Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Adını ucunda yükselen kutsal Athos Dağı’ndan alan Halkidiki’nin Agio Oros bölgesini keşfe çıkıyoruz.
Adını ucunda yükselen kutsal Athos Dağı’ndan alan Halkidiki’nin Agio Oros bölgesi beklemediğiniz bir hediye gibi. Burada geçireceğim beş gün için planlarım hazır: Parmak uçlarımı buruşturacak kadar çok deniz. Elimden kokusu kolay kolay çıkmayacak kadar bol balık ve deniz mahsulü. Ouranoupoli’nin tavernalarında dans. Tarihi manastırları keşif ve Aristoteles’in doğduğu dağ köyü Stageira’ya ziyaret! Tavsiyem, bu toprakları keşfetmek için benim gibi kırk yıl beklemeyin.
Ege’nin kuzeyi ile aramda özel bir bağ var. Sık yeşilini, serin denizini, açık fikirli ve hoşgörülü insanını severim ve senede en az bir tatilimi, kısa bir hafta sonu kaçamağı dahi olsa, bu topraklarda geçirmek için çaba sarfederim. Tek bir evin bile görünmediği yemyeşil çam ormanları arasından kendini ara ara gösteren lacivert sulara doğru yol alırken, Kuzey Ege’nin bu bölgesine, Halkidiki’ye daha önce hiç gelmemiş olduğuma inanamıyorum. Halbuki buraya gelmek ne kadar kolaymış. Atatürk Havalimanı’ndan kalktıktan sonra Selanik için alçalmaya başlamamız sadece bir saat; Selanik’ten otelimizin kapısına varmamız ise bir buçuk saat sürdü. Açıkçası etrafımı saran iç açıcı manzaraya daldığımdan, yolculuğun ne kadar sürdüğünü bile anlamadım.
Athos Dağı'nda Grigoriou Manastırı
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Yol boyu tabelalardan takip ettiğim tanıdık yer isimleri de, örneğin Moudania (isim annesi Gemlik Körfezi’ndeki Mudanya), Nea (Yeni) Roda (Bursa’nın eski bir köyü) kara yolculuğumuz boyunca buranın tarihi üzerine sohbet edebilmek için iyi bir fırsat oldu. Halkidiki, Yunanistan’ın kuzey Makedonya bölgesinde Ege Denizi’ne açılan ve üç sivri parmağı andıran bir yarım ada. Neredeyse beş yüz yıllık Osmanlı hükmünden sonra 1912’de bağımsızlığını kazanıp anakara Yunanistan’la birleşmiş. Özellikle 1922 mübadelesi sırasında Anadolu’dan ve İstanbul’dan çok Athos Dağı'nda Grigoriou Manastırı göç almış; dolayısıyla isimlerin ve kültürün tanıdık gelmesi oldukça doğal. Bölgenin mimarisi de, Yunan adalarından aşina olduğumuz mavi beyaz dokudan farklı, suyun diğer yakasıyla benzerlikler taşıyor. Burayı özel yapan, mimarisinden çok doğası.
Yol boyu karşıma çıkan küçük ve karakterli balıkçı köylerini geçerek üçüncü ve en kuzey parmağın tam ortasındaki Eagles Villa’larına varıyorum. Adını Ortodokslar için kutsal sayılan Athos Dağı’ndan alan üçüncü parmak Agio Oros, Halkidiki’de en az yapılaşmanın olduğu ve dolayısıyla kitlesel turizmin uğramadığı bir bölge. Villaya girer girmez karşıma çıkan manzara ise her ne kadar klişe tabirlerden hoşlanmasam da, nefes kesici. Bir deniz manzarasını bir diğerinden farklı kılan ne olabilir diye düşünebilirsiniz. Haklısınız. Buradakini özel yapan katmanları. Şöyle açıklayayım: Halkidiki’nin toplam 850 kilometrelik dantel gibi bir sahil şeridine sahip üç parmaktan oluştuğundan bahsetmiştim. Manzaranın ilk katmanı hemen karşıdaki küçük Ammouliani adası, ardında ufka yakın ikinci parmak Sithonia’nın inişli çıkışlı tepeleri ve en arkada bir siluet şeklinde seçebildiğim Kassandra. Sol tarafta, gün batımında gölgesinin Lemnos adasına kadar uzandığı rivayet edilen Athos Dağı ve sağ tarafta yavaşça kızaran bir güneş...
