Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Küresel ısınma, sağlığımızı ve görüntümüzü etkilemeye başladığı anda şahsi meselemiz haline dönüşüyor. Peki şehir hayatının kirli havasından kendimizi korumak için neler yapabiliriz?
Hava kirliliği ultraviyole ışınlardan sonraki yeni problemimiz. Fotoğrafta, model Georgina Grenville, Hood by Air takımıyla, Fotoğraf: Maciek Pozoga
İklim değişikliği, her ne kadar içimizi endişe ile doldursa da yine de zihnimizde çok soyut bir kavram olarak yer alıyor, eriyen buzullar, acayip hava değişimleri, hep çok büyük ölçekli olaylar olduğundan pek üzerinde durmuyoruz maalesef. Ne var ki birçoğumuzun algılamak istemediği şey, değişen sıcaklıkların bizi aslında ne kadar etkilediği. Yaptığımız her yürüyüş esnasında ya da oturup kahvemizi yudumladığımız kafede, havadaki minik atmosferik partiküllere maruz kalıyoruz ve bunlar zaman içinde vücudumuzda birikerek sağlığımıza ve cildimize radikal zararlar veriyor.
Brooklyn’li yazar Kim Larsen, son yıllarda mevsimsel alerjilerle boğuşuyor. Geçen yıl, havadaki polen oranı haberlere konu olacak denli yükseldiğinde, bağışıklık sistemi büyük darbe almış, gözlerinin etrafındaki bölge o kadar tahriş olmuş ki sabahları göz kapaklarını açmakta zorlanır hale gelmiş. Larsen, altı hafta boyunca havayı temizleyecek yağmurları beklemiş, nihayet yağmurla beraber rahatsızlıkları azalmış ancak baharda kabus yeniden başlamış. Polen felaketi diyebileceğimiz bu dönemler acaba artık her yıl uğraşmak zorunda olduğumuz bir durum mu?
Ne yazık ki, öyle. Isınan hava, polen ve diğer alerjenlerin doğadaki üretimini artırıyor. Bu sıcak hava aynı zamanda yeryüzü seviyesindeki ozon miktarını artırıyor ki bu da hava kirliliğinin baş elementi. Bütün bunlara bizim atmosfere sürekli saldığımız zararlı emisyonları da ekleyin, ortaya çıkan çevresel kirlilik bizi çok derinden etkiliyor, ciğerlerimiz, burnumuz, gözlerimiz ve cildimiz bu felakete sürekli maruz kalıyor. Şikago Üniversitesi Tıp Fakültesinden Dr. Aisha Sethi, şu hatırlatmayı yapıyor: “Cildimiz bedenimizdeki en büyük organdır ve alerjenler ile hava kirliliğine karşı ilk savunma duvarımızdır.” Boston’da Brigham and Women’s Hospital’da dermatolog olarak görev yapan Dr. Arash Mostaghimi de ekliyor: “Havayla taşınan partiküllerin sağlığımızı etkilediğine dair somut kanıtlar var. Sıcak hava akımı ile bitkilerden ya da araçlardan salınan gazlar birleştiğinde ciltte daha fazla koyu lekelere ve kırışıklara neden oluyor.”
Düsseldorf’taki Leibniz Araştırma Enstitüsü, Çevresel Tıp Kürsüsünde 2010 yılında yapılan bir çalışmada, yaşlı kadınlardan oluşan iki denek grubu kullanıldı, bunlardan ilkinde, kırsal alanda yaşayan kadınlar yer alıyordu, diğerinde ise şehirli kadınlar. Hava kirliliğinin daha çok olduğu şehirlerde yaşayan kadınlarda yüzde 22 oranında daha fazla hiperpigmentasyon (lekeler) ve kırışıklar gözlendi. Yakın dönemde yayınlanan, İsveç Umea Üniversitesi araştırmasının sonuçları daha da kaygı verici. Bulgulara göre, hava kirliliğindeki artış, çocuklarda daha fazla psikiyatrik probleme yol açıyor.
Ultraviyole ışınlarla ilgili korkularımız yetmiyormuş gibi şimdi de hava kirliliği sorunumuz var. Kozmetik firmaları, atmosferimizde artık neredeyse sabit hale gelen is ve kirliliğe karşı cildimizi koruyacak ürünler geliştirme telaşındalar. Vichy’nin Purete Thermale temizleme jeli, Afrika ve Asya’nın kimi bölgelerinde su arıtmasında kullanılan moringa bitkisinin tohumlarından imal edilmiş bir ürün. Piyasaya her gün yeni kremler ve serumlar sürülüyor, bunlardan biri Elizabeth Arden’in Prevage City Smart'ı. Bu krem, hem içerdiği antioksidanlarla serbest radikallerin zararlarını nötralize ediyor hem de cildi kalkan gibi kaplayarak havadaki zehirli partiküllerin derinlere işlemesini önlüyor.
Elbette kremler, bizi hava kirliliğinden kurtarmak için yeterli değil. Başka ne tedbirler alabiliriz? Pencereleri kapatarak klimalarla evi havalandırma yöntemi işe yarayabilir mesela. Açık havada yapılacak aşırı efor gerektiren aktivitelerden kaçınmamız gerekebilir, bu tip egzersizleri sabahın çok erken saatlerinde, ozon ve polen seviyeleri en düşükteyken yapmakta fayda var. Washington’da yaşayan üç çocuk annesi Molly Rauch, sağlıklı ve fit bir kadın, ancak, son zamanlarda çocukluğunda yaşadığı astım problemleri geri dönmüş. Airnow.gov web sitesini kontrol etmeden gün geçirmiyor, bu sitedeki ozon seviyelerine göre yapacağı aktiviteleri, mesela çocuklarıyla parka ya da yüzmeye gitme planlarını sınırlayıp günün özelliğine göre program yapıyor.
Sethi, “Dışarıdan gelince mutlaka yüzünüzü çok iyi yıkayın ve her zaman en az 30 koruma faktörlü sun screen losyon kullanın” diyor: “Güneş kremini iki saatte bir tekrarlayın, ayrıca uzun kollu kıyafetlerle geniş kenarlı şapkalar da akıllıca seçim olur.” Gigi Burris fedora şapkalarından almak için güzel bahane, ne dersiniz?