Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
HBO Max’ın Sex and The City'i mini bir sezonla döndüreceği haberi gündeme gelirken aklımızdaki o malum soru yeniden alevlendi: “Her şeye ve aradan geçen bunca yıla rağmen neden hâlâ Sex and The City izliyoruz?”
İzlenecekler listenizde sizleri bekleyen onlarca yeni dizi varken siz de kendinizi, daha önce birçok kere izlediğiniz halde, yeniden Sex and The City izlerken buluyor musunuz? Eğer cevabınız "evet" ise hiç merak etmeyin yalnız değilsiniz. İlk bölümünün yayınlanmasından bu yana 22 yıl geçmiş olmasına rağmen eski dostumuz her zaman yanımızdaydı. Bazen bir cuma akşamı kaçamağında, bazen arkadaşlarla yapılan pijama partilerinde, bazen ise kendimizi şımartmak için yataktan çıkmadığımız miskin bir günde bizlere eşlik etti. Bugün -hâlâ- dünyanın farklı ülkelerinden, farklı yaşlardaki pek çok kadın Sex and The City ile bir araya geliyor, unutulmaz sahneleri paylaşıyor. Peki ama bu diziyi aradan geçen onca yıla rağmen özel yapan neydi? Neden sürekli kendimizi yeniden izlerken buluyoruz? Biz bu sorunun cevabını ararken Page Six, HBO Max'ın sınırlı sayıda bölümle Sex and The City'nin yeniden ekranlara döneceğinin haberini yaparak bu arayışımıza hiç beklenmedik bir heyecan kattı.
Getty Images
90'ların son yıllarında, kadınların iş hayatında emin adımlarla zirveye doğru ilerlediği ve kendi özgürlüklerini ilan ettikleri bir dönemde ekranlardaki yerini alan Sex and The City o döneme göre oldukça cesur adımlar atan bir yapım olarak gündeme damgasını vurmuştu. Bugün sık sık gündemde olan pek çok ayrımcı/cinsiyetçi söylem ile önyargılı yaklaşımlara dikkat çekerek kadınlar, cinsellik ve ilişkiler hakkındaki pek çok tabuyu yıkmayı başardı. İzleyicileri şehir hayatında kendi mutlulukları, kariyerleri, ilişkilerinin peşinde koşan, kimi zaman hatalar yapan ama ne olursa olsun ayağa kalkmayı başaran kadınlarla tanıştırdı. Belki de bu yüzden hepimiz kendimizden bir şeyler bulduk ya da bulmak istedik. İzlediğimiz yaşamlar pek çok genç kadın için ulaşılmaz olsa da anlatılanları büyük bir merakla izledik. Dizinin şahsına münhasır her karakteri ilişkiler hakkındaki görüşlerini rahatça paylaştı, kendi bakış açısını yansıttı. Carrie, Miranda, Charlotte ve Samantha birbirinden farklı, çok yönlü, başarılı ve aynı zamanda -hepimiz gibi- kusurlu karakterlerdi. Pek çok konuda birbirleriyle taban tabana zıt düştükleri anlar da oldu. Ancak ne olursa olsun birbirlerini dinleyip kabullendiler. Dizinin ekrana geldiği zamanları düşününce bir televizyon dizisi olarak “farklılıklarımız” konusunda da elinden geleni yaptığını kabul etmek gerekiyor.
“Ruh eşi diye bir şey gerçekten var mı?”, “Ayrılığın kuralları var mıdır?”, “Doğru zamanlama her şey midir?” ve daha nicesi… Köşe yazarı Carrie Bradshaw dizi boyunca hayata ve ilişkilere dair tam 92 soru sordu. Bazıları komik, bazıları zor ve bazıları sorunlu olsa da Carrie bir şekilde bizi düşünmeye zorladı. Üzerine yenileri eklense ya da değişse de ilişkilere ve dostluklara dair bazı sorular güncelliğini korumaya devam ediyor. Kim bilir belki gelmesi beklenen yeni bölümlerde daha yaratıcı ve daha güncel sorular bizi bekliyordur.
Getty Images
SATC tarihinin en unutulmaz cümlesi: “Hiçbir şey sonsuz değildir. Hayaller değişir, trendler gelip geçer ancak dostluk her zaman daimdir.” Dizi oyuncularının sonradan yaptığı açıklamalar hepimizi bir parça hayal kırıklığına uğratsa da SATC’nin dört kadın karakterinin dostluğu dizinin temelini oluşturdu. Yaşam tarzları birbirinden farklı olsa da takipçisi olan tüm kadınları benzer hayaller kurduran dizi, tek başımıza grubun çılgın Samanhtha’sı, özgür Carry’si oldu. Karakterlerin çok dibi gördüklerini de izledik, ilham veren başarı hikâyelerini de. Ancak ne olursa olsun birbirlerinin yanında olmaya ve yargılamamaya çalıştılar (en azından denediler). Her birimiz yaşadığımız şehirlerde müdavimi olduğumuz mekânlarda, en yakın arkadaşlarımızla sırlarımızı paylaşırken aslında SATC kadınlarına da selamlarımızı gönderdik.
Hiç kuşkusuz Carrie Bradshaw karakteri 2000’lerin unutulmaz stil ikonlarından biriydi. Sex and The City, televizyon tarihindeki moda markalarının yeni çıkan ürünlerini pazarlamak için kullandığı ilk dizi olarak tarihe geçti. Carrie’nın ilk sezon kullandığı "Fendi Baguette" çanta, dizide belirdikten sonra tarihin en büyük satışını kırarak bir ilke imza attı. Fendi’nin başarısının ardından dünyaca ünlü markalar Sex and the City’de görünmek için sıraya girdi. Pembe tütü etek, Carry’nin kolyesi, eğlenceli kombinler ve her seferinde yeniden yorumlanabilecek ilham veren görünümler dizinin öne çıkan bir başka yönü oldu.
Yanlışları, doğruları bir yana Sex and The City ne zaman çalsak kapıyı açacak eski bir dost. Uzun bir aradan sonra günümüz kadınlarının hikâyelerini anlatmak için geri döneceği haberleri sevenlerini heyecanlandırmaya yetti bile. Bu versiyonda toplumsal cinsiyet eşitliği, ön yargılar, nefret söylemleri hakkında daha dikkatli olması ve eleştirel bir bakış açısı sunması en büyük dileğimiz. O zamana kadar eski bölümleri yeniden izlemek için yeterli vaktimiz var gibi görünüyor.
SATC’nin ekranlara gelmesi planlanan mini sezonunu izleyecek miyiz? Büyük ihtimalle, evet. Eski dostumuzu bıraktığımız gibi bulacak mıyız? Belki, (birazcık değişmiş olmasını umduğumuzu söylemiştik).
Peki, her ne olursa olsun izleyecek onca içeriğe rağmen bir Cuma akşamını keyifli hale getirmek için aklımıza gelen ilk şey rastgele bir SATC bölümü izlemek olacak mı? Kesinlikle evet!