Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Kadın ve erkek podyumda yan yana yürüyor. Kadın, erkeğe uygun görülen; erkek, kadına has kabul edilen giysiler giyiyor. Moda, trans modellerin seslerini duyurdukları güçlü bir platforma dönüşüyor. Bireyselliği ifade etmek, kendini tanımladığın gibi görünmek, bir makro moda eğilimi olmaktan çok, kültürel bir değişime dikkat çekiyor.
Modada cinsiyetlerin buharlaşması, yeni bir söylem değil. Marlene Dietrich 30’lı yıllarda takım, smokin giydi. Zeki Müren de 70’lerde mini etek giyerdi; ancak Dietrich gibi Hollywood sokaklarında değil, Taşlık Gazinosunda. “İşte Benim Zeki Müren” sergisinin kitabında yer alan anılarında, etekli kostümünden bahsederken “Bir sır vereyim” diyor, Müren: “Kuliste mininin altına pantolonu hazırdı. En küçük bir tepki görsem giyecektim. Ama halk çok tuttu.” Diane Keaton’ın 1977’de, Annie Hall’daki pantolon yelek giyip kravat taktığı görünümleri, filmin ardından sokağa sıçradı. Kurt Cobain’in 90'larda giydiği çiçekli elbisesi ise bir sahne kostümü olarak, sahnede kaldı.
Kadının giyinirken takındığı eril tavrından, maskülinizasyon algısından, cinsel yönelimine dair çıkarımlar yapılmıyor; kadın, maskülen giyinmeyi seven kadın oluyor. Oysa erkeğin feminen giyinmesi, yalnızca şov dünyasının sınırları dahilinde caiz kalıyor. Zira kadınsı giyinen erkek, toplumda kabul görmüş erkek figüründen direkt sıyrılıyor; giysileri, eşcisel kimliğinin ve yöneliminin bir parçası, işareti oluyor. Sonra kalksın pankartlar: “Velev ki ibneyiz.”
Acne Studios kreatif direktörü Jonny Johansson’ın 12 yaşındaki oğlu Frasse’yi, kadın koleksiyonundan parçalarla Sonbahar 2015 kampanyasına taşıması, geçtiğimiz günlerde moda gündemini meşgul eden bir diğer haberdi.
Öyleyse düzeltelim: Modada cinsiyetlerin buharlaşması -kadın adına- yeni bir söylem değil. Ta ki erkeklerin hazır giyim şovlarında etek, dantel gömlek giydiği; çiçekten broş takıp, podyumda topuklu ayakkabılarla yürüdüğü 2015 yılına kadar. Gucci’nin kreatif direktörü Alessandro Michele’ye göre, hayatımızda yeni şeyler oluyor ve özgürlüğe çıkan bu işaretler, basit bir etiketlemenin, kategorizasyonun çok ötesinde. Michele’nin Gucci’nin estetik anlayışını yenileyen, cinsiyetler arası sınırları silen tasarımları, sektörün Michele üzerindeki ilgisinin önemli bir kaynağı. Frida Giannini’nin ayrılışından çok kısa bir süre sonra Milano podyumuna gönderdiği ilk Gucci koleksiyonunda, kadın ve erkeği yan yana yürüten; erkek giyimi adına alışılmış kalıpları eriten Michele, “Erkek ve kadın giyimi arasında keskin bir geçiş olması gerekmiyor, çünkü birbirlerinden çok farklı olduklarını düşünmüyorum” diyor. “Farklılar ama her ikisi için de ortak bir dünya var, bunu tasarlamak mümkün. Erkek giysileri giyen bir kadın fikrini sevdiğim gibi, kadın gardırobundan giyinebilen erkek fikrini de seviyorum. Son derece modern.”
2015-16 Sonbahar/Kış erkek koleksiyonlarının tanıtıldığı moda haftalarında, kadın ve erkeğin benzer giysilerle yan yana yürüdüğü podyumlardan bir diğeri Prada’daydı. “Toplumsal cinsiyet bir bağlamdır ve bağlam genellikle oluşturulur.” Moda hayatında bir ilke imza atarak 2015 Sonbahar erkek koleksiyonu ve 2015 Pre Fall kadın koleksiyonunu aynı podyumda gösteren Madam Prada, böyle buyurdu. “Ne zaman erkek koleksiyonu yapsam, bunlar kadın için de fantastik olurdu, diyorum. Aynı fikirleri her iki cinsiyet için de tercüme etmek, içdügüsel olarak bana gittikçe daha doğru geliyor.”
