Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Göçebe kültür öğretilerinin ilhamıyla yola çıkan tekstil markası Anim'in hikayesini kurucusu Mina Dilber Temo'dan dinledik.
Göçebe kültür öğretilerinin ilhamıyla yola çıkan tekstil markası Anim'in hikayesini kurucusu Mina Dilber Temo'dan dinledik.
Göçebelik kültüründen beslenen, farklı an ve hikayelerden ilham alan bir koleksiyon hikayesi var Anim’in. Bu markayı yaratırkenki kıvılcım anını nasıl tanımlarsınız?
Hep içimde olan bir hissin dışavurumu oldu diyebilirim Anim için aslında.
Çok küçük yaşlardan itibaren kültürlerarası diyaloğa merakım vardı. Üniversitede siyaset bilimi ve sinema beraber okudum. Ardından habercilik alanında çalıştım ve özellikle BBC Londra ve CNN Türk’te geçirdiğim yıllarda çok değerli deneyimler edindim.
Tüm bu deneyimlerin sonucunda, hiçbir yere ait olmamanın aslında aidiyet duygusunun ilk adımı olduğuna inandım bir anlamda. Tıpkı ‘evde olmanın’ somut bir eylemden çok bir ‘his’ olduğuna inandığım gibi. Göçebe kültüründen beslenmek ve Anim üzerinden birtakım hikayeler anlatmak aslında bu yüzden çok önemli oldu benim için. Her gittiği yerde hayat bulabilen, adapte olabilen, ‘evde hissedebilen’, sıcak, samimi ve hakiki bir histen bahsediyorum. Bu hissi verebilmek ve buradan dünyaya açılmak, kültürel sorumluluk bilinci ile her daim göçebe olmak, sınırları aşabilmek, ilk günden beri ne iş yaparsam yapayım içimdeki o kıvılcımdı sanırım. Anim ve spesifik olarak ev tekstili sanırım tüm bunların birleşme ve çıkış noktası oldu.
Tekstil uzak olduğunuz bir alan değil, aile mirasından da aşinasınız. Dokuların gücü ne zamandır hayallerinizi şekillendiriyordu?
Aslında tam tersi oldu diyebilirim. Tekstil ve dolayısıyla doku uzun yıllardır içinde bulunduğum iki dünya. Hayallerimi şekillendirmeye karar verdiğimde dokuların gücünü daha çok farkına varıp, onları daha çok Anim’in dünyasına, hissine, koleksiyonlarına ve ürünlerine entegre etmeye başladım.
Koleksiyonunuzda parçaların hikayesi olduğu kadar üretim arka planı da var. Materyallerin geldiği yere, üreticisine değer veriyorsunuz. Sürdürülebiliği önemsiyorsunuz. Anim’in kullanıcıya ulaşana kadarki sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?
Üretim sürecine müşterilerimizi de olabildiğince dahil etmek en büyük arzumuz. Daha yolun çok başındayız fakat tüm bu pratiklerin sonucunda aslında bir Anim haritası yaratmak istiyoruz, üretim sürecimizi Anim’in genç ve dinamik dili ile yorumlayan, Anim parçalarını detaylı işleyen bir harita.
Ev tekstili ürünleri insanlar ile en fazla fiziksel temas halinde bulunan parçalar. Bu sebeple daha sorumlu bir üretim bilincinde olmamız gerektiğini farkındayız. Kumaşların nerede, hangi koşullarda üretildiklerini, kimler tarafından hayat bulduklarını, ne amaçla hayata geçirildiklerini derinlemesine bilmek ve anlatmak yapmaya çalıştığımız her şeyin başında geliyor. Türkiye’nin dört bir yanındaki farklı atölyeler, fabrikalar ve tezgahlar ile çalışıyoruz. Yerel üretimi desteklemek bizim için öncelikli. Bu süreçte elimizden geldiği kadar sürdürülebilir pratikler benimseye de özen gösteriyoruz. Söz konusu moda ve tekstil olduğunda, % 100 sürdürülebilir olmak kolay değil, ama ne kadar çok çabalarsak etrafımıza o kadar faydalı olabileceğimizi düşünüyorum. Bu süreçleri de müşterilerimizle paylaşmak aslında yarattığımız Anim topluluğunda önem verdiğimiz bir değer.
Geleneksel işçilik metodlarını da benimsiyorsunuz. Modern üretimi geleneksel detaylarla buluşturmanın size ve ürünlerinize kattıklarını nasıl ifade edebilirsiniz?
