Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Moda hakkında derinlikli bir şeyler okumak isteyen insanlar bugünlerde nereye yöneliyor? Cevap e-bültenlerde saklı.
Bu yazıyı yazmaya başlamadan hemen önce Türkiye’de henüz yayımlanmaya başlayan bağımsız bir derginin yazı işleri müdürü Aykun Taşdöner’in “singular obsessions” isimli e-bültenini okudum. Üstünkörü okumayayım diye pazar gününden beri e-posta gelen kutumda beklettiğim bülteni okumak için en doğru zamanı, bir yazıya başlamadan hemen önceki zihnimin o sakin kuluçka zamanını kolluyordum doğrusu. Aykun’un bazen yabancı isimlerin fazlalığı arasında bocalamama sebep olan -ve gerçekten bir takıntı olmasa bu kadar çok şeyi hafızasında tutamayacağını düşündüğüm- müthiş popüler kültür bilgisi, dergi kapakları hakkındaki sözünü sakınmayan yorumları ve nasıl olur da denk gelmediğime her seferinde önce hayıflanıp sonra keşfettiğim için çokça keyif aldığım nokta atışı içerik önerileri onun e-bültenlerini benim için farklı kılıyor. Yazıya başlamadan bir tane daha okumak istiyorum. Bu sefer imleç, bu derginin de yazarı olan Nazlıcan Yöney’in House of Sól markası kapsamında yayımladığı bültenine gidiyor ve Nazlıcan'ın adeta bilinç akışı tekniğiyle yazılmış cümleleri arasında bir yolculuğa çıkıyorum. Onun bültenlerinde “nadireler kabinesinin” tarihinden ermin kürkünün monarşideki anlamına kadar envaiçeşit ilginç bilgiyi, son derece sürükleyici bir şekilde okuyabilirsiniz. The New York Times, The Wall Street Journal, Vogue, GQ gibi yayınlar için serbest yazarlık yapan Emilia Petrarca’nın Shop Rat isimli e-bülteninin son sayısını da okuduktan sonra yazımın başına oturuyor ve içerikler, onları tüketme ve üretme biçimimiz hakkında düşünmeye başlıyorum.
İş hesaplarımızdaki gelen kutumuza olan kayıtsızlığımız söz konusu abone olduğumuz e-bültenler olunca yerini müthiş bir meraka ve tıka bırakıyor. E-bülteni, içerik üreticilerinin ve markaların abonelerine, belirli periyotlarda e-posta yoluyla ilettiği içerikler olarak tanımlayabiliriz. Sosyal medya mecralarındaki takipçilerin buradaki karşılığı “abone” olsa da e-postanın fazlasıyla kişisel bir alan olması nedeniyle burada okura doğrudan ulaşmak söz konusu oluyor. Instagram, Facebook, X, TikTok vb sosyal medya platformlarındaki karmaşık algoritmalara ve içerik bombardımanına burada yer yok. Daha minimal bir şekilde içerik kürasyonu var ve içerik üreticilerinin daha samimi bir dille yazdığı bültenlerinde editoryal özgürlüğe - kesinlikle - ikna oluyorsunuz. Abone olduğunuz e-bülteni okurken kendinizi niş bir topluluğun üyesi gibi hissetmenizse kaçınılmaz. Tıpkı Nazlıcan’ın bültenlerini okurken onun başını çektiği Müdanasız Kadınlar Kulübü’nün bir üyesi hissetmem gibi. Ya da Emilia’nın son e-bültenindeki tanışma hikayesine bire bir tanık olurmuşcasına heyecanlanabilmem gibi. Leandra Medine’nin Man Repeller sonrasında başladığı e-bülteni The Cereal Aisle ise hâlâ ilham verici look’lar oluşturabilen Leandra’nın komik yazı diliyle 2010’lardaki blog nostaljisini yaşayabileceğiniz yegane bülten.
Dikkat süremiz ve bir şeye odaklanma motivasyonumuz muhtemelen insanın yaradılışından beri geçen zamandaki en düşük seviyelerinde seyrediyor. Dijital ekranlarımızdaki long-read bir içeriği sonra okumak üzere “favlayıp” sonra bir daha asla açmıyoruz. Buna karşılık her sabah beş dakikalık gündem özeti sunan kısa, yalın, öz bültenleriyle günün ilk e-posta bildirimini duymama sebep olan Aposto ve alt markası mantığında işleyen haftalık tematik bültenleri (Aposto İstanbul, apéro ve Tutto favorimdir!), The Magger’ın pazartesi ve cuma günleri gelen Trend Raporu konseptindeki bültenleri ve her pazar sabahı gelse de okumayı pazartesi sabahına bıraktığım NewsLabTurkey’nin “n okuyoruz” isimli bültenleri “clickbait”in olmadığı ve kitlesel homojenleşmeden sıyrılan yapılarıyla kaliteli bir içerik kürasyonu sunuyorlar.
E-bülten yayımlamak isteyen bağımsız yazarların, editörlerin ve gazetecilerin kendi e-posta bültenleri için abonelik sistemini, bülten yayımlama, ödeme, analitik ve tasarım altyapısı sağlayan çevrimiçi platform Substack’in yazı işleri müdürü Hamish McKenzie, “[Bültenler] hem yazar hem de okur için çok iyi bir deneyimdir ve bunun çoğunlukla doğrudan bir bağlantı olmasından kaynaklandığını düşünüyorum” diyor. “Gerçek bir ilişki gibi geliyor.” Burada yazının başında da bahsettiğim “singular obsessions” bültenini hazırlayan Aykun ile yaptığımız kısa konuşmayı hatırlıyorum. “Nasıl ki 2000’lerin ikinci yarısını ve 2010’ların başını bloglar tanımlıyordu, bence günümüzün yayıncılığını, zamanın ruhunu da e-bültenler tanımlıyor. Bir yayıncı/ editör olarak ben de bundan geri kalmak istemedim tabii” diyor. Abonelerinin sayısı bine yaklaşan ve açılma oranının yüzde 80’i bulduğu bülteni için ona ilham olanlar ise ilk defa 2018 yaz aylarında Londra merkezli dergi Monocle’ın Weekend Edition adını verdiği e-bülteni ve 2019 yılında Graydon Carter’ın Vanity Fair’den ayrıldıktan sonra kurduğu Air Mail. Her cumartesi sabahı saat 06.00'da e-posta kutularına düşen Air Mail, dünyanın en iyi gazetecileri olarak nitelendirdiği ekibinin yazdığı, politikadan çevreye, sanattan edebiyata, stil ve modaya kadar makaleler sunuyor ve “Çoğunlukla bunlar başka hiçbir yerde bulamayacağınız hikâyelerdir” diyerek içeriklerinin orijinalliğine vurgu yapıyor.
Bir basılı materyal tutkunu olarak evimde yükselen kitap, dergi ve gazete yığınlarının gözümü korkutmaya başlattığı ve üstelik halihazır işimin dijital sektörde olmasına rağmen kendimi neredeyse çağı yakalayamayan biri olarak nitelendirmeye başlayacağım bir zamanda e-bültenlerin tam da ihtiyacım olan mecra olduğuna karar veriyorum. TikTok videoları biraz daha bekleyebilir.