Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Vetements bizi güzel olmayanın güzelliğine inandırdı, peki sonrası? Buğu Melis Çağlayan, güzelliğe ulaşmanın fazlasıyla kolay olduğu günümüz dünyasında, modanın anti-estetik tutkusunu yazdı.
Vetements 2016-17 Sonbahar/Kış
"Evde bulaşık yıkarken 18. yüzyıl aristokrasisine aitmiş gibi hissettiren bir elbise giymek isterseniz anlarım. Ancak neden her an bulaşık yıkamak üzereymiş gibi hissettiren kıyafetler giymek isteyesiniz ki? İşin büyüsü nerede kaldı?”Dünyanın en çok takip edilen moda bloglarından Man Repeller’ın kurucusu Leandra Medine, İtiraf ediyorum: Vetements’u anlamıyorum! başlıklı yazısında sansasyonel markanın estetik anlayışını bu sözlerle tartıştı. 330 Dolara satılan DHL logosu baskılı tişörtlerin bir anda fenomene dönüştüğü internet dünyasında tahmin edileceği gibi büyük tartışma yaratan bu kısa makaleye Clairette isimli bir kullanıcının yaptığı yorum, Medine’nin fikirlerini bir adım ileri götürüyordu: “Vetements’un yarattığı tüm bu çılgınlığı Kral Çıplak masalına benzetiyorum. Geçenlerde İlkbahar koleksiyonundan yeşil fırfırlı elbiseyi denedim. Kaşındıran polyester kumaşı ve dört haneli fiyat etiketinin yanı sıra, bana kendimi bir Kermit kostümü deniyormuşum gibi hissettirdi.”
Paris merkezli tasarım kolektifi Vetements’un ilk koleksiyonunu 2014 yılının ikinci yarısında sunduğu hesaba katılınca, çokça tartışılan yükselişine yalnızca hızlı değil, ışık hızında demek pek yanlış olmaz. Kolektife liderlik eden 35 yaşındaki Gürcü tasarımcı Demna Gvasalia bilindiği üzere köklü İspanyol modaevi Balenciaga’nın da kreatif dümenini devraldı. Yani Vetements’un başı çektiği bu alternatif ve bir o kadar pop estetik anlayışı, artık yalnızca Avrupa’nın cool çetesinin değil, modayla yakından uzaktan ilgilenen tüm dünyanın radarında.
Vetements’un yalnızca birkaç sezonda zihinlerimizdeki güzellik algısını altüst etmesinden konuşurken, anti-estetik kavramına değinmemek olmaz. Amerikalı sanat eleştirmeni Hal Foster’ın 80’lerde çerçevesini çizdiği tanım, ilk bakışta aleni bir güzellik kaygısıyla üretilmeyen sanat eserlerini işaret etse de, daha büyük bir kültürel hareketin habercisi. Anti-estetik sanatı, çoğunlukla politik fikirler etrafında şekillenen, kimlik, cinsiyet ve etnik kökene dair soruları tartışan eserleriyle aslında bugünün moda sahnesine fazlasıyla yakın. “Anti-estetik aynı zamanda disiplinlerarası bir pratik olarak düşünülebilir” diyor, Foster 1983’te kaleme aldığı bir makalede: “Politik bir söylemi olan kültürel biçimlere hassasiyet gösteren ve ayrıcalıklı estetik fikrine daima karşı çıkan bir pratik.” Günümüzde moda endüstrisinin yeni fikir önderleri olarak kabul edilebilecek kalabalık, bu pratiğe sadık kalarak genelgeçer ve “ayrıcalıklı” güzellik anlayışını temelinden sarsmaya çalışıyor. İyi yani “güzel” görünmenin bir zorunluluk halini aldığı günümüz toplumu, kalabalıktan sıyrılmak için farklı olmak gerektiğinin farkında. Kısacası YouTube’u saran makyaj videoları, hızlı modanın talepkar doğası ve sosyal ağların siber toplumsal baskısıyla şekillenen normatif güzellik algısı, yarattığı kimlik kaygısıyla modanın anti-estetik dönemini başlattı.
