Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Sonbahar seyahatlerinizde mutlaka görmeniz gereken çağdaş sanat sergilerini seçerken yalnızca kavramsallığa değil, mekanlara ve zamansallığa da dikkat ettik. 20. yüzyılın ikinci yarısından şimdilere, New York’tan Avrupa’ya ve oradan Hong Kong’a sanat adına en iyiler, burada.
Sonbahar seyahatlerinizde mutlaka görmeniz gereken çağdaş sanat sergilerini seçerken yalnızca kavramsallığa değil, mekanlara ve zamansallığa da dikkat ettik. 20. yüzyılın ikinci yarısından şimdilere, New York’tan Avrupa’ya ve oradan Hong Kong’a sanat adına en iyiler, burada.
Fondazione Prada, çağdaş Afrikalı-Amerikalı kimliğinin kültürel ve estetik dilini araştıran sergi The Black Image Corporation ile, 1942 yılında kurulan Chicago kökenli Johnson Yayınevi’nin dört milyondan fazla arşiv görselini keşfe çıkıyor. Sosyoloji ve sanatın kadim kavramlarını sorgulayan sergi, siyahi eliti, modelleri ve oyuncuları merkeze alırken, gösteri dünyasının benlik, güzellik, ün ve cinsellik gibi mevhumlarının derinlerine iniyor. Theaster Gates’in tasarladığı The Black Image Corporation, Moneta Sleet Jr. ve Isaac Sutton’ın fotoğraflarıyla inceleme alanını genişletiyor. 20 Eylül’de açılacak olan sergi, Fondazione Prada’nın Osservatorio mekanında gerçekleşiyor.
Geçtiğimiz 15. İstanbul Bienali’nin küratörlüğünü yapan sanatçılar Michael Elmgreen - Ingar Dragset ikilisi, büyük ölçekli mekan yerleştirmeleriyle Londra Whitechapel Gallery’de. 1995 yılından bu yana ortak üretim yapan ve Berlin’de yaşayan ikili, This Is How We Bite Our Tongue başlıklı sergileriyle, gündelik hayatın yapısını belirleyen iktidar ilişkilerini sorguluyor, evcil ve kurumsal olan arasındaki bağları inceliyor. Galeri için özel üretilen enstalasyonlar ve figüratif heykeller, mekanın şapel atmosferi içinde, sanatçıların kendi deyimiyle “yanlış yargı ve hürmeti, şehvet ve korkuyu” anlatıyor. Altı yeni eserle birlikte son yirmi yılın farklı üretimlerinden oluşan sergiyi, 27 Eylül’den 13 Ocak’a dek ziyaret edebilirsiniz.
İsveç’in dünyaca ünlü fotoğraf sanatçısı Lars Tunbjörk, kapsamlı retrospektif sergisiyle Stockholm’ün kalbinde konumlanan fotoğraf müzesi Fotografiska’da. 2015’te beklenmedik şekilde aramızdan ayrılışının ardından, sanatçının adını taşıyan vakfın çalışmalarıyla şekillenen sergi, sürreal ve absürd tandanslı işlerden belgesel fotoğraflarına, Tunbjörk’ün farklı stillerdeki portfolyosunu izleyiciye ulaştırıyor. Çekimleri TIME ve New York Magazine gibi mecralarda yayımlanan, eserleri MoMA ve Centre Pompidou gibi prestijli müzelerde sergilenen sanatçının retrospektifi, 14 Eylül’den 2 Aralık’a dek gösterimde. Müzenin ayrıca, art nouveau mimarisini yansıtan ve önceleri gümrük kontrol noktası olarak kullanılan binasını keşfetmeyi unutmayın.
Luigi Ghirri’nin 1970’lerin şehir ötesi hayatından estetik ve sosyal gelişmeleri belgelediği çalışmalarından oluşan sergi, 26 Eylül’de açılıyor. Sanatçının İtalyan banliyösündeki yaşam ve peyzajı ele aldığı işler, renkli film ve küçük Canon makineyle oluşturulmuş. İşlerin odağı olan bahçeler, eğlence parkları, evler, reklam görselleri ve haritalar, doğallık ve sunilik ilişkisini sorguluyor. İlk kez İtalya dışında gerçekleşen ve 7 Ocak’a dek açık kalacak Ghirri retrospektifi, izleyiciyi kavramsal sanatın sükunetli tarafına davet ediyor.
Günümüz sorunlarına ve düşünsel meselelere yoğunlaşan işleri ve şiirsel-politik olarak tanımlayabileceğimiz tavrıyla tanınan Filistinli sanatçı Mona Hatoum, 7 Eylül’de açılan Remains of the Day başlıklı sergisiyle White Cube galerinin Hong Kong adresinde. 17 Kasım’a dek devam edecek sergi, büyük ölçekli enstalasyonlardan heykeller ve kağıt işlerine, sanatçının farklı boyutlarda ve formlarda çalışmalarına yer veriyor. Sergi, “ev”i bir sığınaktan çok tekinsiz ve karışık bir kavramsal mekan olarak yeniden tasarlıyor. Gündelik eşyaların ısıyla dönüşen formlarından kaygan ve stabil olmayan yüzeylere, kaotik ve düşünce-yoğun gündelik hayat deneyimleri yeniden kurgulanıyor.
Paris’te yaşayan 1925 doğumlu Lübnanlı sanatçı, şair ve yazar Etel Adnan, soyut peyzaj işleriyle 1 Eylül-6 Ocak tarihleri arasında San Francisco MoMA’da. Felsefe öğrencisi olarak 1955’te Berkeley’e taşınan Adnan, Mill Vadisi’nde yaşadığı dönem boyunca şairler, müzisyenler ve yazarlardan oluşan çevresiyle sanat anlayışını olgunlaştırdı. Fransa’ya taşınmasına rağmen, son dönem eserlerinde uzun yıllar yaşadığı San Francisco Körfez Bölgesi’nin izlerini halen sürmek mümkün. Yaşadığı coğrafyadan yola çıkarak renklerle ruhu okşayan sıcak ve uyumlu kompozisyonlar yaratan sanatçının soyut çalışmaları, biçimin sert kurallarına düşsel bir karşı duruş niteliğinde.
New York Soho’daki Paul Kasmin Gallery, sanat tarihinin iki değerli ismi, Constantin Brancusi ve Marcel Duchamp’ın işlerini bir araya getiriyor. Sergi, aynı dönemlerde yaşayan ve üreten iki sanatçının, uluslararası koleksiyonlardan alınan seksenden fazla çizim, heykel, obje, film ve fotoğraflarını içeriyor. Brancusi’nin heykel ve fotoğraflarının yanı sıra Paris stüdyosunda ürettiği çok bilinmeyen işleri ile, Duchamp’ın heykelsi readymade’leri arasında yaratıcı ve anlamlı köprüler kuruluyor. 20 Eylül’de açılan sergi, 22 Aralık’a dek sürecek.
Günlük pratikler içinde görmeye ve yaşamaya alıştığımız korku hallerinin dökümünü yapıyor Alican Leblebici, Karaköy Mixer’deki Son Çıkış sergisinde. Sabahları uyandırma hizmeti veren çalar saatten havaalanı panolarındaki tüm uçuşların iptal olduğu ana uzanan korku selini betimliyor, izleyicileri kişisel ve kitleselleşmiş korkularla yüzleşmeye davet ediyor. Leblebici’nin işleri, bireysel ve toplumsal mutsuzluğa iten ve giderek büyüyen dehşet halinden çıkmanın yollarını arıyor. Son Çıkış, 14 Eylül-20 Ekim tarihlerinde Mixer’de.