Ouranoupoli
Fotoğraf: Seda Domaniç
Halkidiki’de geçireceğim beş gün için planlarım hazır: Parmak uçlarımı buruşturacak kadar çok deniz. Elimden kokusu kolay kolay çıkmayacak kadar bol balık ve kabuklu deniz mahsulü. Bir tür grappa’yı andıran yerel içki Çipuro ile tanışma ve yakınlaşma. En yakın köy Ouranoupoli’nin tavernalarında tanıdık bir ezgiyle ufak bir dans. Aristoteles’in doğduğu dağ köyü Stageira’ya büyük ustaya saygılarımı iletmek için kısa bir ziyaret. Yirmi manastır ve içlerinde yaşayan 1500 keşiş ile gizemini koruyan Athos Dağı’nı keşif!
Roussanou Manastırı
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Yediklerim içtiklerim şimdilik bana kalsın, ben konuya en bilinmedik bölümden, Athos Dağı’ndaki manastırlardan başlayayım. Tüm dünyadaki Ortodoks mezhebine mensup Hıristiyanlar için Athos Dağı’nın önemi çok büyük. Ona, Kutsal Dağ ya da Meryem Ana’nın Bahçesi de diyorlar. Burası aslında kendi yasaları, giriş çıkış kuralları olan özerk bir bölge; bir manastır cumhuriyeti. Takvimi Julian, saati Bizans. İçine girebilmek için özel izne ve vizeye ihtiyacınız var. Eğer Yunan Ortodoks’sanız bir hafta, diğer ziyaretçilerin ise en fazla dört gün kalma izni var. Bu arada bölgeye kadınların girmesinin kesinlikle yasak olduğunu, hatta dişi hayvanların bile burada yaşamasına izin verilmediğini üzülerek söyleyeyim. Dolayısıyla bir kadın olarak benim için bu manastırları keşfetmenin tek yolu özel bir tekne kiralayıp denizden yaklaşabilmek oldu. Aslında dağın sınır köyü olan Ouranoupoli’den her gün kalkan ve eski korsan gemilerini anımsatan teknelerle Athos Dağı çevresine deniz turları yapılıyor. Ancak benim gibi toplu deneyimlerden hoşlanmıyorsanız bir sürat teknesi kiralamanız şart. Yaklaşık kırk beş dakikalık dalgalı ve yol boyu yunusların bizi takip ettiği bir yolculukla Athos Dağı’nın sınır çizgisine varıyoruz.
Vatopaidi Manastırı
Fotoğraf: Getty Images Turkey
İlk durağımız 1030 yılında Efthymios adında bir keşiş tarafından kurulmuş Dochiariou Manastırı. Korsanların saldırısından sonra 1578’de tekrar inşa edilen şapellere bir de çan kulesi eklenmiş. Her ne kadar ben içine giremesem de kaptanımız Vasilis, kilisenin içindeki Cretan okuluna ait duvar resimlerinin çok etkileyici olduğunu anlatıyor. Burası ahşap cumbalı binaları ve arkasından yükselen devasa selvi ağaçları ile bana en sempatik gelen yapı. Biraz ilerisindeki Xenofontos Manastırı da yine 10. yüzyılda inşa edilmiş. 1810 yılında eklenen ana kilisenin içinde ünlü ressam Antonios’a ait eserlerin olduğunu sonra yaptığım okumalardan öğreniyorum. Tüm manastırları tek tek gezmeye maalesef vaktim yetmiyor ancak gönüllü rehberliğimizi üstlenen Thaleia, Agios Panteleimonas’ı görmeden dönmememiz konusunda ısrar ediyor. Panteleimonas’a yaklaştığımızda ne demek istediğini anlıyorum. Yeşil kubbeleri (içleri altın kaplıymış), gösterişli kilisesi ve önüne eklenen Sovyet stili büyük ve çirkin misafirhanesi ile bir anda Kızıl Meydan yakınlarına ışınlanmış gibiyiz. Athos Dağı’ndaki manastırların on yedisi Yunan Ortodoks kilisesine, diğer üçü ise Sırp, Bulgar ve Rus kiliselerine aitmiş. On üç ton ağırlığında dünyanın en büyük ikinci çanına sahip kilisesi ve otuz bin kitaplık zengin bir arşiv barındıran özel kütüphanesiyle karşımızda duran yapının Ruslara ait olduğuna şüphemiz yok. Vasilis’in dediğine göre önemli Rus iş adamları, karıları ve çocuklarını Halkidiki’deki lüks otellere bırakıp buraya ruhani arınma için geliyormuş. Bu arada Athos Dağı’na giriş ve çıkışlara sadece gün doğumu ve gün batımında izin verildiğini de belirtmeliyim. Eğer buraya yolunuz düşer ve ruhsal yolculuğunuza derin bir macera daha eklemek isterseniz 2050 metre yükseklikteki zirveye tırmanmayı deneyebilirsiniz. Athos’un en yüksek noktasından açık havada İstanbul’un göründüğüne dair iddiaları Heredot gibi tarihçilerin vakanüvislerinde okumak mümkün.
