Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Fotoğraf: Mikael Jonsson
O gıcık çevirmeli bağlantılı sesi evlerde çınlıyor. 90’ların sonu 2000’lerin başı. İnterneti çözmeye çalıştığımız o kafa karıştıran dönem, PCNet dergisi internetin haritasını bir A3 postere sığdırmıştı. Şimdi hayal etmesi bile güç! Hem zaten artık interneti çözmeye kafa yormaktan çok dijital dünyanın hayatımıza getirdiği kolaylıkların tadını çıkarıyoruz. Bir yanımız ise bu işin sonu nereye varacak, diye endişeleniyor. Online dünya için geliştirilen teknolojiler ve hizmetler karşısında bu iki uçta gidip geliyoruz. En büyük korkumuz da insanlığımızdan olmak. Amerikalı online performans sanatçısı Ze Frank “İnsan mısınız” başlıklı TED konuşmasında bu konunun altını çizmişti. Sorduğu sorulardan birkaçı şöyleydi: “Birinin şifresini tahmin etmek için hesabı kilitleyecek kadar çok deneme yaptığınız oldu mu? Birinin telefonunu kurcalama isteği duyup sonrasında bu isteğe karşı koyamadığınız hiç oldu mu? Ya da gerçek hayatta bir şeyi kırıp sonrasında kendinizi geri al butonunu ararken bulduğunuz, salak gibi sırıtarak biriyle mesajlaşıp bir sonraki mesajınızda telefona salak gibi sırıtarak bakıyorum yazdığınız?” Bu sorularla, insanlığımızın ne aydınlık ve ne de karanlık taraflarından aslında hiçbir şey kaybetmediğimizi, internet âleminin her alanda sunduğu yeni yöntemlerle sadece “yapma şekillerimizin” değiştiğini söylüyordu Frank. Peki birtakım değişimlere ayak uydursanız da nelerin hâlâ tabu ya da dokunulmaz olduğunu düşünüyorsunuz?
Sevgilinizden ayrılmak için internet üzerinden cüzi bir ücret karşılığında bir hizmet satın alır mıydınız mesela? Birinin alıştığınız gibi dijital anlamda değil de gerçek hayatta sizi bir günlüğüne takip etmesi nasıl geliyor kulağınıza? Ya da bir sorununuz için bir terapistle o meşhur koltuğa uzanmadan ekran aracılığıyla buluşmak?
Kanadalı Keast MacKenzie’nin, kardeşi Evan ile birlikte kurduğu The Breakup Shop, ayrılmak istediğiniz sevgilinize sizin yerinize bir ayrılık mektubu, mesaj ya da e-mail gönderiyor veya sevgilinizi ondan ayrıldığınızı söylemek için arıyor. Hatta ayrılık acısını hafifletmek için isterseniz hediye bile gönderiyor.
Ve bunların hepsini web sitesi aracılığıyla, sanal dünyada yapıyor. İlham MacKenzie’ye, Tinder’dan tanıştığı sevgilisi kendisini ghosting’e maruz bırakınca gelmiş. (Ghosting: Telefonlarınıza, mesajlarınıza geri dönmeyen sevgilinizin bir anda ortadan kaybolmasıyla yaşanan “engellenmiş” ayrılık vakası). “İnsanı çok kötü hissettiren bir milennial âdeti” diyor MacKenzie ghosting için ve ekliyor: “Söz konusu ayrılık olduğunda herkes en azından bir mesajı, bir telefonu hak eder. İleride bu kırılgan ayrılık meselesinin daha nihilist bir tavırla çözüleceğini düşünüyoruz. Hedefimiz bu boşluğu iyi niyetle doldurmak.” Kalp kırma işini bizzat üstlenen iki kardeşten Evan, işlerine profesyonel bir şekilde yaklaştıklarını söylüyor: “Birtakım standart metinlerimiz olsa da özel talepleri değerlendiriyoruz çünkü bizim için önemli olan ayrılmak isteyen tarafın kim olduğu ve bu ayrılıktan ne istediği. Japonya’dan Meksika’ya, Avrupa’dan ABD’ye aldığımız başvurularla bugüne dek yüzlerce mesaj/e-mail gönderdik ve sayısız telefon görüşmesi yaptık. Başvuruların yüzde kırkı kadın, yüzde altmışı erkeklerden geliyor.”