Lanvin erkek koleksiyonları baş tasarımcısı Lucas Ossendrijver’e göre, bir değişimi yaşıyor olsak da, moda adına yüzlerce seçeneği olan kadına göre, erkeğin henüz çok yolu var. Lanvin, parlak dokuları, drape gibi feminen varsayılan kumaş oyunlarını uzun yıllardır erkek podyumundan esirgemeyen, erkek giyimine sınırların ötesinden bakan markalardan. Ossendrijver, “Önceleri çok eleştirilmiştik. Fakat bu parçalar en çok satanlardı. Şimdi normal karşılanıyorlar” diyor. “Erkek modası kısıtlayıcı, günlük giyime baktığınızda anlıyorsunuz zaten. Oysa erkekler giyimde deneyselliğe şimdi çok daha açık. Yalnız pratik olsun, fonksiyonel olsun diye giyinmiyorlar artık. Modayla eğlenmekten korkmuyorlar. Her geçen gün, giyinmek, erkek için de istediği kişi olmanın, kimliğini yansıtmanın bir aracı.”
Selfridges, geçtiğimiz bahar kadın ve erkeğin modayı paylaştığı cinsiyetsiz alışveriş alnı, Agender'ı tasarladı.
Cinsiyetsiz alışveriş sahaları perakendenin geleceği mi?
İngiliz konsept mağazası Selfridges, geçtiğimiz bahar, cinsiyetler arası akışkanlığın yoğunlaştığı 2015 Sonbahar koleksiyonları sunumu sonrası, erkek ve kadının modayı paylaştığı yeni bir alan tasarladı: Agender/ Cinsiyetsiz. Selfridge, cinsiyetler arasında gidip gelen, cinsiyet kimliği dalgalı olarak açıkladığı “agender” kelimesinin hemen altında, “gender fluid” kelimesinin tanımına da yer verdi: Üçüncü cinsiyet, cinsiyetine isim aramayanlar. Markaların erkek ve kadın koleksiyonlarından cinsiyetsiz, unisex bir seçkiye yer veren Agender’ın alan tasarımında, cinsiyet bağlamında herhangi bir anlam çıkarılabilecek her türlü sergileme ve markalaşmadan da kaçınıldı. İç mimar ve mobilya tasarımcısı Faye Toogood, alanda cansız mankenler yerine formlarından cinsiyet çıkarımı yapılamayan bir heykel serisi kullandı; alışveriş torbaları beyaz kanvastan tasarlandı. Selfridge kreatif direktörü Linda Hewson, “Geleneksel mağaza zinciri modeli kategorilerden oluşur; erkek katı, kadın katı. Bu limitler hep vardı. Belki bu anlamda çok daha akıcı olmalıyız, belki de perakendenin geleceği bu olacak; kimlik ve kişilik odaklı departmanlar yaratmaya başlayacağız” diyor. “Agender, bir trendi göğüslemekten çok, bir zihniyete değinmek, kültürel bir değişimi kabul etmek ve buna cevap vermekten ibaret.”
“Cinsiyetsiz moda perakendeyi değiştirecek mi” başlıklı makale için Business of Fashion’a konuşan Luisa Via Roma erkek satın alma müdürü Monica Pascarella şöyle açıklıyor: “Erkek giyimi satın almasının yaklaşık yüzde 30’u cinsiyetlerden bağımsız. J.W.Anderson, Rick Owens, Saint Laurent… Bu durum ürünleri nasıl stilize ettiğimizi bile değiştirdi. Departman mağaza konsepti de değişiyor. Bir konsept mağaza olduğumuz için biz çok etkilenmiyoruz fakat bu akış ilerledikçe, değişim daha da fark edilir olacak.”
Cinsiyetlerden bağımsız moda, markalaşmanın geleceğini de değiştiriyor. 32 yaşındaki tasarımcı ve sanatçı Rad Hourani, adını taşıyan unisex markasını 2007 yılında kuran, vizyoner isimlerden. Hourani’nin 2013 yılında Paris Couture Haftasında gösterdiği ilk unisex couture koleksiyonu, moda tarihinde bir ilkti. 2011 yılında ilk koleksiyonunu sunan 69 Worldwide, kendini cinsiyetlerden ve demografiden bağımsız olarak tanımlayan Los Angeleslı bir denim markası. 2013 yılında New York Moda Haftasında kadın ve erkek trans modellerle çıkış yapan Maricmacho, sınıflandırma karşıtı estetik anlayışının bir diğer yeni temsilcisi.
Fotoğrafçı Matthew Brookes’un çektiği bu kare, Vogue Türkiye’nin yayın hayatına başladığı 2010 yılından. Kasım ayında Androjen adlı moda çekimi için trans model Andreja Pejic’i, büyük ününe kavuşmadan yıllar önce fotoğraflamıştık.
