Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Kaan Urgancıoğlu, hayata bakışı ve varoluşuyla zamanı aşıyor. Zaman illa ki onu etkiliyor ama o hem bu etkinin farkında hem de can kulağıyla dinleyerek onu şekillendirmeyi başarıyor. Başrolünde olduğu “Sen Büyümeye Bak” filmi yayına girmişken Urgancıoğlu ile şu soruyu konuşmak için buluşuyoruz: Her şey tamam peki ama, hayatın zamanını yeniden başlatabilir miyiz?
Bu yazı benim hakkımda değil ama bunları söylemem gerek. Çünkü bu söyleyeceklerim benim onun hakkındaki sübjektif deneyimim de olsa bence ona dair objektif bilgiler içeriyor.
Kaan Urgancıoğlu sohbet etmek için harika bir arkadaş, onunla oturduğunuzda o sizi can kulağıyla dinlemekle kalmıyor aynı zamanda sizinle konuştuğu sırada beyni, hisleri ve her şeyiyle o konuşmada varlık gösteriyor. O sizinle konuşmaya oturmadan önce tabiri caizse kollarını kıvırıyor, elinde aklında ne varsa bir kenara bırakıyor ve tüm benliğiyle o sizinle olduğu ana geliyor. Yaptığı konuşmaları ve içinde olduğu her anı ciddiye alıyor. Belki de bu onu oyunculukta da böylesine güçlü yapan özelliklerden biridir. Onunla konuştuğunuzda havada gözle görülmeyen bir bilgi ve enerji akışı oluyor. İlla ki her iletişimde bu olur ama ondan gelen bilgiler ve enerjilerin frekansı yüksek, seviyesi derin. Öylesine derin şeyler söylüyor ki, o derin şeyleri yerin altında ve burada bu yazıda birbirine bağlamak için bir yeraltı şehri kurmanız gerekiyor. Ama hep ince bir çizgiyi çok önemsiyor: fikirlerini savunuyor ama dayatmıyor, zamandan kopuk değil ama zamanın göreceli zorunluluklarını aşıyor, durumları anlatıyor ama onlara kesin tanımlar koymuyor. “Kendini bir şekilde tanımladığında vücudun o tanımı senin için gerçekleştirmeye çalışıp, seni o söylediğin şekilde tutmaya çabalıyor. Bu durum bize hayatta ciddi bir özgürlük kaybı yaşatıyor. Bazen bize sorulan bir soruya cevap vermeyi seçerek bile buna sebep olabiliyoruz, cevaplar çoğu zaman bizi bir tanıma sıkıştırıyor.”
O bu tanımlar kadar zamanın da pek içinde durulamayacak bir birim olduğunun farkında, belki de zamanın onu özgürlüğünden götürmemesinin en büyük sebeplerinden biri budur. Ne zamanı tutmaya çalışıyor ne de peşinden koşuyor. Ama onun akış hızına karşı da bir gözlemi yok değil. “Zamanın hızlandığını konuşuyoruz, eski 24 saatle şu anki aynı değil. Bunu konuşurken buradaki olası bir yanılsamanın da farkında olmamız gerekiyor. Cep telefonumuzu elimize aldığımızda zamanı kaybetmiş oluyoruz ya aslında elimizden zamanı alan şey yaşam biçimimiz. Bir arkadaşım ‘İçinden geçtiğimiz zor süreçler zamanın daha yavaş, keyif aldığımız anlar ise zamanın daha hızlı geçmesini sağlar, hayatı anlamak için ikisine de ihtiyacımız var’ demişti. İçinde yaşadığımız dünyanın işleyişini ve fiziki prensiplerini, insanın doğasını, doğanın doğasını anlamak için daha uzun zamana ihtiyacımız var, olayları görebilmek için daha geniş bir zaman perspektifine ihtiyaç duyuyoruz.”