Bu topraklardan çıkmış kumaşlar gerçekten muazzam, özellikle eskimeye yüz tutmuş, elde örülen veya kara tezgahlardan çıkma kumaşlar, işlemeler çok etkileyici. Küçüklüğümden beri gerek anneannemin koleksiyonundan gerekse babamın içinde bulunduğu tekstil dünyasından gerçekten hep çok etkilendim. Yıllar içinde bu kumaşları ve değerleri sahiplenme bilinci ile buluşturmak istediğimi farkına vardım. Bunu da bugün Anim’in modern dünyası ile buluşturarak, geleneksel üzerinden yeni hikayeler anlatarak yapmaya çalışıyoruz. Eskinin ‘güncel hali’ bence çok heyecan verici bir his. Kültürel sorumluluk bizim en öncelikli değerlerimizden. Bu sorumluluk bilincini modernle birleştirdiğimiz zaman, ortaya çıkan heyecan verici parçaların farklılık yarattığını düşünüyorum. Bu bir yatak örtüsü de olabilir, Amerikan servisi de, başka bir tekstil ürünü de. Bu anlamda ev yaşamına dair daha fazla heyecan verici şeyler yapılması gerektiğine inanıyorum.
Dokunmaktan ve çalışmaktan en çok keyif aldığınız kumaşlar hangileri?
Keten-pamuk karışımlı kumaşları çok seviyorum. Ketenin ağırlığı ve pamuğun hafifliği ile çok fonksiyonel, bir o kadar da estetik parçalar ortaya çıkıyor. Örme parçalar yine her daim favorilerim arasında. Beni en çok heyecanlandıran ise antika kumaşlar. Eski kumaşların hissi bambaşka. Onları yeni dokumalar ile birleştirmek ise ayrı bir keyif veriyor.
İlham noktalarınızın çok farklı alanlardan olabildiğini söylüyorsunuz. Baktığınızda sizi etkileyen bir tablo, tasarımınıza ilham veren bir müzik var mı? Ya da başka şeyler…
Doğrudur, bir çok farklı pratik, beraber ilham olabiliyor insana bence. En son okuduğum şeylerden biri Elizabeth Day’in ‘How to Fail’ adlı kitabıydı. Hatalara dair ilham almak da çok önemli mesela. İlham almanın neye nasıl bakıldığı ile çok ilgisi olduğunu düşünüyorum. Her daim keşfetmeye heyecanlı bir insan olarak, özellikle eskiye dair her şey beni çok heyecanlandırıyor. Gerek mimaride gerek sanatta, ortaya çıkmış olan işten çok o işin hangi dürtülerle, hangi hayallerle ya da amaçlarla ortaya çıktığını anlamaya çalışıyorum. Bu düşünce yapısı ekseninde öğrendiğim her yeni değer bana ilham veriyor.
‘Doğa ile iç içe olmak’, ‘göçebe gibi yaşamak’ fikirlerinin yeni koleksiyona etkisi aşikar. Fakat çekimlerde ürünleri amacı dışında kurguladığınız bir sunuş var. Buradaki ters köşe ifade şeklinizin arka planını paylaşabilir misiniz?
Göçebe yaşantının şüphesiz pratik ve spontane olmak gibi durumları var. Anim’in sonbahar-kış koleksiyonu üzerine çalışırken, her şeyden önce 7/24 açık havada yaşayan, göçebe bir kız hayal ettim. Özgür ruhlu, güçlü, hayalperest fakat ayakları yere basan. Gücünü göçebe olmaktan, özgür olmaktan alan. Bu sebeple doğa ile iç içe yaşayan bir Anim kızının hayalini kurguladık. Gündüzleri dağ, tepe demeden gezinen, gittiği her yere yatağını taşıyan, karşısına çıkan her su birikintisinde duşunu alan, havlularını, bornozlarını yanında hazırda bulunduran, ketenleri, örtüleri, masa tekstili parçalarını yeri geldiğinde sofra kurmak için kullanan, yeri geldiğinde onlardan kıyafet yapan, gelişi güzel vücuduna saran, çok amaçlı ve çok yönlü bir kurgu ortaya çıkardık. Aslında her şeyin ‘her şey’ olabileceğine de bir göndermek yapmak istedik. Biraz ters köşe yapmak, tabuları yıkmak istedik. Çünkü neyi nasıl hayal ederseniz öyle olabilir gerçekten de. Ben buna her anlamda çok inanıyorum.
Koleksiyonu ortaya çıkarırken doğanın bize sunduğu hislerden, dokulardan ve renklerden beslendik ve tüm parçaları yeni bir yaşam alanı üzerinden anlatmak istedik. Yıllar önce okuduğum ve pandemi döneminde tekrar geriye dönüp sayfalarını karıştırdığım bir başka hikaye, Henry Thoreau’nun ‘Walden’ adlı kitabı ise, koleksiyonun en büyük ilham kaynağıydı. Tüm bu kurguyu benim için apayrı bir boyuta taşıdı ve parçaların, koleksiyonun ötesinde çok başka gerçeklikleri yeniden sorgulamamı sağladı. Dili biraz ağır olsa da, her sayfası okumaya değer gerçekten çok önemli bir eser bence. Günün sonunda ihtiyacımız olan her şeyin doğa da olduğunu, gerisinin de aslında biraz ‘gereksiz’ olduğunu anlatıyor kitap, Thorea’nun kendi deneyimlerinden yola çıkarak.