Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Missoni, tasarımlarıyla bizi renklerin büyüsüne inandırdı. Leziz tariflerle kurulan sofraların birleştirici gücüne de inandıracak. Ailenin yeni girişimi The Missoni Family Cookbook yemek kitabı üzerinden Missoni mutfağının kapılarını aralıyoruz.
Ottavio ve Rosita Missoni, Fotoğraf: Missoni Arşivi
Missoni ailesi hayatı renkli yaşar. Francesco Missoni’nin yazdığı ve derlediği yemek kitabını bu cümleyle özetlemek mümkün. “Hayatta birçok ayrıcalığa sahip olsak da, yaşamın sunduğu ufak şeylerden keyif alabiliyoruz biz” diyor Francesco. “Mutluluğun bu formülü, ailemin bana bahşettiği en büyük hediye.” Koç burcu erkeğini nasıl tanırsınız? Çevresindeki her şeye duyduğu merakı, tez canlılığı ve dik başlılığıyla mesela. Francesco’nun yarattığı ilk izlenim de öyle. Üzerinde mavi-pembe çizgili, V yaka incecik bir Missoni triko ve denim pantolon var. Yaşam tutkusu tavırlarına aksetmiş; samimiyet kokan mimikleri ve el hareketleri bir yana, yalnızca İtalyancayı değil İngilizceyi de makineli tüfek hızında konuşuyor. Yemek yapmak, Francesco’nun heyecanını dizginleyen bir terapi. “Sabırlı olmayı mutfakta öğrendim” diyor. “Çünkü lezzetli bir yemek aceleye gelmez. Gergin olduğum zamanlarda pür dikkat gerektiren tarifler hazırlamak bana ilaç gibi geliyor.”
Mutfağa ilk defa iki yaşında girmiş Francesco. Biscotti’ler, çikolatalı pudingler, tiramisu’larla başlamış yola ve altı yaşında gorgonzola soslu gnocchi yapabilecek kıvama gelmiş. Şaşkınlığımı sezdiği anda “Çok basit!” diyecek kadar da alçakgönüllü. “Tatlının bilimsel bir kurgusu var. Tarifte belirtilen şeker, un ve süt oranına sadık kaldıkça her seferinde aynı sonucu alırsınız; asla şaşmaz. Gnocchi’yse su yüzüne çıktığı anda pişmiş demektir.” Dile kolay, diye iç geçiriyorum! Zira, sohbet ettiğim 33 yaşındaki bu genç adam, domates, taze nane ve İtalyan zeytinyağıyla mutfakta harikalar yaratabiliyor. Ancak New York’ta yaşadığı yıllarda bırakın yemeği, alışveriş dahi yapmıyormuş. “Domates, salatalık ve kabaklar su gibiydi” diyor. “Tatsız tuzsuz malzemeleri baharatla telafi etmekse yapabileceğiniz en kötü şey. İtalyan yemeklerinin lezzeti, kullanılan malzemelerin kalitesiyle orantılıdır.”
Mutfağa ilk defa iki yaşında girmiş Francesco Maccapani Missoni. Biscotti’ler, çikolatalı pudingler, tiramisu’larla başlamış yola ve altı yaşında gorgonzola soslu gnocchi yapabilecek kıvama gelmiş.
Missoni mutfağının kilerinde bulunan ve mevsimden mevsime değişen sebze, ot ve baharat listesi, The Missoni Family Cookbook kitabının ön sayfalarında. İlkbaharda toplanan ve genellikle omletlerde kullanılan dişi kuşkonmazdan Treviso’ya özel, kırmızı renkte acı hindibaya, narin olduğundan nakliyesi zor Ovuli mantarından kış aylarında yetişen kenger otuna, mutfakta pişen her şey Angela Missoni’nin bahçesinden. Doğal ve taze ürünler, geleneksel yemeklerin tuzu, biberi. Yemek kitabındaki 130 tarif de bu prensibi takiben mevsimlere göre sınıflandırılmış. Sardinya’da geçirilen yaz tatilleri, Treviso’da verilen kalabalık davetler ve bereketli Noel sofraları gibi dört ayrı bölümde görebileceğiniz aile fotoğrafları, geçmişten bugüne Missoni'lerin yeme alışkanlıklarını belgeliyor.
Angela Missoni, tam karşımda oturuyor. Neşeli ama bir dinginlik içerisinde. Her geçen gün gelişen Missoni’nin kreatif direktörlüğünü üstlenen vizyonerin hayatta aradığı denge de bu. Rosita Missoni’nin kızı, Missoni’nin mirasçısı, Margherita, Francesco ve Teresa’nın annesi... Birbirini destekleyen unvanlarının yanı sıra aileyi bir araya getiren, sorunlara çözümler üreten de o. MacGyver’ı hatırlar mısınız? Hani elindeki sınırlı imkanlarla türlü icatlar yaparak her türlü zor durumdan kurtulmayı başarır. İşte Angela, o hayali karakterin ete kemiğe bürünmüş hali; becerikli ve mücadeleci. Mükemmeliyetçi yapısı, hayatının her alanında etkili. Çünkü koleksiyonlarından dekorasyona, yetiştirdiği sebzelerden pişirdiği yemeklere, yaptığı her işe tutkuyla sarılıyor. “O fotoğraf çekerken ağaç oluyoruz” diyor Francesco gülümseyerek. “Doğru pozu yakalayana kadar bizi oradan oraya sürüklüyor, şekilden şekile sokuyor.”
