Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Son zamanlarda hızla yükselişe geçen "solo-seyahat" trendinin birinci ağızdan uygulamalı anlatımı.
@kizinadizeynep
"Solo seyahat" yani tek başına seyahat etme akımının son zamanlarda hızla yükselen bir trend haline geldiği apaçık ortada. Sürü psikolojisini elinin tersiyle iten bu akım, yeni keşiflere ve rotalara açık olanların yapılacaklar listesinde baş sırayı çekiyor. Seyahat ederken "yalnız kurt" rolüne bürünmek çoğu kişinin Fransız kaldığı bir durum olsa da, bir kere tadına vardıktan sonra vazgeçmesi bir hayli zor.
Eğer bu işte yeniyseniz, en sık karşılaşacağınız sorulardan biri: "Tek başına seyahat etmekten sıkılmıyor musun?" Kendinizi şimdiden hazırlamakta fayda var. Zira benim Paris'le başlayan, sonrasında Seattle ve Londra'yla süregelen solo seyahat aralığımda en sık karşılaştığım sorulardan biri buydu. Cevabım ise her seferinde netliğini korudu: "Hayır, bir an olsun sıkılmıyorum."
Ben bunlardan bahsederken, aklınızda yavaş yavaş Elizabeth Gilbert'ın "Ye, Dua Et, Sev" adlı romanındaki gibi "kendini bulma" ya da "özüne dönme" senaryosu oluşuyor değil mi? Fakat tüm bu dogmaları bir kenara bırakacak olursak, solo seyahat kavramının anlatmaya çalıştığı şey aslında apaçık ortada: "Hadi biraz cesaret!"
Hiçbir yalnız gezgin özünü arama dürtüsüyle bu serüvene atılmıyor. Evet, genel algı sadece tükenmişlik sendromuna yakalananların böylesine bir aktiviteyle kendini avuttuğu yönünde; fakat at gözlüklerinden kurtulduğunuz vakit farkına varıyorsunuz ki solo seyahat göründüğü kadar spiritüel bir mesele değil. Kulağınıza tek başına seyahatle alakalı fısıldanan her şeyin birer şehir efsanesinden ibaret olduğunu anladığınız anda, kendinizi tek kişilik gidiş-dönüş bileti alırken bulmanız an meselesi. Yani diyeceğim şu ki, Hindistan'a gitmek için kendinizi zen moduna almanız gerekmiyor; bunu isteyen, gerçekten isteyen herkes yapabilir. Sonuçta Amerika'yı yeniden keşfetmiyoruz!
@kizinadizeynep
Solo seyahatin spiritüel bir arayıştan ibaret olmadığı kanısına nereden mi vardım? Buna en yakın örnek olarak kendimi verebilirim. Tek başıma Paris'e gitmeye karar verdiğimde kesinlikle anti-depresanların etkisinde ya da kendimi bulma çabasında değildim. Aksine, kendimi kaybetmekle meşguldüm. Her şey gecenin bir yarısı otele geri dönerken ulaşım aracı olarak metroyu değil de, "treni" tercih ettiğim an başladı. Sonrası ise Black Mirror'ın en az Bandersnatch bölümünde gelişen olaylar kadar engellenemezdi. Kendi durağımı kaçırdığımı fark etmem yaklaşık bir saat sürdü. O uzun geçen bir saatin ardından yanımda oturan çifte "Pardon, şu anda neredeyiz?" sorusunu yönelttiğimde aldığım cevap şuydu: "Paris'in dışındayız." İşin kötü yanı, bindiğim trenin son sefer olmasıydı. Daha da kötü olan, bana yardım etmeye çalışan çiftin taksi duraklarını aradıktan sonra aldığı cevaptı: "Hiç taksi yok."
"Eyfel Kulesi'nin ucunun bile görülmediği bir yerde tek başına mahsur kalma" maddesi, kimsenin Paris'te yapılacaklar listesinde yer almaz elbette ki. Eğer bu yarı-travmatik kaybolma senaryosu konfor alanımda, yani İstanbul'da başıma gelmiş olsaydı, kurtarma planı çok basitti: Google Maps. Fakat Paris'in labirent sokaklarında bile kaybolma riskiniz varken, kendinizi Paris'in 30 kilometre dışındaki bir "kasabada" bulduğunuzda Google Maps çözüm yolu olmaktan çıkıyor maalesef.
Fakat tek başına seyahat etmenin asıl felsefesi "konfor alanını terk etmek" değil miydi zaten? Paris'te kaybolmak, o bir türlü terk etmeye cesaret edemediğiniz konfor alanınızı "ufuktaki nokta" seviyesine getiriyor, buna emin olabilirsiniz. Eve dönüş yolunda konfor alanınızı tıpatıp bıraktığınız gibi bulduğunuzda, uzaklaşma hissi yatak altı canavarı olmaktan çıkıyor.
Korkmayın, tek başına seyahat ederken yalnız kalmayacaksınız. Aksine, yeni insanlar ve ucu açık tecrübeler sayesinde mitoz bölünmeyle giderek çoğaldığınızı fark edeceksiniz. "Yalnızlık" kavramı sadece biraz kendi kabuğundan sıyrılacak, o kadar.
Tüm bunların ardından kafanızda beliren "Peki hangi ucundan başlayacağım solo seyahate, başından mı sonundan mı?" sorusunu realistik bir yaklaşımla cevaplamak istiyorum: "Fiyata göre artan biletlere bakmakla." Ya da determinist bir kişiliğe sahipseniz Dünya küresini boşa çevirip parmağınızı rastgele bir yere koyup durdurarak da seyahat rotanızı kolaylıkla oluşturabilirsiniz. Sonuçta bu yolculuğun kaptanı da sizsiniz yolcusu da!
1. Öncelikle, solo seyahat kesinlikle yalnız başına kalmak anlamına gelmiyor. Dolayısıyla tek başına seyahat fikrine kapılmadan önce kendinize şu soruyu sorun mutlaka: "Yeni insanlarla tanışmaya hazır mıyım?" Eğer cevabınız olumluysa öteki adıma geçebiliriz.
2. Solo seyahatin altın kuralı bir müddet size sürekli "geri dönüş" çağrısı yapan konfor alanınızın "ertele" tuşuna basmak.
3. Solo seyahatin püf noktalarından biri de tanıştığınız yeni insanlara karşı merak duygunuzu korumak. Hatta o merakın kapsama alanını biraz daha genişletip yeni tecrübeler, lezzetler ya da kültürler karşısında iştahlanmak da solo seyahatin olmazsa olmazı.
4. Son olarak, kendinizi "sokak dahisi" olarak görmüyorsanız yön duygunuzu navigasyon kıvamına getirmeniz farz. Kapsamlı bir yapılacaklar listesi çıkarıp gideceğiniz yerleri önceden haritada pin'lemek de sizi sokak dahisi olmaya bir adım daha yaklaştıracaktır.