Fotoğraf: Ali Kalyoncu
Zaman birçok şeyi değiştiriyor olabilir ama ona göre en çok da insanın fikrini değiştiriyor. “Kayaları bile yontuyor zaman, her şeyi yeniden şekillendiriyor. Zaman esnek olmakla alakalı, dolayısıyla katı olan her şeyi esnekleştiriyor bana göre. En çok da insanın fikrini değiştiriyor, en katı fikirler zamanla yeniden şekillenebiliyor. ‘Sen o zaman öyle demiştin ama şimdi bu konuda ne düşünüyorsun?’ İşte insanın kendisine bunu soran arkadaşları olması gerekiyor çünkü zamanla ya değişiyor ya da derinleşiyor fikrin.” Kaan ile en son bundan yıllar önce bir uydu hattı üzerinden birbirimizden 9000 kilometre mesafe uzaklıktan bağlanmıştık. O zaman bana “Hayatta sana yaşam enerjisi veren şeyler korkularına mı yoksa umutlarına mı dayanıyor? Şu an yaptığın şeyi gerçekten hissettiğin için mi yoksa hayattan bir şey beklediğin için mi yapıyorsun?” diye sormuştu. İyi bir arkadaşın yapacağı gibi şimdi ona bu soruyu ben soruyorum. Hiç düşünmeden cevap veriyor: “Kesin nereye varacağını biliyorsan genelde daha önce birisi o yolu yürümüştür, nereye varacağını bilmeden, zihnini geride bırakıp, hislerinle hareket edip, nereye varacağını tam da bilmemene rağmen oraya doğru yürüme isteği duyuyorsan hem orada cesaret ettiğin bir şey vardır, hem de vizyonunu gerçekleştirme fırsatın. Çok belirli bir hedefle, insanlar bunu yaparak buraya geldi ben de bunu yapacağım diyorsan bu korkularınla alakalı olabilir. Bu arada korku da kötü bir şey değil, korku yön belirtir. Korktuğunu bildiğinde onun üzerine gidebilmek için de fırsatın vardır demektir.”
Sanırım hepimiz korkuyoruz, sadece bazılarımız bunu söylemek konusunda çok cesur. Yalnız kalmaktan, gelecekten, hayatın bize getirmesini istediğimiz ama getirip getirmeyeceğinden emin olamadığımız şeylerden. Zamanın uzunluğu bir konu evet ama bir de hiçbirimizin dilimizden düşürmediği meşhur geçmiş ve gelecek konuları var. Bu mesele filmde de önemli bir yere sahip, Kaan’ın canlandırdığı karakter Fırat ve oğlu Can’ı, Can’ın icat etmeye çalıştığı bir zaman makinesi içinde görüyoruz. Can belki de en çok artık hayatta olmayan annesiyle buluşmak için geçmişe gitmek istiyor ama Kaan’ın gitmek istediği yer başka: “Can geçmişe gitmeye çalışıyor ama zaman makinesi olsaydı ben kesin geleceğe gitmeye çalışırdım. Geçmişten bugüne genetik olarak zaten bir aktarım ve geçmiş hakkında bir fikrimiz var. Geçmiş hakkında bildiklerimiz, okuduklarımız, bir sürü referansa sahibiz. Bizi asıl tedirgin kılan ‘nereye gidiyoruz’ sorusu, gelecekten bir görsele sahip olamamamız. İleriden iyi bir resim görsem bana yeter mesela. Böyle teknolojik olarak çok gelişmiş akıllı binalardan bahsetmiyorum. Aklımdaki çok basit bir şey, korunaklı bir kabile hayatı, herkesin mutlu ve huzurlu olduğu, çocukların gülüp oynadığı bir resim...”
Zaman kavramı Sen Büyümeye Bak filminde önemli bir nosyon. Sadece filmin içindeki zaman referansları değil aynı zamanda serinin ilk filmi niteliğinde olan Sen Yaşamaya Bak ile bu yeni film arasındaki zaman geçişi konuya dair birçok soru soruyor. Bu bağı konuşurken Kaan ekliyor: “Film Can’ın ve Fırat’ın zamanı nasıl tekrar başlatabilecekleri ile alakalı biraz da. Can da Fırat da hayata dair büyük bir kesintiye uğruyor, ilk filmin sonunda onlar için bir dönem bitiyor, ikinci film hayatlarının yeni bir yerinden başlıyor. Belki de soru biraz şu; film kadar, onların hayatlarının ikinci kısmı nasıl başlayacak? Can için hayata tutunduğu tek bir rehber vardı, annesi. Ve rehberi elinden alınıyor, annesi hayatını kaybedince o koskoca bir okyanusta yalnız kalıyor, Fırat travmalarını görmezden gelerek yaşadığı süreçten geçiyor. Dolayısıyla ikisinin de bu boşluğun içinde birbirlerine yardım etmeleri gerekiyor. Aslında ikisi bir düzlemde buluşuyorlar, alışkanlıklarını bırakmaları yetmiyor, hayatın içinde kim olduklarını yeniden anlamaları gerekiyor. Film gösteriyor ki aslında travmalarımızla yüzleşemediğimiz noktada başkasına yardım edemiyoruz. Dolayısıyla Fırat kendisini iyileştirmeden Can’a da yardım edemeyecek. Fırat’ın önce kendi eksikliği ve travmasıyla yüzleşmesi gerekiyor.”