Vetements her ne kadar modadaki anti-estetik akımının kampanya yüzüne dönüşse de bu süreçte yalnız değil. Yeni neslin yükselen modeli ve aksesuar tasarımcısı Marland Backus, klasikleşmiş güzellik anlayışını reddetmekle kalmayıp algıların sınırlarını da zorlayan tasarımlarıyla adından söz ettiriyor. Aksesuarlarında metal, beton, kil ve kürkün yanı sıra kauçuk ve insan saçı gibi materyalleri kullanan Backus’un ilk bakışta basbayağı “çirkin” olarak tanımlanabilecek tasarımları, daima kusursuz görünme baskısı altındaki bir modelin sektördeki güzellik normlarına karşı gösterdiği bir tepki olarak algılanabilir. Geçtiğimiz yıl Gucci erkek şovunun açılışını yapan ve Céline 2015-16 Sonbahar/ Kış kampanyası için kamera karşısına geçen yirmi iki yaşındaki Backus'un sıradışı tasarımlarının Opening Ceremony’de satıldığını, yani yüksek modanın kitlesel tüketim çarkına çoktan girdiğini ekleyelim. Üstelik konu tuhaf parçalara gelince, bakışlarımızın yalnızca genç tasarımcılara veya birinci sınıf butiklere yönelmesine gerek yok. Rihanna’nın Puma için tasarladığı tüylü terliklerden dahasına, anti-estetik akımı modanın pop tarafını da ele geçirmiş durumda.
Balenciaga 2016 Pre-Fall
Cilalanmış güzellik anlayışından kaçma çabası yalnızca şimdiki zamana mahsus değil. 1969’da verdiği ilk gazete ilanında “eğer ilginç bir yüzünüz varsa, Ugly'yi arayın”mesajını veren Londra merkezli ajans Ugly Models, farklı olmayı kutladığı serüvenine günümüzde de devam ediyor. Bugüne kadar birlikte çalıştığı isimler arasına Calvin Klein, Diesel ve Levi’s gibi moda devlerini ekleyen Ugly Models’ın popülaritesini artırmasında, 2010’da yayınlanmaya başlanan Britanya’nın En Çirkin Modelleri (Britain’s Ugliest Models) isimli reality şovun etkisi yadsınmamalı. Yıllar içerisinde Ugly’nin portfolyosunu inceleyen feminist popüler kültür platformu Jezebel’in yazarı Madeleine Davies’e göre, rastladığı değişim fazlasıyla ilgi çekici. Bir zamanlar çirkin etiketinin iliştirilebileceği ajans modelleri, bugün yalnızca klasik güzellik normlarının dışında -ki bunun da bugünün normaline dönüştüğü düşünülürse, Davies bu portfolyodan herhangi bir kadın modeli İntihar Timi (Suicide Squad) filminde ya da bir American Apparel kampanyasında görmenin sürpriz olmayacağını söylüyor.
Geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden Umberto Eco, Güzelliğin Tarihi (History of Beauty) kitabının girişinde “güzel olan, aynı zamanda iyi olanla da eştir, gerçekten de çeşitli dönemlerde güzel ile iyi arasında sıkı bir bağ görülür” dese de, güzelliğin değişen tanımı ve bir obsesyona dönüşen farklı olma arzusuyla bu bağın en azından belirli alanlarda zayıfladığını itiraf etmek gerek. Güzelliğe karşı çıkmak yeni güzellik mi? Belki evet, belki hayır. Zaten bu sorunun cevabının uzun vadede pek bir önemi yok. Günümüz popüler kültürünün benimsediği anti-estetik anlayışı, herkes gibi olmamak için normatif güzelliği reddetmek gerektiğini söylüyor. Şimdilik gözümüzü alıştırdığımız anti-estetik yaklaşımlar bir norma dönüşünce, bildiğimiz anlamıyla cilalanmış güzelliğe kaçmamız da muhtemelen an meselesi.