Agios Panteleimon
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Halkidiki ile ilgili daha dünyevi konulara dönersem, bir gününüzü yine özel bir tekneyle Ammouliani adasında ve ikinci parmaktaki turkuaz renkli, Maldivler’i andıran koylarda geçirmenizi öneririm. Ammouliani’de çoğu balıkçılıkla uğraşan beş yüz kişi yaşıyor. Eğer “yavaş yaşam” konusuyla ilgiliyseniz burada zamanın durduğunu hissedeceksiniz. Zeytin ağaçlarının da sesi olduğunu duyabileceksiniz. Halkidiki’nin bu üçüncü parmağında hiç mi eğlence yok diye sorarsanız, Ouranoupoli köyündeki kumsal boyunca dizili tavernalarda yüksek volümlü geceler sizi heyecanlandırabilir. Aradığınız, klasik Yunan mezeleri ve uzo ikilisi dışında bir gastronomik serüvense, köyün biraz daha içine doğru konumlanan Kritikos doğru bir tercih. Kırmızı karidesli ya da kerevitli arpa şehriye makarnasını ve çeşit çeşit istiridyelerini denemelisiniz. Burada uzo ya da çipuroya alternatif Makedonya’da yetişen Zilavka üzümüyle yapılan beyaz ve Vranac üzümünden elde edilen kırmızı şarapları da deneyebilirsiniz. Benden söylemesi: Halkidiki’nin popülarite radarında çok da yükseklerde olmayan bu bölgesi, hem ruha hem bedene çok iyi geliyor. Sonra siz de benim gibi burayla neden bu kadar geç tanıştım diye üzülmeyin.
Eagles Villas: 65 ila 140 m2 büyüklüğündeki bu yeni villaların hepsinin özel havuzu ve eşsiz bir manzarası var. Sakin ancak sofistike bir dekorasyon anlayışıyla döşenmişler. Villalara ait restoran, bar ve dinlenme alanları da zevk ve stil sahibi. Eagles Palace otelinin misafirlerinin de kullandığı güzel bir plajı (bir bölümü sadece yetişkinler için), kapsamlı bir spa’sı ve çeşitli su sporları yapma imkanı var.
Kritikos: Ouranoupoli'deki bu restoranın kırmızı karidesli ya da kerevitli arpa şehriye makarnasını denemelisiniz.
Armyra: Bu sahil tavernasında buziki eşliğinde, hemen önünüzdeki devasa kömür mangallarında pişen çeşitli kabuklularla hem kulağınızı hem de midenizi mutlu edecek bir gece yaşayabilirsiniz.
Kamares: Modern Yunan mutfağını temsil eden Kamares haftanın belli günleri ünlü Yunanlı şefleri misafir ediyor ve özel tadım menüleri sunuyor.
Türk Hava Yolları’nın günlük İstanbul – Selanik arası direkt uçuşları var. 1 saat 20 dakika sürüyor. Selanik Havalimanı'ndan Ouranoupoli arabayla yaklaşık 1 saat 30 dakika.