Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Bir yanda korkular, diğer yanda rüyalar. Raf Simons'un ikinci Calvin Klein deneyi, moda dünyasını daha özgür olmaya ve risk almaya davet ediyor.
Raf Simons’un Amerikan Rüyası’yla başlayan Calvin Klein deneyi, bu sezon pop art akımıyla şekillenerek farklı bir boyut kazanıyor. Andy Warhol, Easy Rider, Carrie ve Alfred Hitchcock gibi Amerikan sanatı, sineması ve popüler kültürünün birçok yansımasını izlediğimiz İlkbahar/Yaz 2018 podyumu, tavanında asılı parlayan metal kovalar ve baltalarla, 1976’da Stephen King’in romanından uyarlanan korku filmi Carrie’nin kırılma noktası olan balo sahnesini anımsatıyor.
Fotoğraf: Instagram/@voguerunway
Uzun yıllardır Simons'un yaratıcı fikirlerine ortaklık yapan hayat arkadaşı Pieter Mulier'nin de, bu alışılmışın dışındaki kurguda parmağı var. Peki, Calvin Klein için hazırladıkları ikinci koleksiyonla Raf Simons ve Pieter Mulier nasıl bir mesaj vermek istiyor?
Simons sinema filmlerine ve dizilere duyduğu ilgiyi tarif ederken, çarpıcı bir kıyaslama yapıyor. "Sinema ve dizi sektörünün yaratıcılık konusunda, günümüz moda dünyasından çok daha özgür olduğunu düşünüyorum." Andy Warhol ile Amerikan sinemasının ikonik korku filmlerinden Carrie'yi podyumda buluşturması da, bu özgürlüğü hatırlatma arzusu yüzünden çünkü risk almak gerektiğine inanıyor.
'Easy Rider' filminin efsane aktörü Dennis Hopper'ın Andy Warhol imzalı fotoğraflarının baskılarını kullanırken, Amerika'ya ayna tutma misyonunu da üstlenmekten çekinmiyor Simons. Sözlerine şöyle devam ediyor: "Bir yanda korkular, diğer yanda rüyalar." Belli ki, koleksiyonunda Amerika'nın korku ve rüyayı bir arada taşıyan siyasal iklimi tasarımcıyı fazlasıyla endişelendiriyor.
Raf Simons'un yukarıdaki bu sözü, Amerika sınırlarını aşıyor. Bu global mesaj, karanlığa bürünen dünya siyasetinin aydınlığa kavuşamama gibi bir şansı olmadığına ikna ediyor.
Bahsettiği ışığı, 50'li yılların couture silüetlerine referans vererek ortaya çıkarıyor Simons. Tek farkı, o dönem couture ile aynı cümlede duramayacak su geçirmeyen naylon kumaşları kullanması. İşte bu da, başarılı kreatif direktörun vizyonunu oluştururken, yeniliği ve denenmemişi denemeyi ne kadar çok önemsediğini gözler önüne seriyor.