Fotoğraf: Ali Kalyoncu
Baba olma konusu şimdilerde Kaan’ın kişisel hayatında önemli bir yer tutuyor. Onun baba ve aile olmaya dair görüşleri ise yine zamanı aşan bir yerden. “Babalık bana göre bir yönlendirmeden çok bir gözlemci ve okuyucu olmakla alakalı. Benim çocuğumdan talep ettiğim onun kendisi için en iyi versiyonlarını deneyimlemesi. Ben de o bunları deneyimlerken onun hikayesinin en iyi okuyucularından biri olarak yanında dururum. Oğlumun cesur olmasını isterim ama bahsettiğim cesaret artık o şey neyse ‘bundan korkuyorum ama buna rağmen bunu yapmaya cesaret etmeyi seçiyorum’ bilinci. Paraşütle atlayışı deneyimlemek mi istiyor, bunun risklerinin de farkında olmasını isterim, hayat hangi riskleri almaya değer bunun farkını görebilsin, ben de o hayata bunları sorarken yardıma ihtiyacı olduğunda yanında durayım.” Baba olmak biraz da bununla alakalı sanırım. Onun yanında ona alan açarak durmayı seçmek, ne yapması gerektiğini söylemek değil de o istediğini yaparken bir desteğe ihtiyaç duyduğunda hemen oracıkta olmak. Ona ve büyümesine izin vermek. Büyümekten konuşunca bir insanın ne zaman büyüdüğünü soruyorum ona: “Kendini anlatma ihtiyacı olmayan insanlar büyümüştür, birinin seni onaylamasına ihtiyaç duymadığın yer, otoritenin azalmaya başladığı alan. Hayatta tam olarak hiçbir şeyin tek bir yolu yoktur, belki baba olmanın da. Biraz da bilmediğin yer büyüdüğün yer. Pandemi dönemi iyiydi çünkü kimse tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. İnsan büyümeye bakmalı. Sen de büyümeye bak. Hayat sürekli genişliyor, her şey sürekli büyüyor.”
Ve belki de bu bilmediğimiz şeyler konusuna yenilerini eklememiz gerekiyordur, aile ilişkilerine bakışımız da buna dahil. Ekliyor: “Bazı akımlara baktığımızda görüyoruz ki aslında anne ve babanın çocuğa karşı bir yükümlülüğü de yok. Sadece bizim çocuk olarak ebeveynlerden beklentilerimiz kesintiye uğradığı için hayatı ve ebeveynlerimizi algılayışımız değişiyor. Annem bana şunu yapmadı veya babam bana şunu yaptı üzerine bir düzen kuruyoruz. Halbuki bize karşı bir sorumlulukları yok, zaten hayatta kalmayı başarmışlar ve bizi dünyaya getirmişler. Belki de sorumluluk daha çok çocuktadır; mutlu olmak.” Hayatın bize sunulan kalıplarından uzak olmak onun için önemli. O hesaplamıyor, önceden hazırladığı cümleleri yok. Her seferinde yeniden kuruyor cümlelerini. Kimse izlemezken daha iyi cümleler kuruyor, dans da öyle, kimse bakmazken Kaan en iyi dansını ediyor, başkaları bakınca çekindiğinden değil tek başına kendisi için en özgür ve doğal halini sonuna kadar deneyimleyebildiğinden. “Bir yandan da dans ederken bir yerde bir aksım olması gerekiyor.” Belki de Can’ın aksı da annesi. Filmde arkadaşları onunla dalga geçmesine rağmen annesiyle olan dansını tekrarlıyor okulun bahçesinde. Belki de o dans zamanı aşmasına da yardımcı oluyordur, belki de icat etmeye uğraştığı zaman makinesini artık bulmuştur, o dans onu annesine ve annesiyle olan zamanlara ışınlıyordur.
Can da Fırat da bir bakıma hayatın zamanını yeniden başlatmaya çalışıyorlar. Sanki dans ederek, bilmedikleri yoldan gitmeye cesaret ederek, karşılarındaki insana en iyi versiyonuna gidebilmesi için destek olarak yeniden başlatıyorlar hayatı. Birbirlerine destek olarak, biraz da birbirleri için. Hayatın birçok zamanı var ve biz her seferinde bu hayatı ve zamanı yeniden başlatma şansıyla baş başa kalıyoruz belki de. Belki de bu, zamanı aşmak için de iyi bir yoldur.