Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Bu yıl, Cannes Film Festivali’nden En İyi Yönetmen ödülü ile ayrılan Sofia Coppola, bu noktaya gelmek için tarzından hiç ödün vermedi.
Yıl 1979. Sofia Coppola’nın sekizinci yaşına girdiği o Mayıs ayında, Cannes Film Festivali de 32 yaşında ve şöhretinin doruğunda. Küçük Sofia, festivalde Apocalypse Now ile yarışan yönetmen babası Francis Ford Coppola’nın omuzlarında. Mütemadiyen objektiflere dil çıkaran bu küçük kız, dünyanın en meşhur yönetmenlerinden birinin kızı olarak girdiği o ayrıcalıklı dünyanın tadını çıkarıyor. Bu ayrıcalıklar, yıllar içinde başına türlü dertler açacak. Ama Sofia baş etmeyi öğrenecek. Tam 38 yıl sonra, 2017’de, rüştünü çoktan ispatlamış bir sinemacı olarak, Cannes’da En İyi Yönetmen ödülüne layık görülecek ve bu ödülü kucaklayan ikinci kadın yönetmen olacak.
Ama bütün bunlardan önce, henüz 19 yaşında hiç oyunculuk tecrübesi olmamasına rağmen babasını kıramayarak kadrosuna son anda dahil olduğu Baba 3’te berbat performansıyla alay konusu olması; aslında kamera arkasıyla ilgilendiği anlaşılınca üzerine yapışan “torpilli” yönetmen etiketinden kurtulması; verdiği röportajlarda babasının ve o dönemki meşhur yönetmen kocasının (Spike Jonze) başarısına ne gibi katkılarda bulunduğu yönündeki sonu gelmez soruları uzun uzun cevaplaması; üçüncü filmi Marie Antoinette ile ilk kez boy gösterdiği Cannes’ın ana yarışmasında birkaç gazetecinin tepkisi yüzünden festival tarihine “yuhalanan filmin yönetmeni” olarak geçmesi gerekecek. Arada bir yerlerde, En İyi Yönetmen dalında Oscar’a aday olan üçüncü ve en genç kadın yönetmen olacak ve Lost in Translation ile En İyi Senaryo Oscar’ı alacak. Sahneye çıktığında, ona öğrettikleri için önce babasına teşekkür edecek. Daha önce o sahneye defalarca çıkan babası Francis Ford Coppola kızını avuçları patlayana kadar alkışlayacak, kuzeni Nicolas Cage coşkuyla tezahürat yapacak. O noktadan sonra, iki yönetmen sineması arasında uzaktan yakından bir alaka kurulamasa da, Sofia Coppola “babasının kızı” olmaktan kurtulacak. Ne yolculuk ama!
Coppola’nın ilk filmi The Virgin Suicides’tan en yeni filmi The Beguiled’a doğru ilerlerseniz göreceksiniz ki, süregelen bu yolculuğun vazgeçilmez üç ortak noktası var: Birincisi, anlaşılmaya muhtaç kadın karakterler. Coppola’nın kadınları, ister Amerikan banliyösünde ister çok uzaklardaki yabancı bir memlekette ister Versailles Sarayında yaşasınlar, çevreleriyle büyük bir iletişimsizlik sorunu yaşarlar, çoğu kez o kadar umutsuzdurlar ki, dertlerini anlatmaya zahmet etmezler bile. Mutsuzdurlar, ama bunu dillendirmenin kimseye bir yararı yoktur. İkinci ortak nokta, seyircinin ruhuna çöreklenen kayıp duygusudur. Bütün filmlerinde çok değerli bir şeyin kaybolduğunu görür, o kaybın hüznünü iliklerimize kadar hissederiz. Üçüncü olarak da Coppola’nın demirbaş oyuncusu Kirsten Dunst’ı anmadan geçemeyiz. Coppola’nın kariyerindeki en sağlam imgeler, hep Dunst’ın yüzüne mühürlenmiş o tanıdık hüznün içinden çıkarlar.
Coppola’ya Cannes’da En İyi Yönetmen ödülü kazandıran The Beguiled’ın ülkemizde vizyona girmesi için birkaç ay daha beklememiz gerekecek. Coppola sinemasının bütün öğelerini bünyesinde taşıyan The Beguiled’ın başında, perdede şöyle bir tabela belirse kimse yadırgamaz: “Sofia Coppola’nın topraklarındasınız”. İmzasını çok iyi tanıdığımız böyle bir yönetmen varken, jeneriğe kimin ihtiyacı olur ki?
Bu fotoğrafı (solda), Calvin Klein için hazırladığım iç çamaşırı reklamı sırasında çektim. Seksi ve davetkar bir iç çamaşırı kampanyasını mahcubiyet yaratmayacak şekilde tasarlamaya çalışmak eğlenceliydi. Bu proje bana yirmili yaşlarda tanıştığım Sam Haskins kitaplarını hatırlattı.
Bir başka favori fotoğrafım, Lauren Hutton ve Richard Gere’li American Gigolo’dan
Romy Schneider’ın, Visconti’nin The Job (1962) lminde, Chanel giysisiyle yer aldığı kare, bence mükemmel. Öyle bir malikanede, bu şekilde keyif yapabilmeyi isterdim doğrusu
Yapımcım Youree Henley ile New Orleans’da The Beguiled lminin çekimleri sırasında. Henley, benim için önemli olan tüm detayları kavrayabilen biri, bunları gerçekleştirip, birlikte çalışmayı eğlenceye dönüştürüyor. Bir iş kıyafeti istedim, Julie de Libran ve Sonia Rykiel bu tulumu tasarladılar benim için.
Colin Farrell ve Nicole Kidman ile çalışmak mükemmel bir deneyimdi. Colin, sette durmadan takıldığımız yakışıklımız olarak çok uyumlu ve centilmendi, Nicole ise göz kamaştırıyordu
Kızların sahnelerini çekerken aklımda William Eggleston'ın bu fotoğrafı vardı