The Breakup Shop’un geçtiğimiz Kasım ayında açtıkları web sitelerinin yanı sıra, sadece ABD sınırları dahilinde bu hizmeti sağlayan Snapchat’leri ve son olarak geçtiğimiz ay çıkardıkları bir de app’leri var. Bu app üzerinden ayrılık konuşması için uygun gördüğünüz metni, sesi, video mesajınızı kendi dilinizde kaydedip sevgilinize direkt telefonunuzdan tek bir tıkla gönderebiliyorsunuz. Bu mesajları sizden başka kullanıcılar da isterse satın alıp kullanabiliyor. Crowd-sourcing yöntemiyle dünyanın dört bir
yanına ulaştırdıkları app’leriyle zalimlik peşinde koşmadıklarının, ghosting’i ortadan kaldırmak istediklerinin altını çiziyorlar. breakupshop.com
Yeni teknolojileri farkındalık yaratmak isteyen bir anlatıcı rolüyle sahiplenen Brooklyn’li sanatçı ve yazılımcı Lauren McCarthy, son projesinde dijital dünyanın herkesi etkisi altına alan takipleşme meselesine kafayı takmış. Geliştirdiği yeni app Follower ile gelen başvurular arasından seçtiği bir kişiyi hiçbir etkileşime geçmeden ve belirli bir takip mesafesinden bir günlüğüne gerçek anlamda takip ediyor ve gün sonunda o kişiye “artık takip edilmiyorsunuz” mesajıyla birlikte o günden bir anı fotoğraf gönderiyor. Follower projesinin arkasındaki fikri şöyle özetliyor McCarthy: “Gözetleme dört bir yanımıza nüfuz etmiş ve kontrolden çıkmış durumda. Öte yandan biz de paylaşma, takip etme delisi olduk. Yaptığımız paylaşımların olduğumuz kişiyi ne kadar yansıttığı tartışılır olsa da takip edilelim, daha çok görünür olalım diye ölüp bitiyoruz. 10 Dolar ödeyip bin takipçi satın alabildiğiniz siteler bile var. Peki izlendiğimizi bildiğimizde davranışlarımız nasıl değişiyor? Sanal değil gerçek; sokaklarda peşinize düşecek tek bir takipçi size daha anlamlı ve tatminkar bir deneyim yaşatabilir mi? Bu soruların peşine düştüm.” Bu deneyimi sadece yaşadığı şehirde, New York’ta yaşamak isteyenlerle paylaşan McCarthy, gelen başvurular arasından kimi takip edeceğine, sorduğu şu iki soruya gelen cevaplar üzerinden karar veriyor: “Neden takip edilmek istiyorsunuz? Biri sizi neden takip etmeli? Esas peşine düştüğüm, insanların bana göstermek ya da anlatmak istedikleri hikayeler. Kendilerini nasıl ifade etmeyi seçtikleri, takip edilmek için neler söyleyebilecekleri belirleyici oluyor seçimlerimde. Bazen merak, bazen destek olmak istemek gibi motivasyonlarım da olabiliyor” diyor. Takip sürecine, Uber gibi app’lerde de olan, harita üzerinden çalışan bir navigasyon sistemi yardımcı oluyor. Takip edilenin Lauren’in nerede, ona ne kadar mesafe uzakta olduğunu hiçbir zaman bilememesi Follower performansını onun için en heyecanlı kılan taraf: “Takip edeceğim kişiyi fiziksel olarak gördüğüm an hep çok heyecan verici. Beni fark edemeyecekleri şekilde bir takip mesafesi ayarlıyorum. Kimin takip ettiğini anlamaya çalışırcasına etraflarına bakmaları ve varlığımı bir anlığına da olsa unutup sonra fark etmelerinde yüzlerinin aldığı o ifade en sevdiğim anlar. Öte yandan hiçbir interaksiyona girmiyoruz.