Düşler ve biyolojik engeller
“Şimdi daha fazla kategori var. Sonunda toplumsal cinsiyet ve seksüalitenin varsayılandan daha karmaşık kavramlar olduğunu anlıyoruz.” Geçirdiği dönüşüm ameliyatından sonra ilk kez 2015 Sonbahar koleksiyonlarının gösterildiği Londra Moda Haftası’ndaki Giles şovunda yürüyen trans model Andreja Pejic, Vogue Amerika’ya anlatıyor: “Toplum sana ‘bir trans olabilirsin’ demiyor. Gey olmayı da düşündüm. Fakat uymadı işte…”
Andreja Pejic, kimliğin ifadesi ve dışa vurumu konusunda açılımın yaşandığı moda dünyasında adını duyuran trans modellerden yalnızca biri. Zira moda saflarında, bir kadın ya da bir erkek gibi görünmenin ötesinde, ait hissettiği cinsiyete göre davrananlar için artık daha fazla yer var. Forbes dergisinin “İtalyan modasını değiştiren 12 kadın” listesine giren, moda dünyasının belki de en ünlü trans modeli Lea T, bu yıl Amerikalı saç bakım markası Redken’in kampanya yüzü. Arisce Wanzer, Opening Ceremony; Ines Rau, Alexis Bittar kampanyaları için poz verdi. 22 yaşındaki Hari Nef ise, 2015 Sonbahar koleksiyonlarının gösterildiği New York Moda Haftası sonrası yükselişe geçen trans modellerden bir diğeri.
Transların görünürlüğü sezonluk bir eğilim mi?
“Transların geçmişi New York’un moda ve sanat sahnesi kadar eski, bu dünya var olduğundan beri onlar da varlar” diyor, Nef. “Bu gerçekliğin şehrin podyumlarına da yansımasının zamanı çoktan gelmişti. Kaldı ki, ben kolay kabul edilenim. Beyazım, birinci dünya ülkesi vatandaşıyım. Bu yıldan beklentim yalnız daha fazla trans hikayesi duymak değil, farklı transların hikayelerini de duymak.” Colombia Üniversitesi mezunu Nef, dünyanın en ünlü model ajanslarından IMG ile bu yıl uluslararası bir sözleşme imzaladı. Nef, IMG’nin ikinci trans modeli olmasına rağmen, uluslararası anlaşması olan ilk trans. Hari Nef, yaşanan gelişmelerden ziyadesiyle memnun olsa da, bu açılımın moda dünyasında bir trend olarak yitip gitmesinden kaygılı: “Moda ilk olmayı sever, moda kendini tekrarlamaktan nefret eder ve modanın sezonlara ait son kullanım tarihleri vardır. Transların görünürlüğündeki bu yükseliş sayesinde yayılan fikir ve estetik anlayışı, dünyanın büyük bir bölümü için yeni. Ve translar bir ölüm-kalım meselesi gibi aciliyeti olan bir adalet sürecinde. Moda dünyasında bu aciliyetin tercümesi ‘şimdi bu moda’. Trans görünürlüğünün genel anlamda çok pozitif olduğunu, modanın bizim için şahane bir platform olduğunu düşünüyorum. Fakat ‘şimdi bu moda’ hareketi normlara entegre olacak mı; yoksa ‘geçen sezon böyleydi’ söylemlerinin bir parçası mı olacak, emin değilim. Transların moda dünyasında büyük olay yaratmadan yer almasını isterim.”
Hari Nef’e göre bu anlayış, modeller trans oldukları için değil; yetenekli, akıllı, cazibeli oldukları için tercih edildiğinde yayılacak. Buna rağmen önlerinde biyolojik engeller olduğunun da farkında: “Örneğin Prada için yürümek istemez miyim? Fakat ne boyum ne beden ölçüm buna uygun, hiçbir zaman da olmayacak. Bir Y kromozomuyla gelişip şekillenen kaburgalarım, Nicolas Ghesquière’nin defile numunelerine hiçbir zaman sığmayacak. Marc Jacobs, Hedi Slimane, Jean Paul Gaultier, Riccardo Tisci hatta Karl Lagerfeld’le çalışmayı çok isterim. Zira bu tasarımcılar casting’lerinde risk almaktan korkmuyorlar. Aslında ben kendimi “risk” olarak görmüyorum. Ama söz konusu high fashion olduğunda böyle göründüğümü de biliyorum.”
Trendwatching.com sitesinin yaptığı bir araştırmaya göre, artık tüketim kalıplarını cinsiyet, yaş, konum, gelir ve statü gibi geleneksel demografik segmentlerden çok, kimlik belirliyor. Toplumun belirlediği kadın-erkek rollerine giyim tarzıyla direnç göstermek belki bir moda trendi olmaktan çok öte; ama güçlü bir pazarlama tekniği olarak kullanılabiliyor. Cinsiyet sınıflandırmasına direnç gösteren bu hareketin, moda dünyasındaki yerinin bir eğilimden ibaret olup olmayacağını göreceğiz. Fakat bir gerçek var ki, kendini özgürce ifadenin bir aracı olan modaya yakışan, bireyselliğe saygı ve bu açıkfikirlilik.