Missoni ailesinin yemek geleneğini kati bir kararlılıkla bugüne dek sürdüren ve bunu 360 derece bakış açısı ve geniş hayal gücüyle sanat mertebesine yükselten bir kadından başka ne beklenirdi ki zaten? Angela’nın inşa ettiği dil ve renkler her yemek davetinde bir imza gibi kendini gösteriyor. Kurduğu sofralar kristal bardaklar, seramikler ve elde işlenmiş desenli tabaklarla süslü. Mücevher tonlarının ışıltıları her yerde. Tasarımcının dokulu kumaşlara olan sevgisinin değmediği alan yok. Kimi yurtdışı seyahatinden kimi bit pazarından topladığı el emeği göz nuru masa örtüleri ve dokuma kilimler rengarenk. Sonuç mu? İnsanı başka dünyalara götüren otantik bir yemek deneyimi. “Her seferinde hayal gücümün sınırlarını zorlayarak farklı bir tema yaratmayı seviyorum” diyor Angela. “Bir organizasyonun başarıyla altından kalkabilmek bana müthiş haz veriyor.”
Ispanak ve ricotta peynirli gnocchi
Başlı başına süper güç ama süper kahraman da değil ya! Yardıma ihtiyacı olduğu zamanlar da oluyor elbette. Yemek masasının yerini değiştirmek için mesela, Francesco’ya ve yeğenlerine başvuruyor. O sırada Francesco giriyor araya. Küçükken annesinin verdiği ev işlerinden kaçıp saklandığını anlatıyor, yüzünde muzip bir ifadeyle. Aile dinamikleri üzerine laflayıp gülerken derinde bile değil, çok açıkta, neredeyse elle tutulabilir bir şeyin varlığını hissediyorum. Missoni ailesinin bu tatlı sohbetlerine doğallık hakim.
Peki, görsel sanatın kutsandığı aile yemeklerinin hazırlık aşamasında neler yaşanıyor? “Zamanlama çok önemli” diyor Angela. “Kilimleri çimlere erkenden koyarsanız örneğin, çimi yakarsınız. Bıçak gerektiren yemeklere de menülerde yer vermiyorum. Rahatlık ve konfor her zaman ön planda olmalı.”
İşin bir de yemek pişirme kısmı var tabii. Örneğin moda haftaları sırasında 200-250 kişiyi misafir eden davetler, haftalar öncesinden titiz bir planlamayı da zorunlu kılıyor. Paniğe kapılmıyor Angela. İşinde olduğu gibi özel hayatında da kaosu neredeyse tuhaf bir sakinlikle karşılıyor. Missoni’nin kurucusu Rosita Missoni alıyor sözü: “Akşam yemeği aileyi bir araya getiren bir gelenek ama yemekler kötüyse, bırakın kaynaşmayı, gece kavgalı gürültülü bir kabusa bile dönüşebilir.” Angela’nın itinalı yaklaşımı bundan olsa gerek, 80 kişiye varan aile davetleri için üç gün öncesinden hazırlığa koyuluyor. Melanzane alla parmigiana (parmesanlı patlıcan) veya zucchini alla parmigiana (parmesanlı kabak) gibi tarifleri ve tatlıları önceden pişiriyor. Tipik bir aile yemeğine kimler geliyor, sorusuna, “Kimler yok ki” diye cevap veriyor Angela. Missoni’nin aile kavramı geniş; sadece yakın ve uzak akrabaları değil, aile fertlerinin boşandığı eski eşler, onların yeni sevgilileri ve hatta çocuklarını da kapsıyor. “Büyük bir aileyiz” diyor, gururla. Çevresini ona ilham veren gerçek dostlarla doldurmayı da başarmış. Örneğin, Francesco’nun “Quincy Amca” dediği kişi, kitabının önsözünü de yazan efsanevi müzisyen Quincy Jones’un ta kendisi.
Angela Missoni. The Missoni Family Cookbook, Assouline’in Bebek mağazasında satışta. Ailenin geleneksel lezzetlerini tatmak isteyenler, Cecconi’s İstanbul’da yerinizi ayırtın. Kitaptan seçme tarifler 15 Temmuz’a kadar restoranın menüsünde
Missoni ailesinde mutfak tutkusu nesilden nesile aktarılıyor. Çocuklarına yemek yapmayı öğreten Angela, sahip olduğu hünerlerini de annesine borçlu. Bazı insanlar yetiştikleri coğrafyanın izlerini hayatları boyunca üzerinde taşır. Rosita Missoni de onlardan biri. Taşrada geçen çocukluğunu anlatırken Akdeniz iklimine has samimiyeti ve sıcakkanlılığı yüzüne yansıyor. Missoni markasını 1953 yılında eşi Ottavio Missoni’yle kurmuş. Bayrağını kızına teslim etmiş olmanın gururu, duruşundan ve sözü her fırsatta Angela’ya bırakmasından belli. Sohbet boyunca sakin ama radarları açık. Etrafında olan biten, konuşulan, tartışılan hiçbir şeyi kaçırmıyor. Biri “futbol” mu dedi mesela, hemen sohbete katılıyor. Sıkı bir AC Milan hayranı. Torunu Francesco, rakip takım Inter Milan taraftarı olunca, futboldan açılan sohbet, anneanne ve torun arasında çekişmeli ama son derece sevimli bir atışmaya dönüşüyor. “Kendi takımının galibiyeti, AC Milan’ın yenilgisi kadar mutlu etmiyor onu” diyor Rosita. “Sportmen bir davranış değil bu.” Masadan kahkahalar yükseliyor. Son söz Angela’nın. “İşte bu yüzden, babamın tek bir kuralı vardır. Yemek sofrasında asla futbol konuşulmaz.”