En komiği de bu aslında. Tüm günümü takip ettiğim kişiye odaklanarak geçiriyorum, kim olabilir, bundan sonra nereye gidecek acaba, beni fark etti mi yoksa çoktan unuttu mu takip edildiğini diye kendi kendime düşünüyorum. Normaldeki etkileşim şekillerimizden çok farklı ve düşündürücü bir deneyim bu, hem de her iki taraf için de.” follower.today
Bugün dünyanın dört bir yanına yayılan online terapinin öncülerinden biri olarak görülen Amerikalı David Sommers hastalarını online terapi yöntemiyle görmeye 90’ların sonunda başladı. Samaritans adı verilen bir grup gönüllü ise 1994-2002 döneminde, intihara meyilli kişilerin gönderdiği mailleri cevaplayarak birçok hayat kurtarmıştı. Yakın zamanda geliştirilen ve sizi ekran üzerinden canlı olarak bir terapist ile değil, önceden belirlenmiş adımları olan bir programla baş başa bırakan SMART-OP ise online terapiden çok farklı bir yerde duruyor. Sıfır temas ile insansız bir hava sahası gibi çalışan bu program UCLA Kaygı ve Depresyon Araştırmaları Merkezi (ADRC) tarafından NASA için geliştirilse ve henüz piyasada olmasa da başvurmak için uzaya gitmek şart değil, stres yönetimi alanında dünyalılara da hitap ediyor. Önce sizi stres konusunda bilgi sahibi yapıyor, ardından stresle başa çıkmak için birtakım egzersizler yaptırıyor.
Çocuk psikoloğu, cinsel terapist, çift ve evlilik terapisti, yetişkin psikoloğu gibi uzmanlarla online psikolojik danışmanlık ve destek veren konusakonusa. com’un (Telefonla, görüntülü arama üzerinden yarım saatlik ya da elli dakikalık seansları var) kurucusu klinik psikolog Gonca Şensözen, SMART-OP’u stres yönetimi konusunda faydalı bir destek olarak görse de online ya da klasik terapi metodunun yerini alamayacağını düşünüyor. “Terapi standardize edilebilecek mekanik bir süreç değildir ve işe yarayan önemli faktörlerin başında danışanın terapisti ile kurduğu güvenli ilişki gelir. SMART-OP gibi sadece zihinsel bir farkındalık ve yöntem sağlayabilen, tamamen komputerize sistemlerde sadece bir teknikten ve zihinsel öğrenmeden bahsedebiliriz; duygusal ve ilişkisel bir yeniden yapılanmadan değil.” Öte yandan online terapi uygulayan bir platformun kurucusu olarak, psikolojinin her zaman yeni yöntemler geliştirmesinin önemini vurguluyor: “Ruh sağlığı çalışmaları da tabii ki dünyanın evrildiği yöne evriliyor. Zaten ruh sağlığı tam da böyle bir şey değil mi? Evrilebilen, yeni duruma adapte olabilen, gereğince esneyebilen.”
Uzman danışman psikolog ve eğitmen Yrd. Doç. Dr. Gökçe Bulgan (gokcebulgan.com) ise SMART-OP için “Etkinliği bilimsel araştırmalarca desteklenmiş bir metot olmasına karşın bir terapistten alınacak psikolojik destekten daha iyi demek için yeterince dayanak olduğunu düşünmüyorum. Bunun için geleneksel terapi ve SMART-OP’un etkinliğinin karşılaştırıldığı bir deneysel araştırma yapılması gerekir. Öte yandan kişinin kendi kendini yönlendirdiği bu tarz programları yarıda bırakma oranı bir terapistin desteğinin olduğu görüşmelere kıyasla daha yüksek” yorumunda bulunuyor. Online terapiyi ise “İş ve kariyer konuları, ilişki sorunları, orta düzeyde deneyimlenen stres, kaygı ve üzüntü gibi duygu durumları ile bireylerin kendilerini kişisel ve profesyonel olarak geliştirmek istedikleri konularda” tavsiye ediyor.