede beş sene içerisinde öğrenci sayısını 100.000’e çıkarmak.
San Fransisco’nun bina odaklı yapısından dijital bir platforma dönüşebileceğine inanan Stephens “Bu platformu geliştirme amacım 100.000 öğrenci kapasiteli bir okul olmak” diyor. Onun vizyonu, Wisconsin’de kırsal bir bölgede yaşayan bir anneye de, Tayvan’daki parlak bir çocuğa da Kaliforniya’nın göbeğindeki bir okulda ders alabilme özgürlüğünü vermek.
Hiper modern ve teknik donanımı yüksek, alternatif, online bir fakülte. Peki bu sistem, gerçekten moda eğitiminin ihtiyaçlarına cevap verebilecek mi? Tabii ki öğrenciler pek çok şey öğrenecek. Ama ne yüz yüze ve birebir danışabildikleri ortamdaki faydayı alabilecek, ne de kampüs hayatındaki ortamı yakalayabilecekler. Olumlu yanından bakmak gerekirse, potansiyeli yüksek pek çok öğrenci büyük paralar ödemeksizin dijital ortamda yeteneklerini geliştirme olanağı bulabilecek.
Ve şimdi kritik soru geliyor. 21.yüzyıla dair sanal bir stüdyo yaratarak bilgisayarın moda eğitiminde maliyetleri azaltıcı bir etkisi olabilir mi? Üstelik dokunmanın ve hissetmenin en az görüntü kadar önemli olduğu bir sektörde...
İşte bu konuda dünyanın dört bir yanından gelecek görüşlerinizi duymayı çok isterim.